Çömlek patladı; Erdoğan, Davutoğlu'nu hakladı?
Akla gelen soru şu: Liderlerin kişiliği ülkelerin kaderi mi?!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öfkeli, çatışmacı psikolojisine mahkûm olan Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ülke, aynı kaderi mi paylaşıyor? Türkiye tek bir kişinin öfke dolu psikolojisine mahkûm mu?
Yolun sonu ya da Erdoğan'ın karizmasının sonu mu yaklaştı?
Liderin öfkeli, çatışmacı ve buyurgan psikolojisi toplumu olumsuz etkilemekte, ayrıştırmakta, nefret söylem ve eylemlerini tahrik etmektedir.
Devlet kimsenin mülkü değildir; hepimizindir! O halde "Devlet benim" diyene karşı hepimizin devlete sahip çıkması gerekir. Aksine durumda devlet bize değil, birine ait olur.
İşin bu noktasında millet, birinin başkanlık hırsı uğruna çıkmaz sokağa sürüklenmektedir. Bu çıkmaz sokağın adı da, "Yeni Anayasa" dır.
Bazı yönleriyle toplumdaki bölünmüşlüğü yansıtan anayasa çıkmazı nasıl aşılabilir? Yapılması gereken, yeni bir anayasa değil, öncelikli konularla sınırlı bir anayasa değişikliğidir. Bu değişiklik, önceki kazanımları koruyarak, temel hak ve özgürlükleri genişletecek, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, parlamenter rejimi güçlendirecek, bu arada cumhurbaşkanı seçimini parlamenter rejime uygun duruma getirecek; yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlayacak düzenlemeleri içermelidir. Meclis'te ve halkoylamasında toplumsal mutabakat, bu çerçeve içinde gerçekleşebilir.
Siyasal kutuplaşma, zirveye tırmanmış şiddet ve terör olayları yetmiyormuş gibi "tek adam" olma inadı; ülkede birlikte yaşama hukukunu hoyratça zedelemektedir.
"Yeni Anayasa" hazırlık ve girişimleri başkanlık sisteminin üzerindeki örtüdür ve ne temelinde ne de hedefinde kamu yararı vardır.
Üstelik yeni anayasa yeni kurulan devletin ya da kuruluşunu yenileyen devletin yapacağı düzenlemedir. Ya da darbe sonucu, darbecilerin dayattıkları bir modeldir.
Günümüz anayasası 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olmakla birlikte bugüne kadar yapılan değişikliklerle askeri vesayetin en aza indirilmesi amaçlanmıştır.
Siyasal iktidarın vitrine koyduğu anayasa, sivil görünümlü olsa da apoletsiz/sivil bir darbenin ürünü olacaktır.
Başkanlık rejimi odaklı anayasa, referanduma sunulsa da meşruiyeti tartışılmaya devam edecektir.
Akla gelen soru şu: Liderlerin kişiliği ülkelerin kaderi mi?!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öfkeli, çatışmacı psikolojisine mahkûm olan Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ülke, aynı kaderi mi paylaşıyor? Türkiye tek bir kişinin öfke dolu psikolojisine mahkûm mu?
Yolun sonu ya da Erdoğan'ın karizmasının sonu mu yaklaştı?
Liderin öfkeli, çatışmacı ve buyurgan psikolojisi toplumu olumsuz etkilemekte, ayrıştırmakta, nefret söylem ve eylemlerini tahrik etmektedir.
Devlet kimsenin mülkü değildir; hepimizindir! O halde "Devlet benim" diyene karşı hepimizin devlete sahip çıkması gerekir. Aksine durumda devlet bize değil, birine ait olur.
İşin bu noktasında millet, birinin başkanlık hırsı uğruna çıkmaz sokağa sürüklenmektedir. Bu çıkmaz sokağın adı da, "Yeni Anayasa" dır.
Bazı yönleriyle toplumdaki bölünmüşlüğü yansıtan anayasa çıkmazı nasıl aşılabilir? Yapılması gereken, yeni bir anayasa değil, öncelikli konularla sınırlı bir anayasa değişikliğidir. Bu değişiklik, önceki kazanımları koruyarak, temel hak ve özgürlükleri genişletecek, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, parlamenter rejimi güçlendirecek, bu arada cumhurbaşkanı seçimini parlamenter rejime uygun duruma getirecek; yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlayacak düzenlemeleri içermelidir. Meclis'te ve halkoylamasında toplumsal mutabakat, bu çerçeve içinde gerçekleşebilir.
Siyasal kutuplaşma, zirveye tırmanmış şiddet ve terör olayları yetmiyormuş gibi "tek adam" olma inadı; ülkede birlikte yaşama hukukunu hoyratça zedelemektedir.
"Yeni Anayasa" hazırlık ve girişimleri başkanlık sisteminin üzerindeki örtüdür ve ne temelinde ne de hedefinde kamu yararı vardır.
Üstelik yeni anayasa yeni kurulan devletin ya da kuruluşunu yenileyen devletin yapacağı düzenlemedir. Ya da darbe sonucu, darbecilerin dayattıkları bir modeldir.
Günümüz anayasası 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olmakla birlikte bugüne kadar yapılan değişikliklerle askeri vesayetin en aza indirilmesi amaçlanmıştır.
Siyasal iktidarın vitrine koyduğu anayasa, sivil görünümlü olsa da apoletsiz/sivil bir darbenin ürünü olacaktır.
Başkanlık rejimi odaklı anayasa, referanduma sunulsa da meşruiyeti tartışılmaya devam edecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023