"- Hu! Komşu, geldin mi?
- Geldim..
- Ne getirdin?
- İnci-boncuk..
- Kime, kime?
- Sana, bana..
- Daha kime?
- Kara kediye..
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıkmış.
- Ağaç nerde?
- Balta kesmiş!
- Balta nerde?
- Suya düşmüş!
- Su nerde?
- İnek içmiş!
- İnek nerde?
- Dağa kaçmış!
- Dağ nerde?
- Yanmış bitmiş, kül olmuş, gitmiş!"
Çocukluğumuzda, hatta öğretmenlik yıllarımda ilkokullarda, özellikle kız öğrencilerin büyük bir keyifle söyledikleri, üzerine oyunlar kurdukları bir tekerlemeydi, hatırladınız mı?
İlk ve ortaokullar birleştirilip İlköğretim okulları edildiğinde, görev yaptığım okullarda teneffüslerde, özellikle ilk okul öğrencilerini seyrederdim..
Ortaokul öğrencilerinden daha çocukça, yani daha safiyâne oyunlar oynarlar, kızgınlık ve küskünlüklerini daha çocukça bir cesaretle belli ederlerdi. Bu saflık, bu çocuk cesareti beni çok etkilerdi!
Güya öğretmenlerdik, biz bu çocukları eğitip-öğretecektik ama teneffüslerindeki oyunlarında, çocuklar bizi -veya daha doğrusu beni- eğitirlerdi!
Her bir çocuk, ailesinden öğrenip yüklendiği davranışları sergiler ve her çocuk oyununda müşterek bir toplum karakteri sergilenir, öğrenilir ve izleyenlere öğretilirdi.
Afyon-Sandıklı 5. İcmal Gençlik Kampı'nın son günü, Teravih Namazı öncesi, bir kızımız yolumu kesti.
Öğretmen olacağını, 3. sınıfta olduğunu söyledi. İstanbul'da bir derneğin, "Çocuk Hikayeleri Yarışması"na katılmayı düşündüğünü ve hikayelerinin temelini, Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın; "Akıl kullanılabilecek bir araçtır. İnsan; gönüldür, gönül..." vecizesi üzerine kurgulamayı düşündüğünü söyledi. Bu konuda benden yardım rica etti.
Nasıl duygulanıp, nasıl heyecanlandığımı anlatamam.
Aklıma hemen, Kadim Dostum ve varlığı ile müftehîr olduğum, yaşayan ve bana göre en güçlü Türk Romancı Ahmet Haldun TERZİOĞLU ve O'nun yapıp yayınlamaya başladığı, "Çocuklar için Resimli Türk Tarihi" çalışmaları geldi.
Kızımıza da bahsettim! Kızımıza Ahmet Haldun Hoca'dan da yardım istemek vaadinde bulundum.
Biz, çocuklarımız ve torunlarımızın yani yaşayan üç kuşağın; kabul -edilse de, edilmese de-Haydar BAŞ Hoca'nın otuz yıldan fazladır sürdürdüğü, 'milleti ayıktırma' gayretleri neticesinde, toplumsal dertlerimizi, aynı yönden bakarak tesbit etmiş olduklarını hissedince tarifsiz bahtiyar oldum, hem de geleceğe yönelik ümitlerim arttı!
Öğretmenliğimden biliyorum ki, insana yönelik yatırımların geri dönüşü, en erken 15 (on beş) yıldır. "Ağaç yaşken eğilir" Atalar öğüdünden hareketle insana yatırımı, çocuklardan başlatan münevverlerimizin, bugün başlatmış oldukları eğitimin semeresini, 15 yıl sonra yani 2030'lu yıllarda alabileceğimizi hayal ederek coştum!
Yine aklıma, iki yıl önce Akçaabat'ta Haydar Hocamı ziyarete gittiğimde, Yatsı Namazı sonrası, evinin bahçesinde Akçaabatlı gençleri-çocukları başına toplayıp, saz çaldırıp türküler söylettiği; bir dede torunlarıyla imiş gibi, ilçesinin çocuklarıyla haşır-neşir oldukları geldi..
O buluşmaların yıllardır tekrarlanarak alışkanlık haline geldiği, o kadar belliydi ki.. Çocuklar, -kimsenin müdahale etmemesine rağmen- nerede, ne zaman, ne yapmaları gerektiğini öğrendiklerini, o kadar belli ediyorlardı ki...
İftihar etmiştim! Duygulanmış, coşmuştum!
Akçaabat'tan Samsun'a kadar yolda üç kardeş; dedeli-torunlu görüntüsünde ki o topluluğu konuşmuştuk.
Bir ara Kardeşim Ali Haydar; "Abi! Babam Rahmetliler üç değil otuz kardeş olsalarmış, her birinin de onar oğlu olsaymış, yemin ederim ki senin şimdi edindiğin sülalenin büyüklüğünde bir sülalemiz olamazmış!" demişti. Güya şakalaşmıştık, gülüşmüştük ama yemin olsun ki çok mütehassîs olmuş, duygulanmıştım!
Özür diliyorum!
Komşu tekerlemesiyle başlayıp; Cumhur Başkanı, AKP Eş-Genel Başkanı Erdoğan ve Atanmış Eş-Başbakan Bin(milyar)ali Yıldırım'ın başlatmış oldukları komşu ilişkilerinden; Rusya ve İsrail'le yapılan anlaşmalardan, olumlu gelişmelerden ve aklımıza takılan ileriye dönük endişelerimden bahsedecektim!
Kişi, kendisiyle sohbet ettiğinde, sözüne pek hükmedemiyor bağışlayın!
Söz, Allah'ın verdiği kudretle kendi mecrasında kendince akıyor, kişinin kendisiyle sohbetinde! Bu da öyle oldu...
Bayramlık ikramım sayın lütfen!
Bizi; Recep'e, Şaban'a, Ramazan'a, bin günden hayırlı Kadir Gecesi'ne ve Bayram'a erdiren Allah'a hamd ü senâlar olsun.
Başta B.T.P.'nin Muhterem Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar BAŞ ve Ailesi olmak kaydıyla bütün Gönüldaşlarımın, Müslüman Türk Milletinin geçmiş Ramazan Bayramlarını tebrik eder, nice bayramlara birlikte ermemizi niyaz ederim, vesselâm...
"BAYRAMDA BORÇ ÖDEYECEĞE, RAMAZAN KISA GELİR!"
Selâm, sevgi, duâ...
- Geldim..
- Ne getirdin?
- İnci-boncuk..
- Kime, kime?
- Sana, bana..
- Daha kime?
- Kara kediye..
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıkmış.
- Ağaç nerde?
- Balta kesmiş!
- Balta nerde?
- Suya düşmüş!
- Su nerde?
- İnek içmiş!
- İnek nerde?
- Dağa kaçmış!
- Dağ nerde?
- Yanmış bitmiş, kül olmuş, gitmiş!"
Çocukluğumuzda, hatta öğretmenlik yıllarımda ilkokullarda, özellikle kız öğrencilerin büyük bir keyifle söyledikleri, üzerine oyunlar kurdukları bir tekerlemeydi, hatırladınız mı?
İlk ve ortaokullar birleştirilip İlköğretim okulları edildiğinde, görev yaptığım okullarda teneffüslerde, özellikle ilk okul öğrencilerini seyrederdim..
Ortaokul öğrencilerinden daha çocukça, yani daha safiyâne oyunlar oynarlar, kızgınlık ve küskünlüklerini daha çocukça bir cesaretle belli ederlerdi. Bu saflık, bu çocuk cesareti beni çok etkilerdi!
Güya öğretmenlerdik, biz bu çocukları eğitip-öğretecektik ama teneffüslerindeki oyunlarında, çocuklar bizi -veya daha doğrusu beni- eğitirlerdi!
Her bir çocuk, ailesinden öğrenip yüklendiği davranışları sergiler ve her çocuk oyununda müşterek bir toplum karakteri sergilenir, öğrenilir ve izleyenlere öğretilirdi.
Afyon-Sandıklı 5. İcmal Gençlik Kampı'nın son günü, Teravih Namazı öncesi, bir kızımız yolumu kesti.
Öğretmen olacağını, 3. sınıfta olduğunu söyledi. İstanbul'da bir derneğin, "Çocuk Hikayeleri Yarışması"na katılmayı düşündüğünü ve hikayelerinin temelini, Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın; "Akıl kullanılabilecek bir araçtır. İnsan; gönüldür, gönül..." vecizesi üzerine kurgulamayı düşündüğünü söyledi. Bu konuda benden yardım rica etti.
Nasıl duygulanıp, nasıl heyecanlandığımı anlatamam.
Aklıma hemen, Kadim Dostum ve varlığı ile müftehîr olduğum, yaşayan ve bana göre en güçlü Türk Romancı Ahmet Haldun TERZİOĞLU ve O'nun yapıp yayınlamaya başladığı, "Çocuklar için Resimli Türk Tarihi" çalışmaları geldi.
Kızımıza da bahsettim! Kızımıza Ahmet Haldun Hoca'dan da yardım istemek vaadinde bulundum.
Biz, çocuklarımız ve torunlarımızın yani yaşayan üç kuşağın; kabul -edilse de, edilmese de-Haydar BAŞ Hoca'nın otuz yıldan fazladır sürdürdüğü, 'milleti ayıktırma' gayretleri neticesinde, toplumsal dertlerimizi, aynı yönden bakarak tesbit etmiş olduklarını hissedince tarifsiz bahtiyar oldum, hem de geleceğe yönelik ümitlerim arttı!
Öğretmenliğimden biliyorum ki, insana yönelik yatırımların geri dönüşü, en erken 15 (on beş) yıldır. "Ağaç yaşken eğilir" Atalar öğüdünden hareketle insana yatırımı, çocuklardan başlatan münevverlerimizin, bugün başlatmış oldukları eğitimin semeresini, 15 yıl sonra yani 2030'lu yıllarda alabileceğimizi hayal ederek coştum!
Yine aklıma, iki yıl önce Akçaabat'ta Haydar Hocamı ziyarete gittiğimde, Yatsı Namazı sonrası, evinin bahçesinde Akçaabatlı gençleri-çocukları başına toplayıp, saz çaldırıp türküler söylettiği; bir dede torunlarıyla imiş gibi, ilçesinin çocuklarıyla haşır-neşir oldukları geldi..
O buluşmaların yıllardır tekrarlanarak alışkanlık haline geldiği, o kadar belliydi ki.. Çocuklar, -kimsenin müdahale etmemesine rağmen- nerede, ne zaman, ne yapmaları gerektiğini öğrendiklerini, o kadar belli ediyorlardı ki...
İftihar etmiştim! Duygulanmış, coşmuştum!
Akçaabat'tan Samsun'a kadar yolda üç kardeş; dedeli-torunlu görüntüsünde ki o topluluğu konuşmuştuk.
Bir ara Kardeşim Ali Haydar; "Abi! Babam Rahmetliler üç değil otuz kardeş olsalarmış, her birinin de onar oğlu olsaymış, yemin ederim ki senin şimdi edindiğin sülalenin büyüklüğünde bir sülalemiz olamazmış!" demişti. Güya şakalaşmıştık, gülüşmüştük ama yemin olsun ki çok mütehassîs olmuş, duygulanmıştım!
Özür diliyorum!
Komşu tekerlemesiyle başlayıp; Cumhur Başkanı, AKP Eş-Genel Başkanı Erdoğan ve Atanmış Eş-Başbakan Bin(milyar)ali Yıldırım'ın başlatmış oldukları komşu ilişkilerinden; Rusya ve İsrail'le yapılan anlaşmalardan, olumlu gelişmelerden ve aklımıza takılan ileriye dönük endişelerimden bahsedecektim!
Kişi, kendisiyle sohbet ettiğinde, sözüne pek hükmedemiyor bağışlayın!
Söz, Allah'ın verdiği kudretle kendi mecrasında kendince akıyor, kişinin kendisiyle sohbetinde! Bu da öyle oldu...
Bayramlık ikramım sayın lütfen!
Bizi; Recep'e, Şaban'a, Ramazan'a, bin günden hayırlı Kadir Gecesi'ne ve Bayram'a erdiren Allah'a hamd ü senâlar olsun.
Başta B.T.P.'nin Muhterem Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar BAŞ ve Ailesi olmak kaydıyla bütün Gönüldaşlarımın, Müslüman Türk Milletinin geçmiş Ramazan Bayramlarını tebrik eder, nice bayramlara birlikte ermemizi niyaz ederim, vesselâm...
"BAYRAMDA BORÇ ÖDEYECEĞE, RAMAZAN KISA GELİR!"
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017