İnsanın iç tabiatına yönelik ilâhî düsturlar, "Hakk'a Seyr ü Sülûk Gerçeği" bölümünde ele alınacaktır. Bu mecrada insanın daha çok dış tabiatını ilgilendiren, İslâm'ın zahirî prensiplerini serdetmek dinimizin bütünlüğü açısından uygun olacaktır.
İnsanın dış tabiatı ve kulluk
İnsanın yaratılış gayesinin Allah'a kulluk olduğu, kulluğun özünün de Hakk'a marifet kesbetmek ve ibadet etmek olduğunu her fırsatta vurgulamıştık. Bu bakımdan insanın manevî bir seferde olduğu, sözkonusu yolculuğunu kalbiyle gerçekleştirdiği bir gerçektir. Dolayısıyla önemli olan iç alemin ıslahıdır. Ancak yine bilinmelidir ki, insanoğlu komple bir varlıktır. Parçalanamaz; iç alem dış alem, madde mânâ, zahir batın diye kesin hatlarla ayrılamaz. Bu tabirler izahlara yaklaşım getirebilmek için zarurî olarak seçilmektedirler. Gerçek şu ki, insan, maddesi ve mânâsıyla bir bütün halinde insandır. Bu bütünü parçalamak insanı anlamamak demektir. O halde her haliyle iç aleme tesir eden dış faktörler önemsiz görülemez ve basite alınamazlar.
Esasen insan, batınî hassaları ile iç aleme ve zahirî duyularıyla da dış âleme açılır. İç âleme açılan duyular, hafıza, hayal, vehim, akıl ve idrak gibi hassalardır. Dış aleme açılan zahirî hassalar ise bilindiği üzere görme, işitme, tadma, koklama ve dokunma duyularıdır. İnsan basit bir temsille bir eve benzetilecek olursa; batınî hassalar o evin içe, zahirî hassalar ise dışa açılan pencereleri hükmündedir.
Bir başka benzetme ile, insanın hakikatını oluşturan insan kalbi, manevî bir havuz gibidir. Beş duyu yoluyla kalbe gelen uyarılar, sanki kalb havuzuna akan ırmaklardır. İnsan icadı olan bir teyp, sesleri bütün teferruatıyla kayda aldığı gibi manevî kayıt yapan kalb bandı içten ve dıştan gelen uyarıları mutlaka üzerine alacaktır. Ve gelen uyarıların vasfı ve niteliğine göre kalp halden hale girecektir. Zaten kalp, kelime olarak devamlı dönen demektir.
Prof. Dr. Haydar BAŞ