Avcılığa düşkün bir vezir, çıktığı geyik avında bir şey vuramamasını, uğursuz bir adam görmesine bağladı. Düşünüp taşındı. Bu uğrusuzluğun, evinden çıkarken gördüğü derviş kıyafetli bir adamdan geldiğine karar verdi. Kısa boylu, uzun saçlı, aksak yürüyüşlü, üstü dökülen bu dervişin bulunmasını emretti. Adamcağız bulunup vezirin karşısına getirildi. Vezir hiddetle bağırdı: "Seni uğursuz herif seni, bu sabah erkenden çıkınca ilk defa seni gördüm. Senin yüzünden bir keklik bile vuramadım. Gel cellat başı, bu mihnetsiz adamı al, vur kellesini". Kellesinin gideceğini gören derviş tüm cesaretini toplayarak: "Vezirim, uğursuzluğum yüzünden asılıyorum ama, ölüme giden bir adamın bari son sözünü dinlemek lazımdır, benim de iki şey söylememe izin verir misiniz?" Hiddeti hâlâ üstünde olan Vezir: "Peki, ne söyleyeceksen çabuk söyle". Derviş: "Zatı şahaneniz bu sabah ilk defa bu kulunuzu gördüğünüz için benim uğursuzluğum yüzünden en azından bir keklik kaybettiniz. Ama bu kulunuz da bu sabah ilk defa sizi gördü. Bu sabah sırf sizi gördüğüm için değil bir keklik, bu yüzden kellemi kaybediyorum. İnsaf ediniz! Hangimiz daha uğursuz?"