Tarihsel süreçte birçok salgın meydana gelmiştir, bazıları toplumların yok olmasına ya da ciddi hasar almasına neden olmuştur. 1918-1920 yılları arasında ortaya çıkan İspanyol gribi (H1N1 salgını) 3 dalga halinde gelmiştir. Birinci dalgada bağışıklık kazananlar 6 ay sonraki dalgada ölebilmiştir ve bu salgının dünya nüfusunun yaklaşık %5'nin ölümüne yol açtığı kabul edilmektedir.
Salgın birinci dünya savaşının sonlanmasında etken olmuştur. Savaş yıllarında salgın hastalıkların verdiği zayiatı en iyi bilen Atatürk Hıfzıssıhha Enstitüsünü kurarak salgın hastalıklarla mücadele ve aşı geliştirme çalışmasını bir kurumsal şemsiye altında yapmıştır.
Koronavirüs gibi salgınlar yeni değildir, bundan sonra da olacaktır. Bugün toplumlar arası iletişim ve hareketin fazla olması yayılmanın da daha hızlı olmasına neden olmaktadır. Bunun bir biyolojik silah olabileceğini düşünmek, en son düşünülecek hatta hiç hesaba alınmayacak bir ihtimaldir. Bu konudaki gereksiz tartışmalar olayı doğru okumayı da engellemiştir.
Olayın, Çin de başlaması da beklenen bir durumdur. Çünkü 1.600 milyonluk birbiri içine sıkışmış etkileşim halinde bir toplum, Türkiye'den başlama ihtimali sadece nüfus hesabına göre 1/20 ihtimaldir.
Bu salgınla nasıl mücadele edilmelidir? Olayın neredeyse 3. ayındayız ve yakında canımızı acıtmaya başlayacak. Dünya ve ülke genelini etkileyen pandemi gibi salgınlar, sağlık bakanı ve bilim kurulu tarafından yönetilemez. Acilen işin sahibi olan kurumsal bir yapıya ihtiyaç vardır, hızla gerekli yasal düzenleme yapılarak AFAD gibi, eğitim, araştırma, aşı geliştirme ve diğer süreçleri yönetecek yetkin bir kurum birkaç ay içinde kurulmalıdır.
Aslında böyle bir kurum şimdiye kadar çoktan kurulmuş olmalıydı, ancak immünoloji alanında çalışan bir bilim insanı olarak yapmış olduğumuz girişimlerden bir sonuç alamadık. Belki bu salgın vesilesi ile böyle bir kurumsal yapıya kavuşuruz. Henüz dünya sağlık örgütünden kabul almış bir kapsamlı bir referans laboratuvarımız yok, bu alanda özel yetişmiş insan gücümüz çok az, yani Çin'e baktığımızda süreci en az 10 yıl geriden takip ediyoruz.
Ekonomi ve sosyal hayatı etkileyen bu kadar önemli bir salgın konusunda bilimsel muhatap alınacak kişi ya da kurum yoktur. Sağlık bakanı halkın siyasal muhatabıdır. Biz bilim insanı olarak yetkililerin elindeki verileri bilmiyoruz, soracağımız sorulara cevap verilmesi gerekli.
Örneğin böyle bir salgında sıradan sağlıklı toplumdan yapılacak haftada bin kişilik taramada virüs çıkıyor mu? 2 ay geçti bu yönde bir çalışma yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Süreçle ilgili bir bülten, web sitesi yok. Sıradan şikâyeti olmayan kişilerde %5 bile virüs çıksa bu olayın tamamen farklı yorumlanmasını gerektirecektir. Daha söylenebilecek onlarca teknik husus var.
Ayrıca, bağışıklık sistemi nasıl daha zinde hale gelebilir sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Vücudun virüs ile mücadelesi için virüse özgü antikor (bağışıklık maddesi) geliştirmesi gereklidir. Bunun doğal süreci 7 gün civarındadır. Eğer ki kişi hastalığı geçirmiş ya da aşılanmış ise, hafıza T ve B hücreleri aracılığı ile bir günde yeterli antikoru üretebilir ve virüs değişmedikçe hastalıktan korunur.
Peki, vücudumuzdaki antikor sentez kabiliyetini nasıl artırabiliriz? Önce hasta kişilerden ve kalabalıktan uzak durmalıyız. Açık havada spor, kır gezisi ve 2-3 günlük bahar seyahati çok sayıda yeni mevsimsel antijene maruziyeti beraberinde getirir. Bu durum bağışıklık sisteminin antikor üretme kapasitesini yenileyecek ve virüslere mukavemeti artıracaktır. Seyahatte sıhhat vardır.
- İstanbul’dan Taç Mahal’e, Türk coğrafyasına trenle seyahat ülkümüz olsun! / 11.03.2025
- Millete umut olalım insanlığa ümit sunalım / 23.11.2024
- Mevlana Mesnevi’si ve İslam imajı / 04.09.2024
- Mevlana ve Türklük / 26.07.2024
- Sünnilik gömleği Türkiye’ye dar geliyor / 21.07.2024
- Borsa asli yörüngesinden uzaklaşmış, rantiyeye teslim olmuş / 03.03.2024
- Enflasyonun önemli bileşenlerinden birisi kontrolsüz kredi kartı sistemi / 21.02.2024
- Koronada yeni varyantlar ne olacak? / 03.10.2023
- Koronavirüs salgını nasıl durabilir? / 26.04.2021