ABD, kapalı kapılar ardında Türkiye'nin himayesinde Kürdistan'ı kurma planını uygularken, Barzani 'ya federasyon, ya bağımsızlık' restini çektiNATO toplantısı şiş kebap, lokum, Boğaz üçlemesini öne çıkaran medya manşetleriyle sona erdi. Hükümetin ve mağrur (!) Abdullah Gül'ün konuşmalarına bakacak olursanız; İstanbul'da sanki bir turizm kongresi gerçekleştirildi. Hükümetin diğer üyeleri ve Başbakanın toplantıya yönelik sözleri de zirvenin "tanıtım" yönünü öne çıkarıyor. İstanbul'a 40 küsur devlet başkanı gelmiş de, şu kadar gazeteciye şu kadar VCD dağıtmışlar da, bunun tanıtım değeri şu kadar milyon dolar edermiş de vs. vs... Aslında zirveyi değerlendiren "içeriden" yorumculara baktığınızda da, ortalıkta garip bir durumun varolduğunu gözlüyorsunuz. Eveliyorlar, geveliyorlar, çok şey söylüyorlar ama hiç bir şey demiş olmuyorlar. Yani bir kaf dağı üretiliyor. Ancak bu dağın arkasındaki gerçekler resmen perdeleniyor. Ortada bir imaj çalışması var. Ancak ciddi bir haber, ciddi bir analiz yok. Peki gerçekler neler? Bu toplantıda ne karara bağlandı? İstanbul ve Türkiye'ye acaba hangi görev tanımı yapıldı?
***
Öncelikle zirveyi İstanbul'daki Boğaz silueti görüntülerinin ötesinde okuyabilmek için, toplantı öncesindeki verileri hatırlamamız gerekiyor.
Bu konuda altı çizilecek iki kritik olay var.
1. Kısa bir süre evvel kapalı kapılar ardında Washington'da yapılan bir toplantıda, Ker kük merkezli Kürt devleti için start verildi. Öncelikli olarak hükümetin bu konuda itirazının olmadığı vurgulanarak "Türkiye'nin himayesinde Kürt devleti" için son perdeye geçme kararı alındı.
2. Irak'a girmeme şartına bağlanan 8.5 milyar dolarlık kredinin askıya alınmasına onay verildi.
Şimdi bu iki olayı birlikte değerlendirerek, zirveden çıkan kararın Türkiye bölümüne aynalar tutalım.
Evvela şu 8.5 milyar dolar kredi meselesi işin bamteli noktasıdır. Bu konuyu anlamadan geleceği okumamız mümkün değil. Kamuoyunun ısrarla gözden kaçırdığı, bir küçük detay olarak gösterilmeye çalışılan meselenin şifrelerini çözelim.
Biliyorsunuz Bush'un İstanbul ziyareti öncesi yaptığı Ankara gezisinde 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasının feshedildiği açıklandı.
Anlaşma bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyet tarihinin "siyasal koşullara bağlanmış ilk ekonomik anlaşması" idi
Hükümetin ekmek gibi-su gibi muhtaç olduğu kredinin serbest bırakılma şartı "Türk askerinin Irak'a girmeme taahhüdüne" bağlanmıştı. Irak savaşının en cafcaflı günlerinde Türkiye'ye kabul ettirilen anlaşma, Washington için çok anlamlıydı. Konu kamuoyuna malolunca çark etmek zorunda kalan hükümet, tüm ricalarına hatta söz almasına rağmen ABD'den koşulu silmesini sağlayamamıştı.
Sonuç olarak ABD koşullardan, hükümet de krediden vazgeçmemişti.
***
Peki ne oldu da şimdi, birden bire bu anlaşma feshedildi? Daha doğrusu anlaşmanın ortadan kaldırılmasının anlamı ne acaba?
İşte size kritik soru bu. Ve cevabı da yukarıda yaptığımız "mealde" gizli.
Yeniden tekrarlayalım. 8.5 milyar $'lık anlaşmanın koşulu neydi?
El cevap: Türkiye'nin K. Irak'a girmemesiydi.
Peki bu anlaşma feshedildiğine göre, şimdi ne olabilir?
El cevap: Türkiye K. Irak'a girebilir!!!
Bu iki soruya iki soru daha ekleyelim:
Bu anlaşmanın kaldırılmasını kim istedi?
El cevap: Hiç kuşku yok ki ABD.
Bu durumda ABD, Türkiye'den ne istemiş oluyor?
El cevap: Irak'a girmemizi talep ediyor.
Bu çok çok önemli sonucu, Washington'da yapılan toplantıya bağlayalım. Washington'da Kerkük merkezli bir Kürt devletinin "Türkiye'nin ağabeyliğinde" yapılması kararının verildiğini aktarmıştık. Sözkonusu ağabeyliğin ABD adına olduğunu ve Türkiye'nin kendi tasfiyesini kendi elleriyle yapmaya karar verdiği anlamına geldiğini söylemeye bilmiyoruz gerek var mı?
Yani bu koşullar altında George Soros'un ünlü kehaneti gerçekleşiyor. Hem de katmerlenerek. Kürt devletini kendi ellerimizle kuruyoruz ve bölgenin kirli işleri için jandarmalığımız açığa çıkıyor.
***
SESAR yukarıda ifade ettiğimiz konu ile ilgili olarak harika bir not yayınladı. Haberin içeriğinde şunlar var:
"Geçen yıl İstanbul saldırılarının gerçekleştirildiği günlerde İstanbul Harp Akademilerinde 2000 NATO subayının katılımı ile bir toplantı düzenleniyor.
Toplantının harp oyunları bölümünde şöyle bir sanal tatbikat gerçekleştiriliyor:
Etrafı kaosla kaplı bir adada etnik bir çatışma çıkıyor. Çatışmanın büyüdüğü bir ortamda NATO bu adaya müdahale ederek, adanın başkentini ele geçiriyor ve şehri Cenevre gibi, Beyrut gibi uluslararası bir yönetime kavuşturuyor."
Sanal tatbikat bu çerçeveden oluşuyor. Söz konusu adanın K. Irak, etnik çatışmanın taraflarının Kürt-Arap ve Türkmenler olduğunu söylemeye bilmiyoruz gerek var mı?
Adaya müdahale edecek NATO ordusunun içinde Türkiye'nin de yer alacağını, bu formülle birlikte sanki Türkiye'nin lehine bir durum varmış gibi bir hava oluşturulacağını da bilmiyoruz söylemeye gerek var mı?
Hatta şunu da söylemeye gerek var mı:
Irak petrollerinin % 40'nı elinde tutan Kerkük'ün, ne Türk, ne Kürt, ne de Arpalara bırakılacağını, tıpkı Cenevre gibi uluslararası bir hükümetle birlikte ABD-İsrail tezgahına teslim edileceğini!
Hiç bir yerde bulamayacağınız zirve okumalarına devam edeceğiz.
***
Öncelikle zirveyi İstanbul'daki Boğaz silueti görüntülerinin ötesinde okuyabilmek için, toplantı öncesindeki verileri hatırlamamız gerekiyor.
Bu konuda altı çizilecek iki kritik olay var.
1. Kısa bir süre evvel kapalı kapılar ardında Washington'da yapılan bir toplantıda, Ker kük merkezli Kürt devleti için start verildi. Öncelikli olarak hükümetin bu konuda itirazının olmadığı vurgulanarak "Türkiye'nin himayesinde Kürt devleti" için son perdeye geçme kararı alındı.
2. Irak'a girmeme şartına bağlanan 8.5 milyar dolarlık kredinin askıya alınmasına onay verildi.
Şimdi bu iki olayı birlikte değerlendirerek, zirveden çıkan kararın Türkiye bölümüne aynalar tutalım.
Evvela şu 8.5 milyar dolar kredi meselesi işin bamteli noktasıdır. Bu konuyu anlamadan geleceği okumamız mümkün değil. Kamuoyunun ısrarla gözden kaçırdığı, bir küçük detay olarak gösterilmeye çalışılan meselenin şifrelerini çözelim.
Biliyorsunuz Bush'un İstanbul ziyareti öncesi yaptığı Ankara gezisinde 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasının feshedildiği açıklandı.
Anlaşma bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyet tarihinin "siyasal koşullara bağlanmış ilk ekonomik anlaşması" idi
Hükümetin ekmek gibi-su gibi muhtaç olduğu kredinin serbest bırakılma şartı "Türk askerinin Irak'a girmeme taahhüdüne" bağlanmıştı. Irak savaşının en cafcaflı günlerinde Türkiye'ye kabul ettirilen anlaşma, Washington için çok anlamlıydı. Konu kamuoyuna malolunca çark etmek zorunda kalan hükümet, tüm ricalarına hatta söz almasına rağmen ABD'den koşulu silmesini sağlayamamıştı.
Sonuç olarak ABD koşullardan, hükümet de krediden vazgeçmemişti.
***
Peki ne oldu da şimdi, birden bire bu anlaşma feshedildi? Daha doğrusu anlaşmanın ortadan kaldırılmasının anlamı ne acaba?
İşte size kritik soru bu. Ve cevabı da yukarıda yaptığımız "mealde" gizli.
Yeniden tekrarlayalım. 8.5 milyar $'lık anlaşmanın koşulu neydi?
El cevap: Türkiye'nin K. Irak'a girmemesiydi.
Peki bu anlaşma feshedildiğine göre, şimdi ne olabilir?
El cevap: Türkiye K. Irak'a girebilir!!!
Bu iki soruya iki soru daha ekleyelim:
Bu anlaşmanın kaldırılmasını kim istedi?
El cevap: Hiç kuşku yok ki ABD.
Bu durumda ABD, Türkiye'den ne istemiş oluyor?
El cevap: Irak'a girmemizi talep ediyor.
Bu çok çok önemli sonucu, Washington'da yapılan toplantıya bağlayalım. Washington'da Kerkük merkezli bir Kürt devletinin "Türkiye'nin ağabeyliğinde" yapılması kararının verildiğini aktarmıştık. Sözkonusu ağabeyliğin ABD adına olduğunu ve Türkiye'nin kendi tasfiyesini kendi elleriyle yapmaya karar verdiği anlamına geldiğini söylemeye bilmiyoruz gerek var mı?
Yani bu koşullar altında George Soros'un ünlü kehaneti gerçekleşiyor. Hem de katmerlenerek. Kürt devletini kendi ellerimizle kuruyoruz ve bölgenin kirli işleri için jandarmalığımız açığa çıkıyor.
***
SESAR yukarıda ifade ettiğimiz konu ile ilgili olarak harika bir not yayınladı. Haberin içeriğinde şunlar var:
"Geçen yıl İstanbul saldırılarının gerçekleştirildiği günlerde İstanbul Harp Akademilerinde 2000 NATO subayının katılımı ile bir toplantı düzenleniyor.
Toplantının harp oyunları bölümünde şöyle bir sanal tatbikat gerçekleştiriliyor:
Etrafı kaosla kaplı bir adada etnik bir çatışma çıkıyor. Çatışmanın büyüdüğü bir ortamda NATO bu adaya müdahale ederek, adanın başkentini ele geçiriyor ve şehri Cenevre gibi, Beyrut gibi uluslararası bir yönetime kavuşturuyor."
Sanal tatbikat bu çerçeveden oluşuyor. Söz konusu adanın K. Irak, etnik çatışmanın taraflarının Kürt-Arap ve Türkmenler olduğunu söylemeye bilmiyoruz gerek var mı?
Adaya müdahale edecek NATO ordusunun içinde Türkiye'nin de yer alacağını, bu formülle birlikte sanki Türkiye'nin lehine bir durum varmış gibi bir hava oluşturulacağını da bilmiyoruz söylemeye gerek var mı?
Hatta şunu da söylemeye gerek var mı:
Irak petrollerinin % 40'nı elinde tutan Kerkük'ün, ne Türk, ne Kürt, ne de Arpalara bırakılacağını, tıpkı Cenevre gibi uluslararası bir hükümetle birlikte ABD-İsrail tezgahına teslim edileceğini!
Hiç bir yerde bulamayacağınız zirve okumalarına devam edeceğiz.