Duyarsızlık...
Türkiye üzerinden yurtdışına kaç yabancının kaçırıldığı gibi kamuoyunun ilgi bile göstermediği konularda etraflıca malumat verebilen İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Türkiye'de misyonerlerin sayısının belli olmadığını bildirerek, Türkiye'nin bekasını ilgilendiren böylesine önemli bir konuya AKP Hükümeti'nin ne kadar duyarsız olduğunu ortaya koydu.
Bu rakamlar gerçek dışı
Misyonerlik faaaliyetlerine ilişkin 'gerçeklerle pek de bağdaşmayan' rakamlar veren Aksu, 1997-2004 yılları arasında İslam iken Hıristiyan dinini seçen 338, İslam iken Musevi dinini seçen 6 kişi olduğunu belirterek, "toplam 344 kişinin, din değiştirdiğini yetkili makamlara bildirdiğini" ifade etti. Bakan Aksu, misyonerler vasıtasıyla din değiştirilmiş kişiler hakkında malumat vermekten kaçındı.
Maskeleme operasyonu
Bakan Aksu, yasadışı kiliselerin AB Uyum Yasaları uyarınca resmileşmesi için her türlü imkanın sağlandığını bildirdu. İçişleri Bakanı Aksu'nun misyonerlik faaliyetleri ile ilgili gerçek rakamları kamuoyuna aktarmaktan kaçınması, "AKP Hükümeti misyonerlik faaliyetlerini perdeliyor" yorumlarına yol açtı. İçişleri Bakanı'na göre, Türkiye'deki kaçak kilise sayısı da 88 imiş. Oysa Emniyet'in rakamları, ülkemizde 21 bini aşkın kaçak kilise olduğunu gösteriyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kurmaylarına yönelik hukukla bağdaşmayan baskınlara her geçen gün bir yenisi ekleniyor. AB, ABD ve IMF üçlüsünün Türkiye'nin altını oyup ülkemizi parçalayıcı oyunlarına karşı "MİLLİ DURUŞ"u temsil eden BTP, gayri hukuki ve usulsüz baskınlara maruz kalıyor. Son dönemde bu ülkenin millî ve manevî değerlerine sahip çıkan bazı kurum ve kuruluşlara yönelik çok ilginç ve dikkat çekici seri baskınlar görülmeye başlandı. Yaşananlar, AKP'nin 28 Şubat sürecinin farklı bir versiyonunu hayata geçirdiğinin önemli bir göstergesi olarak öne çıkıyor.
İşte yaşananlar
Mart ayı başlarında İstanbul'da özel bir dersaneye, valilik tarafından görevlendirildiklerini ileri süren 15 kişi tarafından teftiş adı altında yapılan uygulama öğrenci ve öğretmenleri tedirgin etti. Benzerî uygulamalardan BTP de nasibini aldı. BTP kurmayları tarafından bir komplo, bir baskın olarak nitelenen olaylardan üçü İzmir İl Başkanı Ali Değirmenci'nin İzmir'deki, BTP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan'ın İstanbul'daki, BTP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Terzi, BTP Başkanlık Divanı Üyesi İzzet Yaşar'ın Ankara'daki evlerinde yaşandı.
Olaylar sıradan değil
Son günlerde BTP üst düzey yetkililerinin evlerine, işyerlerine "hırsızlık" süsü, "porno CD" arama bahanesi ile girmeler, baskınlar birbirini kovalamaya başladı. Bu olayların sıradan olaylar olmadığını söyleyen BTP yetkilileri, BTP'nin bir komplo ile karşı karşıya bulunduğuna dikkat çektiler.
'Hırsızlık' süsü verdiler
BTP Genel Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci'nin İzmir'deki evi iki hafta önce 'enteresan' bir baskına sahne oldu. İzmir Valiliği'nin ihbarı ile polis ve itfaiyenin birlikte kapıyı kırarak girdikleri, gerekli tedbirleri aldıktan sonra evden ayrıldıkları açıklamasında bulunduğu evin sahibi Ali Değirmenci, bu olayda evinden birçok bilgi, belgeler ve dosyalar ile bir miktar paranın da kaybolduğunu dile getirdi. Değirmenci, bu konuda şöyle konuştu: "Bir seyahatte idik. Eve döndüğümüzde gördük ki kapı açılmış ve kilit kırılmış. Kapının üzerine çekilmesi dahi düşünülmemiş. Kapı açık vaziyette bırakılmıştı. Komşulara 'bu nedir?' diye sorduk. Onun için polise haber verildi' dediler. Polis ile itfaiyeciler işbirliği halinde eve giriyorlar. Kapıyı kırarak içeri giriyorlar. Birtakım dökümanlar, notlarımız, belgeler vs karıştırılıyor. Bir kısım belgelerin kayıp olduğunu da söylemek istiyorum. Virane bir şekilde evi bırakarak ayrılıyorlar. Yeşilyurt Karakolunu aradım. 'Bu nedir?' dedim. Kimler girdi? Giren görevlileri verebilir misiniz?' dedim. 'Giren görevliler burada yoktur' dediler. Arkasından bizzat karakola gittim. 'Bana zabıtlarınızı verin. Kim gelmiş? Hangi sebeple gelmiş? Bunları görmek istiyorum' dedim. Bütün dosyalara bakıldı, fakat ortada bir tutanak bulunamadı. Bir mahkeme kararınız var mı?' dedim. 'Yok' dediler. 'Peki bu bir arama ise savcının emri var mı?' dedim. 'Yok' dediler. 'Mesken dokunulmazlığı diye bir şey var. Bir eve habersiz, izinsiz nasıl girilebilir? Bunun bir suç olduğunu bilmiyor musunuz?' dedim. Henüz bir cevap alamadık. Savcılığa suç duyurusunda bulundum. Savcı bey bile şaşırdı. 'Bu ne biçim iş. Biz sokağa çıkamayacak mıyız?' dedi. 'Bu görevliler, yetkililer sonuçlarına katlanırlar' dedi. Hemen dâvâyı açtı."