Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki tarihine yön veren iki olay vardır; Kıbrıs meselesi ve PKK problemi.
Kıbrıs üç bakımdan çok önemlidir. 1) Viyana'dan beri batı karşısında gerileyişin ve toprak kaybının son durdurulduğu yer olması bakımından; 2) 1826 Mora isyanından beri hep Türkiye'den "savaşsız-masa başında" toprak alarak genişleyen Yunanlıların sınır tanımayan isteklerine dur denildiği için ve 3) Türkiye'nin, bıçak kemiğe dayandığı zaman bağlı bulunduğu ittifak ve uluslar arası sistemden izin almadan kendi başına bir şeyler yapabileceğini göstermiş olduğu için son derece önemlidir Kıbrıs.
Son maddeyi; 1974'te Türkiye'nin başında kim olursa olsun üç gün önce veya beş gün sonra aynı tavrı göstereceği gerçeğini göz ardı etmeden okuyun lütfen..
Hem Kıbrıs, hem PKK meselesi devletin egemen olma kavramı ile doğrudan ilgilidir. Kıbrıs'ta doğru yapılan, Öcalan'ın infazı konusunda yanlış yapılmıştır. Ve bu konuda "yanlış yapan"ların a) 1974'ün Karaoğlan'ı ile b) "Milliyetçi" söylemi kimseye bırakmayanların olması ise politikanın ve tarihin paradoksu, kara mizahıdır.
Aslında bu Kıbrıs yazı dizisi geçtiğimiz Cuma günü bitmişti. Fakat Perşembe akşamı bir telefon konuşması yaptığımız nefesi kuvvetli, mütedeyyin bir kardeşimin "Ağabey, Kıbrıs için dua edilecek zaman mıdır?" sözü üzerine bu günkü yazının da yazılması mecburiyeti hâsıl oldu. Evet, Kıbrıs için gerçekten duaların eksik edilmemesi gereken zamandır ama önce devenin de sağlam kazığa bağlanarak görevimizin yapılması zamanıdır.
O bağlama işini de Allah'a şükür gene asker yaptı. Tam da Denktaş'ın Klerides'le haftanın "şimdi" dört günü yapmaya başladığı maraton görüşmelerin ortasında bir "seminer" için adaya gelen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök pişirilmekte olan aşa su kattı, "ufak" bir balans ayarı yaptı. Öcalan için yolun sonu da yine zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın bir konuşması ile görünmemiş miydi?
Özkök, Ercan'da herhangi bir yanlış anlamaya sebebiyet vermemek için "kağıttan okuyarak" yaptığı açıklamada, Denktaş'ın, son dönemde, doğu Akdeniz'de muhtemel bir krizi engellemek amacıyla, inisiyatifi ele alarak doğrudan görüşmeler sürecini başlattığına işaret etti ve bu girişime olumlu cevap alamaması halinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin doğabilecek her türlü krizin yönetiminde, verilecek her türlü görevi başaracak güçte ve kararlılıkta olduğunu söyledi. Bu girişimle oluşan çözüm fırsatının ilgili taraflarca, yanlış müdahalelerde bulunulmadan ve sekteye uğratılmadan desteklenmesi gerektiğini ifade eden Orgeneral Özkök, "Yine bu çözüm fırsatının değerlendirilerek, egemen iki devletin oluşturacağı yeni ortaklığın teşkil edilmesinin Doğu Akdeniz'de krizi önlemenin tek yolu olduğunu düşünüyoruz'' dedi. Orgeneral Özkök, adada devletlerin eşit egemenliğine dayanan bir çözüm oluşturulmadan, 1960 uluslararası anlaşmaları hukukuna aykırı tek taraflı Avrupa Birliği üyeliğine Türkiye'nin kesinlikle karşı çıkacağının altını çizerek, "Böyle bir gelişmenin Doğu Akdeniz'i sürekli kriz ortamına sürükleyeceğinin ilgili taraflarca dikkate alınmasının gerekli olduğunu değerlendiriyoruz'' diye konuştu. Barış-2002 Plan Semineri'ne de değinen Orgeneral Özkök, seminerde, "Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından adada tesis edilen kesintisiz 28 yıldır süren barış ve güven ortamını bozmaya yönelik muhtemel tehdit ve tecavüzleri caydırmak maksadıyla, alınan ve alınacak tedbirlerin değerlendirileceğini'' söyledi.
Özkök dosta düşmana karşı aksini söyleyemeyeceğine göre tabiî "Denktaş'ı destekliyoruz" diye söze başladı "ama" diyerek Denktaş Klerides ikilisinin pişirdiği yemeğin tam zıttı olan şunların altını çizdi: 1) Egemen iki devlet olacak. 2)1960 Antlaşmaları uygulanacak, Rumlar tek taraflı AB'ye alınmayacak, 3) Aksi tavır kriz doğurur, 4) Krizde TSK üzerine düşeni yapar.
Özkök bir sene sonrasının, kendisine umutlar bağlanılan Genelkurmay Başkanı'dır. Söyledikleri; Verhaugen'in Kuzey Kıbrıs'a "çözüm ve birleşme" karşılığı 2004-5 ve 6'da yâni toplam üç yılda verilmesinin düşünüldüğünü söylediği 206 milyon euroluk "ahlâksız teklif" ile yan yana değerlendirildiğinde daha bir anlam kazanmaktadır.
Bu para Türkiye'nin KKTC'ye bir yılda verdiği paradan daha azdır.
Kıbrıs üç bakımdan çok önemlidir. 1) Viyana'dan beri batı karşısında gerileyişin ve toprak kaybının son durdurulduğu yer olması bakımından; 2) 1826 Mora isyanından beri hep Türkiye'den "savaşsız-masa başında" toprak alarak genişleyen Yunanlıların sınır tanımayan isteklerine dur denildiği için ve 3) Türkiye'nin, bıçak kemiğe dayandığı zaman bağlı bulunduğu ittifak ve uluslar arası sistemden izin almadan kendi başına bir şeyler yapabileceğini göstermiş olduğu için son derece önemlidir Kıbrıs.
Son maddeyi; 1974'te Türkiye'nin başında kim olursa olsun üç gün önce veya beş gün sonra aynı tavrı göstereceği gerçeğini göz ardı etmeden okuyun lütfen..
Hem Kıbrıs, hem PKK meselesi devletin egemen olma kavramı ile doğrudan ilgilidir. Kıbrıs'ta doğru yapılan, Öcalan'ın infazı konusunda yanlış yapılmıştır. Ve bu konuda "yanlış yapan"ların a) 1974'ün Karaoğlan'ı ile b) "Milliyetçi" söylemi kimseye bırakmayanların olması ise politikanın ve tarihin paradoksu, kara mizahıdır.
Aslında bu Kıbrıs yazı dizisi geçtiğimiz Cuma günü bitmişti. Fakat Perşembe akşamı bir telefon konuşması yaptığımız nefesi kuvvetli, mütedeyyin bir kardeşimin "Ağabey, Kıbrıs için dua edilecek zaman mıdır?" sözü üzerine bu günkü yazının da yazılması mecburiyeti hâsıl oldu. Evet, Kıbrıs için gerçekten duaların eksik edilmemesi gereken zamandır ama önce devenin de sağlam kazığa bağlanarak görevimizin yapılması zamanıdır.
O bağlama işini de Allah'a şükür gene asker yaptı. Tam da Denktaş'ın Klerides'le haftanın "şimdi" dört günü yapmaya başladığı maraton görüşmelerin ortasında bir "seminer" için adaya gelen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök pişirilmekte olan aşa su kattı, "ufak" bir balans ayarı yaptı. Öcalan için yolun sonu da yine zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın bir konuşması ile görünmemiş miydi?
Özkök, Ercan'da herhangi bir yanlış anlamaya sebebiyet vermemek için "kağıttan okuyarak" yaptığı açıklamada, Denktaş'ın, son dönemde, doğu Akdeniz'de muhtemel bir krizi engellemek amacıyla, inisiyatifi ele alarak doğrudan görüşmeler sürecini başlattığına işaret etti ve bu girişime olumlu cevap alamaması halinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin doğabilecek her türlü krizin yönetiminde, verilecek her türlü görevi başaracak güçte ve kararlılıkta olduğunu söyledi. Bu girişimle oluşan çözüm fırsatının ilgili taraflarca, yanlış müdahalelerde bulunulmadan ve sekteye uğratılmadan desteklenmesi gerektiğini ifade eden Orgeneral Özkök, "Yine bu çözüm fırsatının değerlendirilerek, egemen iki devletin oluşturacağı yeni ortaklığın teşkil edilmesinin Doğu Akdeniz'de krizi önlemenin tek yolu olduğunu düşünüyoruz'' dedi. Orgeneral Özkök, adada devletlerin eşit egemenliğine dayanan bir çözüm oluşturulmadan, 1960 uluslararası anlaşmaları hukukuna aykırı tek taraflı Avrupa Birliği üyeliğine Türkiye'nin kesinlikle karşı çıkacağının altını çizerek, "Böyle bir gelişmenin Doğu Akdeniz'i sürekli kriz ortamına sürükleyeceğinin ilgili taraflarca dikkate alınmasının gerekli olduğunu değerlendiriyoruz'' diye konuştu. Barış-2002 Plan Semineri'ne de değinen Orgeneral Özkök, seminerde, "Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından adada tesis edilen kesintisiz 28 yıldır süren barış ve güven ortamını bozmaya yönelik muhtemel tehdit ve tecavüzleri caydırmak maksadıyla, alınan ve alınacak tedbirlerin değerlendirileceğini'' söyledi.
Özkök dosta düşmana karşı aksini söyleyemeyeceğine göre tabiî "Denktaş'ı destekliyoruz" diye söze başladı "ama" diyerek Denktaş Klerides ikilisinin pişirdiği yemeğin tam zıttı olan şunların altını çizdi: 1) Egemen iki devlet olacak. 2)1960 Antlaşmaları uygulanacak, Rumlar tek taraflı AB'ye alınmayacak, 3) Aksi tavır kriz doğurur, 4) Krizde TSK üzerine düşeni yapar.
Özkök bir sene sonrasının, kendisine umutlar bağlanılan Genelkurmay Başkanı'dır. Söyledikleri; Verhaugen'in Kuzey Kıbrıs'a "çözüm ve birleşme" karşılığı 2004-5 ve 6'da yâni toplam üç yılda verilmesinin düşünüldüğünü söylediği 206 milyon euroluk "ahlâksız teklif" ile yan yana değerlendirildiğinde daha bir anlam kazanmaktadır.
Bu para Türkiye'nin KKTC'ye bir yılda verdiği paradan daha azdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002