Birilerinin Ankara'da "jandarma tayinlerini yaptırdım, Beyaz Enerji Operasyonu'na katılan subayları sürdürdüm" diye tafra attığını öğrendik...
"Şimdi sıra savcı'da" demeye de başlamış üstelik.
Ben ağzımı kulaklarıma kadar açarak, katılarak gülüyorum.
Siz ne yaparsınız bilmem.
30 Ağustos 1922'den beri Türk Ordusu'nda Kara, Hava, Deniz ve Jandarma subay ve astsubaylarının atamaları ilkbahar aylarında yapılır, devir teslimlerden sonra eşyalar toplanır, bu arada okullar da bitmiştir ve personel sonbahar tatbikatlarından önce yeni birliklerine katılır.
General ve amiraller ile general ve amiralliğe terfi edecek albaylar ise Ağustos ayının başındaki YAŞ'da kararlaştırıldıktan sonra 30 Ağustos'tan geçerli olmak üzere bir üst rütbeye terfi ettirilir.
Bu düzeni Özal bile bozamamıştı.
Tıkır tıkır, kendi icaplarına göre çalışan makinanın tekerine çomak sokmaya kalkınca Doğan Güreş Genelkurmay Başkanı oluvermişti.
Türk Ordusu, siyasilere boyun eğmeyerek onurlu bir şekilde istifa eden Torumtay'ın açtığı yoldan koltuğa oturan Güreş'i hiç bir zaman affetmedi. Bütün eski komutanların adının bir garnizona verilmesi adeti bir tek Doğan Güreş için bozuldu, ismi bütün garnizonlardan silindi.
Geçmişte de benzer bir durum Korutürk-Demirel çekişmesi sırasında yaşandı. Bu çekişme sonucunda en üstteki beş orgeneral birden aynı anda süreleri dolduğu için emekli olunca meydan; görev süresini uzatma imkanını rüyasında görse inanmadığı için emeklilik hazırlıklarını yapan Evren'e kaldı.
Evren ile gelinen ve yaşanılan süreci çok iyi biliyorsunuz, ayrıca anlatmaya lüzum yok.
Meselenin iyi anlaşılması için şu atama usulünü biraz daha anlatalım.
Her subayın, Harbiye'yi bitirirken general olana kadar Doğuya kaç defa gideceği, kuvvet özelliklerine göre bellidir.
Batıya dönünce de hangi tip garnizonda kaç sene görev yapacağı.
Garnizonlar sosyal kolaylıklar, üniversite, havaalanı sair gibi ölçüler gözönüne alınarak sınıflandırılmıştır. Örneğin ilk Doğu hizmetini ilçede yaparsanız, ikincisi mutlaka il olacaktır. Batıda da büyük illerde fazla sürede görev yaparsanız, bir sonraki atamada gideceğiniz daha küçük ilde daha az süre bulunursunuz.
Böylelikle külfet ve nimetin olabildiğince eşit ve objektif paylaştırılması düşünülmüştür.
Atamalarda sadece askerî gerekler gözönüne alınır. Doğaldır ki iyi çalışan taltif edilir.
Siyasiler de hep ve her iktidar değiştiğinde nasıl banka müdürleri (Derviş kanunlarından sonra onu da yapabilirler mi artık bilemem), ilkokul müdürlerinin atamalarını düzenlemeye meraklılarsa, aynı şekilde askere de karışmaya kalkarlar.
Allah'tan başaramazlar.
Başaramayınca da, uzanamadıkları elma örneği, "Derin Devlet" yakıştırması yaparlar.
Fena halde haksızlık yaparlar.
Her bahar olduğu gibi bu bahar da Türk Ordusu'nun aşağı yukarı beşte birinin başka birlik, karargâh ve kurumlara tayini çıktı.
Bunların arasında Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili iki albay da var.
Ordu'da, şu görevi sonuçlandırana kadar yerinde kalacaksın anlayışı yoktur. Çünkü hem bu uzatma, rutin atama periyodunu aksatır, hem yeni gelen de en az eskisi kadar ehil ve başarmaya mecburdur.
Ordu'da emir yerine getirilir, görev "başarılır". Aksi mümkün değildir. Üstelik Ordu mensubu, yapmak zorunda olduğu görevi iyi yaptığı için teşekkür beklemez. Çünkü zaten görevidir. Ama eksik yaparsa müeyyidesine katlanır.
Bu iki albay da "normal görev süreleri dolduğu" için yer değiştirmişlerdir.
Siyasete bulaşmış taraflı basına göre albaylar yurtdışı göreve "sürülmüşler".
Külâhımın kahkahasını duyuyor musunuz?
1. Yurtdışı görev bir ödüldür. 2. Askerî ataşelik altı ay olmaz, süresi iki yıldır. 3. Jandarma Okulu Kurmay Başkanlığına getirilen albayın, yurtdışı görevi iptal edilmemiştir. Yurtdışındaki görevi "okul" ile ilgili olduğu için bulunduğu yerden yönetecektir.
Bir "tecziye" söz konusu ise bu görevini iyi yaptığı için değil, bir basın mensubu ile barda içki içerken görevi ile ilgili bazı konuları konuştuğu için gündeme gelmiştir.
Kimse öküz altında buzağı arayıp kendine, kendisinde olmayan bir takım güçler vehmetmesin.
Yılmaz'ın İçişleri Bakan Vekili Mumcu ile girdiği "Jandarmaya söyle bakandan habersiz açıklama yapmasın" polemiği de boşa kürek çekmektir.
Jandarmaya söyle açıklama yapmasın, meclis kulisini gazetecilere kapat duymasın, yazmasın, konuşmasınlar... Ama TÜSİAD, MAZLUM DER, Tabip Odaları, TOBB mesela Güneydoğu Sorunu üzerine rapor hazırlayıp açıklasınlar.
Sevsinler böyle demokrasiyi.
Yılmaz madem bu kafadaydı, başbakanlığı zamanında neden Genelkurmay Başkanı'nın kendisinden habersiz açıklama yapmasını engelle(ye)medi?
Yeri gelmişken bir öneride bulunacağım.
İçişleri Bakanı'na neden bir jandarma subayı emir subaylığı yapıyor, kapı açıp selam veriyor? Aynı görevi yine İçişlerine bağlı bir birim olan Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bir polis ya da bekçi yapamaz mı? Subay bu kadar mı çok jandarmada? Alın bu subayı oradan "görüntü" daha fazla istismar edilmeden.
Yahut İçişlerinin bağlı olduğu başbakan yardımcısına verin.
Kim bilir, belki ancak o zaman suların köpürmesi durulur...
"Şimdi sıra savcı'da" demeye de başlamış üstelik.
Ben ağzımı kulaklarıma kadar açarak, katılarak gülüyorum.
Siz ne yaparsınız bilmem.
30 Ağustos 1922'den beri Türk Ordusu'nda Kara, Hava, Deniz ve Jandarma subay ve astsubaylarının atamaları ilkbahar aylarında yapılır, devir teslimlerden sonra eşyalar toplanır, bu arada okullar da bitmiştir ve personel sonbahar tatbikatlarından önce yeni birliklerine katılır.
General ve amiraller ile general ve amiralliğe terfi edecek albaylar ise Ağustos ayının başındaki YAŞ'da kararlaştırıldıktan sonra 30 Ağustos'tan geçerli olmak üzere bir üst rütbeye terfi ettirilir.
Bu düzeni Özal bile bozamamıştı.
Tıkır tıkır, kendi icaplarına göre çalışan makinanın tekerine çomak sokmaya kalkınca Doğan Güreş Genelkurmay Başkanı oluvermişti.
Türk Ordusu, siyasilere boyun eğmeyerek onurlu bir şekilde istifa eden Torumtay'ın açtığı yoldan koltuğa oturan Güreş'i hiç bir zaman affetmedi. Bütün eski komutanların adının bir garnizona verilmesi adeti bir tek Doğan Güreş için bozuldu, ismi bütün garnizonlardan silindi.
Geçmişte de benzer bir durum Korutürk-Demirel çekişmesi sırasında yaşandı. Bu çekişme sonucunda en üstteki beş orgeneral birden aynı anda süreleri dolduğu için emekli olunca meydan; görev süresini uzatma imkanını rüyasında görse inanmadığı için emeklilik hazırlıklarını yapan Evren'e kaldı.
Evren ile gelinen ve yaşanılan süreci çok iyi biliyorsunuz, ayrıca anlatmaya lüzum yok.
Meselenin iyi anlaşılması için şu atama usulünü biraz daha anlatalım.
Her subayın, Harbiye'yi bitirirken general olana kadar Doğuya kaç defa gideceği, kuvvet özelliklerine göre bellidir.
Batıya dönünce de hangi tip garnizonda kaç sene görev yapacağı.
Garnizonlar sosyal kolaylıklar, üniversite, havaalanı sair gibi ölçüler gözönüne alınarak sınıflandırılmıştır. Örneğin ilk Doğu hizmetini ilçede yaparsanız, ikincisi mutlaka il olacaktır. Batıda da büyük illerde fazla sürede görev yaparsanız, bir sonraki atamada gideceğiniz daha küçük ilde daha az süre bulunursunuz.
Böylelikle külfet ve nimetin olabildiğince eşit ve objektif paylaştırılması düşünülmüştür.
Atamalarda sadece askerî gerekler gözönüne alınır. Doğaldır ki iyi çalışan taltif edilir.
Siyasiler de hep ve her iktidar değiştiğinde nasıl banka müdürleri (Derviş kanunlarından sonra onu da yapabilirler mi artık bilemem), ilkokul müdürlerinin atamalarını düzenlemeye meraklılarsa, aynı şekilde askere de karışmaya kalkarlar.
Allah'tan başaramazlar.
Başaramayınca da, uzanamadıkları elma örneği, "Derin Devlet" yakıştırması yaparlar.
Fena halde haksızlık yaparlar.
Her bahar olduğu gibi bu bahar da Türk Ordusu'nun aşağı yukarı beşte birinin başka birlik, karargâh ve kurumlara tayini çıktı.
Bunların arasında Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili iki albay da var.
Ordu'da, şu görevi sonuçlandırana kadar yerinde kalacaksın anlayışı yoktur. Çünkü hem bu uzatma, rutin atama periyodunu aksatır, hem yeni gelen de en az eskisi kadar ehil ve başarmaya mecburdur.
Ordu'da emir yerine getirilir, görev "başarılır". Aksi mümkün değildir. Üstelik Ordu mensubu, yapmak zorunda olduğu görevi iyi yaptığı için teşekkür beklemez. Çünkü zaten görevidir. Ama eksik yaparsa müeyyidesine katlanır.
Bu iki albay da "normal görev süreleri dolduğu" için yer değiştirmişlerdir.
Siyasete bulaşmış taraflı basına göre albaylar yurtdışı göreve "sürülmüşler".
Külâhımın kahkahasını duyuyor musunuz?
1. Yurtdışı görev bir ödüldür. 2. Askerî ataşelik altı ay olmaz, süresi iki yıldır. 3. Jandarma Okulu Kurmay Başkanlığına getirilen albayın, yurtdışı görevi iptal edilmemiştir. Yurtdışındaki görevi "okul" ile ilgili olduğu için bulunduğu yerden yönetecektir.
Bir "tecziye" söz konusu ise bu görevini iyi yaptığı için değil, bir basın mensubu ile barda içki içerken görevi ile ilgili bazı konuları konuştuğu için gündeme gelmiştir.
Kimse öküz altında buzağı arayıp kendine, kendisinde olmayan bir takım güçler vehmetmesin.
Yılmaz'ın İçişleri Bakan Vekili Mumcu ile girdiği "Jandarmaya söyle bakandan habersiz açıklama yapmasın" polemiği de boşa kürek çekmektir.
Jandarmaya söyle açıklama yapmasın, meclis kulisini gazetecilere kapat duymasın, yazmasın, konuşmasınlar... Ama TÜSİAD, MAZLUM DER, Tabip Odaları, TOBB mesela Güneydoğu Sorunu üzerine rapor hazırlayıp açıklasınlar.
Sevsinler böyle demokrasiyi.
Yılmaz madem bu kafadaydı, başbakanlığı zamanında neden Genelkurmay Başkanı'nın kendisinden habersiz açıklama yapmasını engelle(ye)medi?
Yeri gelmişken bir öneride bulunacağım.
İçişleri Bakanı'na neden bir jandarma subayı emir subaylığı yapıyor, kapı açıp selam veriyor? Aynı görevi yine İçişlerine bağlı bir birim olan Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bir polis ya da bekçi yapamaz mı? Subay bu kadar mı çok jandarmada? Alın bu subayı oradan "görüntü" daha fazla istismar edilmeden.
Yahut İçişlerinin bağlı olduğu başbakan yardımcısına verin.
Kim bilir, belki ancak o zaman suların köpürmesi durulur...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002