Küreselleşmenin sosyo-kültürel faturası üzerineKüreselleşmenin sosyo-kültürel bedeli
Küreselleşme süreci ile insanlığın ödediği sosyo-kültürel bedeli A. Huxley'in, Cesur Yeni Dünya adlı kâbus ütopyası çok çarpıcı bir biçimde yansıtmaktadır. Bu nedenle dizinin bu bölümünde aktüalitenin dışına çıkarak Huxley'in kehanetvari romanından hareketle küreselleşmenin toplumsal ve kültürel faturasına değinmelerde bulunacağız. Keharetvari diyoruz, çünkü Huxley 1963'te ölmüş olmasına rağmen romanında adeta bugünleri ve yakın geleceği tasvir etmektedir.
A. Huxley'in, Cesur Yeni Dünya'sında modern bilim ve teknoloji, insan ilişkilerini düzenleyen, planlayan tek otoritedir. Bütün gezegen on kişi tarafından yönetilir.
Teknoloji olağanüstü geliştiği için uzun yolculuklar roketlerle yapılır. Sinema da o denli gelişmiştir ki, perde de olup bitenler beş duyu ile birden algılanır.
Bu toplumda aileye yer olmadığı gibi evlilik ayıp kabul edilir, normal bir ana-babadan doğan çocuklar da vahşi sayılır. Doğal cinselliğin yerini sanal cinsellik almıştır. Bütün çocuklar yapay üreme yöntemleriyle dünyaya gelir.
Çocuklar daha doğmadan sınıflandırılırlar. Bazı Alfa sınıfından üstün zekâlı, bazı Beta sınıfından sıradan bir zekâyla, bazı Delta sınıfından pek akıllı olmayan bir zekâyla işçi olarak, bazı makine gibi kullanılan geri zekâlı Epsilon olarak doğar. Bununla birlikte bu toplumun insanları mutludur, işleri, yaşam güvenceleri vardır.
Kimse aşkı tanımadığı için gönül yarası nedir bilmez; eğer bir terslik olursa "soma" adlı hapı yutarak problemini çözer.
Hastalığı tanımaz, ölümden korkmazlar. Çocuklar, ölmekte olan insanların yanına getirilir; bir yandan tatlıyla beslenir, oyun oynamaya teşvik edilirken, bir yandan da ölüm sürecini izlemeleri sağlanır. Böylece çocuklar ölümle güzel duyguları birbirine bağlar, ölüm karşısında korkuya kapılmaktan kurtulurlar. Bu, "ölüm koşullanması"dır.
Ayrıca, sistemin sloganları, uyuyan çocukların zihnine "hipnopedi" (uyku sırasında eğitim) yoluyla işlenir.
Tamamen bilimin denetimi altında olan bu toplumda, duyguya, düşünmeye, sevgiye yer yoktur. Yegâne amaç çalışmak ve eğlenmektir.
Geçmiş unutturulduğu müzeler kapatıldığı, tarihsel yapıtlar yok edildiği için bu toplumun "tarihi"i yoktur, yalnız "bugünü" vardır. Ford'dan 150 yıl önce yazılan kitaplar yok edilmiştir.
Bu dünyada insanca yaşamak o kadar zordur ki normal bir aileden doğan ve vahşi sayılan bir adam dayanamaz ve sonunda intihar eder.
Huxley'in ütopyası, aklın kendi kendini yok edişinin serüvenini anlatmaktadır. Aklın ürünü olan bilim ile teknolojinin, aklı ortadan kaldırışını dehşet verici bir anlatıyla betimler.(Kâbus ütopyaları hakkındawww.bayzan.com'da toplu bilgi bulabilirsiniz)
Huxley'in kâbus ütopyası, küreselleşme sürecinin gelişimi hakkında da ilginç bilgiler vermektedir. Gerçekten küreselleşme sürecinde sosyal-kültürel açıdan geleneklere kelimenin tam anlamıyla bir savaş açılmıştır.
Huxley'in kehanetvari romanı küreselleşme bağlamında pek çok gelişmeye işaret etmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
CESUR YENİ DÜNYA'NIN IŞI?INDA KÜRESELLEŞME
- Romanda bütün gezegenin on kişi tarafından yönetilir hale gelmesi ulusal egemenliklerin yok edilmesine ve gezegen çapında egemenliğin tek bir gücün yani Amerika'nın eline geçmesine karşılık gelmektedir.
AİLE YOK EDİLİYOR
- Küreselleşme süreci gelenekleri buharlaştırdığı gibi geleneğin taşıyıcısı olan aileyi paramparça bir hale getirmiş evleri otellere dönüştürmüş, anneyi çalışmaya mecbur bırakarak çocukları annesizleştirmiştir. Anne sevgisinden yoksun büyüyen çocukların ruhsal hastalık geliştirme, uyuşturucu kullanma ve intihara yönelme eğilimi artmaktadır. Küresel medya ve internetle birlikte cinsellik sanallaştırılmakta, genetik araştırmalarla birlikte çiftçilerin tohum ıslahı yöntemi yeni doğacaklar üzerinde uygulama süreci sokulmaktadır.
KAST SİSTEMİ DAYATILIYOR
- Roman, insanları Alfa, Beta gibi yetenek açısından daha doğuştan sınıflandırması gibi küreselleşme, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaparken insanları köleler ve efendiler diye ikiye bölmektedir. Demokratik toplumunu belkemiği olan orta tabaka gelir dağılımı adaletsizlikleri nedeniyle ortadan kalkmaktadır. Eğitim şansının düşüklüğü nedeniyle toplumsal tabakalaşma piramidinde dikey hareketlilik fırsatlar ülkesi Amerika'da bile yok olmakta adeta yeni bir kast sistemi oluşmaktadır. (Bkz., Nancy Birdsall, Hayat Adil Değil: Dünya'da Eşitsizlik, Forengin Polcy, Yaz 1998, yıl: 1, sayı : 2, İstanbul Bilgi Üniversitesi yayını)
GELENEKSEL AŞKIN YERİNİ TELEVOLA AŞKLARI ALIYOR
- Eşkıya filminde canlandırılan geleneksel aşkın yerini Televole'lerde sunulan gündelik flörtler ya da her türlü serbestinin olduğu birlikte yaşamalar almaktadır. Hasbelkader aşık olanlar için romanımızdaki soma ilacına karşılık küresel ilaç endüstrisinin geliştirdiği "Prozac"tan başlamak üzere insanı duygusuzlaştıran onlarca ilaç (daha doğrusu kimyasal madde) geliştirilmiştir.
- Romandaki "ölüm koşullanması" küreselleşme sürecinde Amerikan filmleri sayesinde gerçekleştirilmektedir. Televizyonlarla birlikte açlıktan ölen çocuklar bile sadece bir görüntüye dönüştürülmekte, gerçek sanallaşmaktadır.
- Romandaki hipnopediye karşılık küreselleşme sürecinde Amerika merkezli akademik ve medyatik beyin yıkama stratejileri gelmektedir.
- Romanda olduğu gibi küreselleşme sürecinde de insanların elinden tüm boş zamanları bir biçimde alınır. Bunun için yapay eğlenceler zorunluluk olarak gösterilir. Bu nedenle insanlar hep şimdi-burada yaşar, tarihi pek hatırlamaz; günü kurtarmak için sudan çıkarılan balık gibi çırpınır durur.
Ali KARATEPE / Mustafa ÇİÇEK
Küreselleşme süreci ile insanlığın ödediği sosyo-kültürel bedeli A. Huxley'in, Cesur Yeni Dünya adlı kâbus ütopyası çok çarpıcı bir biçimde yansıtmaktadır. Bu nedenle dizinin bu bölümünde aktüalitenin dışına çıkarak Huxley'in kehanetvari romanından hareketle küreselleşmenin toplumsal ve kültürel faturasına değinmelerde bulunacağız. Keharetvari diyoruz, çünkü Huxley 1963'te ölmüş olmasına rağmen romanında adeta bugünleri ve yakın geleceği tasvir etmektedir.
A. Huxley'in, Cesur Yeni Dünya'sında modern bilim ve teknoloji, insan ilişkilerini düzenleyen, planlayan tek otoritedir. Bütün gezegen on kişi tarafından yönetilir.
Teknoloji olağanüstü geliştiği için uzun yolculuklar roketlerle yapılır. Sinema da o denli gelişmiştir ki, perde de olup bitenler beş duyu ile birden algılanır.
Bu toplumda aileye yer olmadığı gibi evlilik ayıp kabul edilir, normal bir ana-babadan doğan çocuklar da vahşi sayılır. Doğal cinselliğin yerini sanal cinsellik almıştır. Bütün çocuklar yapay üreme yöntemleriyle dünyaya gelir.
Çocuklar daha doğmadan sınıflandırılırlar. Bazı Alfa sınıfından üstün zekâlı, bazı Beta sınıfından sıradan bir zekâyla, bazı Delta sınıfından pek akıllı olmayan bir zekâyla işçi olarak, bazı makine gibi kullanılan geri zekâlı Epsilon olarak doğar. Bununla birlikte bu toplumun insanları mutludur, işleri, yaşam güvenceleri vardır.
Kimse aşkı tanımadığı için gönül yarası nedir bilmez; eğer bir terslik olursa "soma" adlı hapı yutarak problemini çözer.
Hastalığı tanımaz, ölümden korkmazlar. Çocuklar, ölmekte olan insanların yanına getirilir; bir yandan tatlıyla beslenir, oyun oynamaya teşvik edilirken, bir yandan da ölüm sürecini izlemeleri sağlanır. Böylece çocuklar ölümle güzel duyguları birbirine bağlar, ölüm karşısında korkuya kapılmaktan kurtulurlar. Bu, "ölüm koşullanması"dır.
Ayrıca, sistemin sloganları, uyuyan çocukların zihnine "hipnopedi" (uyku sırasında eğitim) yoluyla işlenir.
Tamamen bilimin denetimi altında olan bu toplumda, duyguya, düşünmeye, sevgiye yer yoktur. Yegâne amaç çalışmak ve eğlenmektir.
Geçmiş unutturulduğu müzeler kapatıldığı, tarihsel yapıtlar yok edildiği için bu toplumun "tarihi"i yoktur, yalnız "bugünü" vardır. Ford'dan 150 yıl önce yazılan kitaplar yok edilmiştir.
Bu dünyada insanca yaşamak o kadar zordur ki normal bir aileden doğan ve vahşi sayılan bir adam dayanamaz ve sonunda intihar eder.
Huxley'in ütopyası, aklın kendi kendini yok edişinin serüvenini anlatmaktadır. Aklın ürünü olan bilim ile teknolojinin, aklı ortadan kaldırışını dehşet verici bir anlatıyla betimler.(Kâbus ütopyaları hakkındawww.bayzan.com'da toplu bilgi bulabilirsiniz)
Huxley'in kâbus ütopyası, küreselleşme sürecinin gelişimi hakkında da ilginç bilgiler vermektedir. Gerçekten küreselleşme sürecinde sosyal-kültürel açıdan geleneklere kelimenin tam anlamıyla bir savaş açılmıştır.
Huxley'in kehanetvari romanı küreselleşme bağlamında pek çok gelişmeye işaret etmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
CESUR YENİ DÜNYA'NIN IŞI?INDA KÜRESELLEŞME
- Romanda bütün gezegenin on kişi tarafından yönetilir hale gelmesi ulusal egemenliklerin yok edilmesine ve gezegen çapında egemenliğin tek bir gücün yani Amerika'nın eline geçmesine karşılık gelmektedir.
AİLE YOK EDİLİYOR
- Küreselleşme süreci gelenekleri buharlaştırdığı gibi geleneğin taşıyıcısı olan aileyi paramparça bir hale getirmiş evleri otellere dönüştürmüş, anneyi çalışmaya mecbur bırakarak çocukları annesizleştirmiştir. Anne sevgisinden yoksun büyüyen çocukların ruhsal hastalık geliştirme, uyuşturucu kullanma ve intihara yönelme eğilimi artmaktadır. Küresel medya ve internetle birlikte cinsellik sanallaştırılmakta, genetik araştırmalarla birlikte çiftçilerin tohum ıslahı yöntemi yeni doğacaklar üzerinde uygulama süreci sokulmaktadır.
KAST SİSTEMİ DAYATILIYOR
- Roman, insanları Alfa, Beta gibi yetenek açısından daha doğuştan sınıflandırması gibi küreselleşme, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaparken insanları köleler ve efendiler diye ikiye bölmektedir. Demokratik toplumunu belkemiği olan orta tabaka gelir dağılımı adaletsizlikleri nedeniyle ortadan kalkmaktadır. Eğitim şansının düşüklüğü nedeniyle toplumsal tabakalaşma piramidinde dikey hareketlilik fırsatlar ülkesi Amerika'da bile yok olmakta adeta yeni bir kast sistemi oluşmaktadır. (Bkz., Nancy Birdsall, Hayat Adil Değil: Dünya'da Eşitsizlik, Forengin Polcy, Yaz 1998, yıl: 1, sayı : 2, İstanbul Bilgi Üniversitesi yayını)
GELENEKSEL AŞKIN YERİNİ TELEVOLA AŞKLARI ALIYOR
- Eşkıya filminde canlandırılan geleneksel aşkın yerini Televole'lerde sunulan gündelik flörtler ya da her türlü serbestinin olduğu birlikte yaşamalar almaktadır. Hasbelkader aşık olanlar için romanımızdaki soma ilacına karşılık küresel ilaç endüstrisinin geliştirdiği "Prozac"tan başlamak üzere insanı duygusuzlaştıran onlarca ilaç (daha doğrusu kimyasal madde) geliştirilmiştir.
- Romandaki "ölüm koşullanması" küreselleşme sürecinde Amerikan filmleri sayesinde gerçekleştirilmektedir. Televizyonlarla birlikte açlıktan ölen çocuklar bile sadece bir görüntüye dönüştürülmekte, gerçek sanallaşmaktadır.
- Romandaki hipnopediye karşılık küreselleşme sürecinde Amerika merkezli akademik ve medyatik beyin yıkama stratejileri gelmektedir.
- Romanda olduğu gibi küreselleşme sürecinde de insanların elinden tüm boş zamanları bir biçimde alınır. Bunun için yapay eğlenceler zorunluluk olarak gösterilir. Bu nedenle insanlar hep şimdi-burada yaşar, tarihi pek hatırlamaz; günü kurtarmak için sudan çıkarılan balık gibi çırpınır durur.
Ali KARATEPE / Mustafa ÇİÇEK