Katar'ın pazartesi günü arabulucu Kuveyt'e teslim ettiği cevap, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr'e Çarşamba günü Cidde'de resmen teslim edildi.
İki günlük gecikmenin nedeni ablukacı 4 ülkenin Katar'a verdikleri süreyi 48 saat uzatmalarıydı.
Neticede Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn'in 13 maddelik talep listesine Katar'ın verdiği 'rest' cevabı değişmedi.
Bundan sonra ne olacağı konusu dün masaya yatırıldı.
4 ülke, Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn ne yapacaklarını belirlemek üzere önce istihbarat başkanları sonra da dışişleri bakanları seviyesinde dün Kahire'de toplandılar.
Bu kadar toplanıp, ne yapacaklarını konuştuklarını görenler, atacakları adımların artıları ve eksileri üzerine kafa yorduklarını zannedebilir. Ama tam olarak öyle değil. Elbette çıkarlarını koruma refleksi göstereceklerdir ama ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar son kertede ABD'den gelecek talimatı bekleyecekler.
Her zaman olduğu gibi ABD emri verecek, Suud, Mısır, BAE ve Bahreyn hemen yerine getirecekler.
Kahire'deki toplantıdan ne çıkarsa çıksın ve gelişmeler Katar ile ambargocu 4 ülke arasındaki krizi nereye savurursa savursun kesin olan bir şey var, olan yine Türkiye'ye olacak?
Çünkü Osmanlı'nın son dönemi, bugün Katar'ı, Suud'u, BAE'yi ve de Bahreyn'i yönetenlerin dedelerinin ihanetleriyle doludur.
Bunların dedelerinin ne zaman ve nasıl satacaklarını nasıl Osmanlı önceden kestiremediyse bugün de Türkiye aynı ihanetle karşı karşıya kalabilir.
Türkiye'nin çok dikkatli bir dış politika yürütmesi gereken kritik bir süreçten geçiyoruz.
4 Temmuz'daki yazısında Prof. Dr. Haydar Baş tek cümleyle Türkiye'nin durumunu şöyle özetlemişti:
"Türkiye dış politikada yapayalnız ve kimseye güvenmemesi gerekiyor."
Evet, dış politikada yapayalnızız.
Evet, kimseye güvenmemeliyiz ve özellikle de bugün en fazla güvenip, ortak olduğumuz, ABD, İsrail, AB, NATO'ya?
Türkiye; kendi toprakları üzerinde gizli emelleri olan bu ülkeler ve uluslar arası birliklerle iş tutup, ortak olmak yerine bunun 180 derece tersi bir politika izleyerek, ülkemiz üzerinde emeli olmayan devletlerle ortak politikalara imza atmalı.
Bu dediğimizi yapabilmek içinse olmazsa olmaz şey tam bağımsız olmaktır. Ama önce siyaset tam bağımsız olmalı ki alacağı kararlarla Türkiye'nin bugünkü rotasını olması gereken tam bağımsız bir çizgiye taşıyabilsin. Henüz siyasetini bile bu noktaya taşıyamamış Türkiye, bu bağlamda tam bağımsızlık kulvarına girebilmiş değildir.
İki günlük gecikmenin nedeni ablukacı 4 ülkenin Katar'a verdikleri süreyi 48 saat uzatmalarıydı.
Neticede Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn'in 13 maddelik talep listesine Katar'ın verdiği 'rest' cevabı değişmedi.
Bundan sonra ne olacağı konusu dün masaya yatırıldı.
4 ülke, Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn ne yapacaklarını belirlemek üzere önce istihbarat başkanları sonra da dışişleri bakanları seviyesinde dün Kahire'de toplandılar.
Bu kadar toplanıp, ne yapacaklarını konuştuklarını görenler, atacakları adımların artıları ve eksileri üzerine kafa yorduklarını zannedebilir. Ama tam olarak öyle değil. Elbette çıkarlarını koruma refleksi göstereceklerdir ama ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar son kertede ABD'den gelecek talimatı bekleyecekler.
Her zaman olduğu gibi ABD emri verecek, Suud, Mısır, BAE ve Bahreyn hemen yerine getirecekler.
Kahire'deki toplantıdan ne çıkarsa çıksın ve gelişmeler Katar ile ambargocu 4 ülke arasındaki krizi nereye savurursa savursun kesin olan bir şey var, olan yine Türkiye'ye olacak?
Çünkü Osmanlı'nın son dönemi, bugün Katar'ı, Suud'u, BAE'yi ve de Bahreyn'i yönetenlerin dedelerinin ihanetleriyle doludur.
Bunların dedelerinin ne zaman ve nasıl satacaklarını nasıl Osmanlı önceden kestiremediyse bugün de Türkiye aynı ihanetle karşı karşıya kalabilir.
Türkiye'nin çok dikkatli bir dış politika yürütmesi gereken kritik bir süreçten geçiyoruz.
4 Temmuz'daki yazısında Prof. Dr. Haydar Baş tek cümleyle Türkiye'nin durumunu şöyle özetlemişti:
"Türkiye dış politikada yapayalnız ve kimseye güvenmemesi gerekiyor."
Evet, dış politikada yapayalnızız.
Evet, kimseye güvenmemeliyiz ve özellikle de bugün en fazla güvenip, ortak olduğumuz, ABD, İsrail, AB, NATO'ya?
Türkiye; kendi toprakları üzerinde gizli emelleri olan bu ülkeler ve uluslar arası birliklerle iş tutup, ortak olmak yerine bunun 180 derece tersi bir politika izleyerek, ülkemiz üzerinde emeli olmayan devletlerle ortak politikalara imza atmalı.
Bu dediğimizi yapabilmek içinse olmazsa olmaz şey tam bağımsız olmaktır. Ama önce siyaset tam bağımsız olmalı ki alacağı kararlarla Türkiye'nin bugünkü rotasını olması gereken tam bağımsız bir çizgiye taşıyabilsin. Henüz siyasetini bile bu noktaya taşıyamamış Türkiye, bu bağlamda tam bağımsızlık kulvarına girebilmiş değildir.
Orhan Dede / diğer yazıları
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023