Geçtiğimiz 5 Nisan, "Avukatlar Günü"ydü. Seçim ve sonuçlarının hay huyu içinde konuyu ancak bugün kaleme alabildik. Yarım asra yakın adliye koridorlarının tozunu yutmuş bir meslek mensubu olarak tüm camiadan, gecikme için, özür diliyorum.Avukat, Fransızca "avocat" sözcüğünden dilimize girmiştir, "Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği koşulları taşıyan kimse" olarak tanımlanır."Hak arama özgürlüğü" nün hayata geçirilmesinde önemli role sahip olan avukatlık, demokrasinin gelişmesi ve hukuk devleti için vazgeçilmez bir işleve sahiptir. Bu nedenle savunmanın kuşatılması sadece hukuka değil, demokrasiye de darbe olur.1980'li yıllarda, 12 Eylül sürecindeki baskı ortamından bile sağ salim kurtulabilen avukatlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üzerinden hukukta iktidar savaşı veren AKP Hükûmetinin hışmından kurtulamamış, Silivri duruşmalarında savunma görevleri engellenmiştir.Hırsını ve hızını alamayan kumpasçılar ve şerikleri (ortakları) Türk adalet tarihinde görülmemiş bir olaya imza koyarak, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu başkan ve üyelerinin tümünü mahkemeye vermişlerdir.İşin bir başka düşündürücü yanı da; yargı yeri (mahkemeler) ayrıdır, cezaevi ayrıdır da, bu arkadaşlar yani "kumpasçılar takımı", mahkemeyi getirip cezaevine yapıştırmışlar. Fiziki olarak da anlam olarak da mahkeme salonunu ceza yerine dönüştürmüşlerdir.Avukatın duruşmanın her safhasında söz alma hak ve yetkisi vardır. Bu hak ve yetki hiçbir şekilde kısıtlanamaz. Buna rağmen Ergenekon ve Balyoz diye ünlenen davalarda avukatların söz alma istekleri reddedilmiş, avukatların bu konudaki ısrarları sonucunda, Silivri hâkimleri, avukatları duruşma düzenini bozdukları gerekçesiyle salondan çıkarmış, bazı meslektaşlarımızı da dava sonuna kadar duruşmalardan menetmişlerdir. Hangi davranışların duruşma düzenini bozucu, dolayısıyla disipline aykırı oldukları Yasa'da gösterilmemiştir. Söz verilmeden sürekli konuşmak, yargıcın ve karşı tarafın sözüne sürekli müdahale, bağırmak, eşya fırlatmak, sağa sola saldırmak gibi davranışlar duruşma düzenini bozar. Savunma avukatları bu tür davranışlara tevessül etmemiş, söz alma haklarını kullanmak istemişlerdir.Avukatların konuşmalarının kısıtlanması, mahkemeye gelen bazı deliller üzerinde bilirkişi incelemesi taleplerinin reddedilmesi, yapay ve sahte delil savunmalarına karşı savcı ve yargıçların ilgisizliği, savunma görevini yapılamaz hâle getirmiştir. Savunma hakkı ihlâl edilmiştir.Ergenekon hâkimlerinin, avukatlardan esirgedikleri savunma haklarını kendileri için sakladıklarını görmekteyiz.Açıkladıkları gerekçeli kararlarının dibace (önsöz) ve devamında, 17 bin sayfanın çelişkili yumağında kendilerini savunma gayretini görmekteyiz.Söz avukatlara gelmişken Baro nedir, ona da bakalım:Fransızca "barreau" dan alınmış bir sözcük. Avukatların bağlı oldukları meslek kuruluşlarıdır Baro'lar. Bir de üst meslek kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliği (TBB) vardır.Baro'lar bir yandan avukatların mesleklerinde etkin olabilmeleri için staj eğitimi, meslek içi eğitim, mesleğin disiplini, mesleğin ortak sorunlarının çözümü gibi görevleri üstlenir;Diğer yandan da, Anayasal bir hukuk kurumu ve kamuoyu oluşturan bir baskı unsuru olarak, avukatların temel faaliyet alanı olan hukukun üstünlüğünün, insan hak ve özgürlüklerinin korunması, geliştirilmesi mücadelesine katılır.Nasıl bir Baro, nasıl bir Barolar Birliği'ne cevap arayışları için yerimiz dar olduğu için şimdilik değerlendirme yapamasak da;Son söz yerine:Yargının kurucu unsuru olan savunmanın, siyasal baskılara rağmen, dik duruşunun ve bağımsızlığının sürdürülmesi için, meslek birliklerinin görev ve sorumluluğu en az hak arama özgürlüğü kadar önemli ve yücedir.