Ünlü melanet düşünür Çank Çink Çonk şöyle buyurdu: "Bundan sonra savaşı medeniyetler arasına kaydırın".
Bu araya ben bir Karadeniz fıkrası yerleştireceğim, sakın konu bütünlüğünü bozuyorum sanmayın ve konuya ilişkilendirmeyin.
Çaykaralı molla (molla; on iki fenni cem eden adam) kürsüde vaaz vermektedir.
Caminin ön birkaç sırası "Of ile Çaykara'dan çıkan" derin hocalarla dolu.
Hayal değil, ben de şahidim bu tabloya.
Mollanın dili edep süzgecinden filtrelize edilmiştir ve papparazzi ve televole kültüründen nsibini alamamış molla, hocalarının yanında kelimeleri özenle seçmektedir.
Vaazın bir yerinde bir ayet okur.
Ayetin ilk cümlesi: "Ve kâle Firavnu/Ve Firavun dedi" diye başlar.
Molla ise bu cümleye şu manayı verir yöre şivesini de katarak:
"Firavun buyurdi".
İşte tam bu sırada ön sıralarda oturan hocası asıl manaya işaretle şöyle der:
- Ne? Firavun puyurdi mi? Firavun afkurdi, afkurdi.
("Afkurdi" kelimesini sözlüklerde aramayın, en yakın Çaykaralı komşunuza müracaat edin. Mütercim.)
Fıkra burada bitti, biz asıl konuya geçelim.
İşte Çank Çink Çonk'un bu sözünden sonra dünya yeni bir şekli almaya başladı.
Ya da almak zorunda kaldı.
11 Eylül, bu tezin(!) ispatı uğruna yapılan ilk pratikti.
Kapitalizm ile komünizmin arasında geçen ve komünizmin yıkılması ile son bulan "deniyetler" savaşı yerini bir başka savaşa bırakmak zorundaydı.
Bütün tarihleri savaş, kan ve göz yaşından oluşanlar savaşsız duramazdı.
Olmalıydı yeni bir savaş,
İster hızlı ister yavaş.
Bütün mesele ekmek ya da lavaş.
TV ekranlarında akan kan, dökülen gözyaşı, parçalanmış vücudları görmeden uyuyamayanlar vardı dünyada.
Belki de bu "kutsal savaş" köksüz komünizm karşısında ezici bir galibiyet alan doyumsuz kapitalizmin işte bu doyumsuzluğunun bir kaçınılmazıydı.
Psikopat, birini bulamayınca kendi kendine kavga eder misali kapitalizm varlık sebebi olan bu kavgayı sürdürmeliydi.
Komünizm yıkıldıktan sonra tek bir rakip kalıyordu; İslam.
İslam medeniyeti, insanlık, huzur, mutluluk, insanlığın yararına hayırlı eserler ortaya koymayı hedefleyen ve gittiği her yerde bunları pratiğe döken bir inanç sistemiyken,
Vardığı her yere sömürgeden başka bir gaye için varmamış olan diğer bazılarıyla niye savaşsındı.
Bunun en büyük ispatı Osmanlının uğrayıp geçtiği yerlerde ardından hayır dualar yapılmasıdır.
Savaş istemeyen bu anlayışın insanlarını bir şekilde bu işin içine sokmak gerekliydi.
Onun da kolayı vardı, savaşı tek taraflı başlatmak ve karşı tarafı bu savaşın tek suçlusu ilan etmek.
Aynı idealleri paylaşan medya bu iş için biçilmez kaftandı.
İnsanlığın şahit olduğu en büyük vahşet olan Kerbela da bu şekilde başlatılmıştı.
Savaş değil yaşama hakkı isteyen Hz. Hüseyin (ra) bu hakkın verilmesini beklerken, karşı taraftan çıkan bir Çank Çink Çonk'çu savaşı başlattı ve olanlar oldu.
Aslında 11 Eylül saldırısının gerçek faillerini işte bu "medeniyetler arası savaş" fikrini ortaya atanlarda aramak lazım.
Onlar bilir bu saldırıyı kimin başlattığını.
Şayet kendileri değilse tabi.
Ne ilginçtir ki, bu saldırıda zerre payı olmayan Müslüman kesim, bu saldırıdan en fazla zarar gören kesim olmuştur.
Şimdi bu savaşlarda taraf olanlardan biri kendi diniyle ve dini değerleriyle tam bir uyum halindeyken karşı tarafta gibi gözükenlerde aynı şeyleri bulmak çok zor belki de imkansızdır.
Taraflardan biri kendi medeniyetini hayatının her safhasına taşırken rakibinin böyle bir derdi yok.
Taraflardan biri yemininde İncil'i ve Papaz efendiyi şart koşarken, diğeri de din adamını, vereceği % 05'lik maaş zammıyla kendine adeta esir etmiş durumda.
Yani bu gelinen veya getirilen noktada İslam çok ciddi bir temsil sıkıntısı yaşarken, mesela Hıristiyanlığın böyle bir derdi hiç yoktur.
O zaman şu hakikat ortaya çıkar, bu bir "arası" savaş değil, bir kurşuna dizme olayıdır.
Elleri arkadan bağlı birne ve onun insanlığa tarih boyu huzur ve kardeşlik getiren değerlerine birilerinin ha bire saldırması olayıdır.
Sonra da onu savaşın başlatıcısı ve tek suçlusu ilan etmek.
Afganistan bunun örneğidir.
Filistin bunun örneğidir.
Irak buna örnek yapılmak istenmektedir ve büyük bir ihtimalle de öyle olacaktır.
Çeçenistan buna örnektir.
Balkanlar buna örnektir.
kısaca şu anda kan dökülen her yer buna örnektir.
Savaş, diğer adıyla muharebe karşılıklı yapılır.
Tek taraflı yapılan şeye savaş değil saldırı denir.
Bunun diğer adı ise vahşettir.
O zaman sayın Çank Çink Çonk yanlış söyledi, bu medeniyetler arası savaş değil, bu bir medeniyeti bir deniyetin yok etme gayretleridir.
Bu araya ben bir Karadeniz fıkrası yerleştireceğim, sakın konu bütünlüğünü bozuyorum sanmayın ve konuya ilişkilendirmeyin.
Çaykaralı molla (molla; on iki fenni cem eden adam) kürsüde vaaz vermektedir.
Caminin ön birkaç sırası "Of ile Çaykara'dan çıkan" derin hocalarla dolu.
Hayal değil, ben de şahidim bu tabloya.
Mollanın dili edep süzgecinden filtrelize edilmiştir ve papparazzi ve televole kültüründen nsibini alamamış molla, hocalarının yanında kelimeleri özenle seçmektedir.
Vaazın bir yerinde bir ayet okur.
Ayetin ilk cümlesi: "Ve kâle Firavnu/Ve Firavun dedi" diye başlar.
Molla ise bu cümleye şu manayı verir yöre şivesini de katarak:
"Firavun buyurdi".
İşte tam bu sırada ön sıralarda oturan hocası asıl manaya işaretle şöyle der:
- Ne? Firavun puyurdi mi? Firavun afkurdi, afkurdi.
("Afkurdi" kelimesini sözlüklerde aramayın, en yakın Çaykaralı komşunuza müracaat edin. Mütercim.)
Fıkra burada bitti, biz asıl konuya geçelim.
İşte Çank Çink Çonk'un bu sözünden sonra dünya yeni bir şekli almaya başladı.
Ya da almak zorunda kaldı.
11 Eylül, bu tezin(!) ispatı uğruna yapılan ilk pratikti.
Kapitalizm ile komünizmin arasında geçen ve komünizmin yıkılması ile son bulan "deniyetler" savaşı yerini bir başka savaşa bırakmak zorundaydı.
Bütün tarihleri savaş, kan ve göz yaşından oluşanlar savaşsız duramazdı.
Olmalıydı yeni bir savaş,
İster hızlı ister yavaş.
Bütün mesele ekmek ya da lavaş.
TV ekranlarında akan kan, dökülen gözyaşı, parçalanmış vücudları görmeden uyuyamayanlar vardı dünyada.
Belki de bu "kutsal savaş" köksüz komünizm karşısında ezici bir galibiyet alan doyumsuz kapitalizmin işte bu doyumsuzluğunun bir kaçınılmazıydı.
Psikopat, birini bulamayınca kendi kendine kavga eder misali kapitalizm varlık sebebi olan bu kavgayı sürdürmeliydi.
Komünizm yıkıldıktan sonra tek bir rakip kalıyordu; İslam.
İslam medeniyeti, insanlık, huzur, mutluluk, insanlığın yararına hayırlı eserler ortaya koymayı hedefleyen ve gittiği her yerde bunları pratiğe döken bir inanç sistemiyken,
Vardığı her yere sömürgeden başka bir gaye için varmamış olan diğer bazılarıyla niye savaşsındı.
Bunun en büyük ispatı Osmanlının uğrayıp geçtiği yerlerde ardından hayır dualar yapılmasıdır.
Savaş istemeyen bu anlayışın insanlarını bir şekilde bu işin içine sokmak gerekliydi.
Onun da kolayı vardı, savaşı tek taraflı başlatmak ve karşı tarafı bu savaşın tek suçlusu ilan etmek.
Aynı idealleri paylaşan medya bu iş için biçilmez kaftandı.
İnsanlığın şahit olduğu en büyük vahşet olan Kerbela da bu şekilde başlatılmıştı.
Savaş değil yaşama hakkı isteyen Hz. Hüseyin (ra) bu hakkın verilmesini beklerken, karşı taraftan çıkan bir Çank Çink Çonk'çu savaşı başlattı ve olanlar oldu.
Aslında 11 Eylül saldırısının gerçek faillerini işte bu "medeniyetler arası savaş" fikrini ortaya atanlarda aramak lazım.
Onlar bilir bu saldırıyı kimin başlattığını.
Şayet kendileri değilse tabi.
Ne ilginçtir ki, bu saldırıda zerre payı olmayan Müslüman kesim, bu saldırıdan en fazla zarar gören kesim olmuştur.
Şimdi bu savaşlarda taraf olanlardan biri kendi diniyle ve dini değerleriyle tam bir uyum halindeyken karşı tarafta gibi gözükenlerde aynı şeyleri bulmak çok zor belki de imkansızdır.
Taraflardan biri kendi medeniyetini hayatının her safhasına taşırken rakibinin böyle bir derdi yok.
Taraflardan biri yemininde İncil'i ve Papaz efendiyi şart koşarken, diğeri de din adamını, vereceği % 05'lik maaş zammıyla kendine adeta esir etmiş durumda.
Yani bu gelinen veya getirilen noktada İslam çok ciddi bir temsil sıkıntısı yaşarken, mesela Hıristiyanlığın böyle bir derdi hiç yoktur.
O zaman şu hakikat ortaya çıkar, bu bir "arası" savaş değil, bir kurşuna dizme olayıdır.
Elleri arkadan bağlı birne ve onun insanlığa tarih boyu huzur ve kardeşlik getiren değerlerine birilerinin ha bire saldırması olayıdır.
Sonra da onu savaşın başlatıcısı ve tek suçlusu ilan etmek.
Afganistan bunun örneğidir.
Filistin bunun örneğidir.
Irak buna örnek yapılmak istenmektedir ve büyük bir ihtimalle de öyle olacaktır.
Çeçenistan buna örnektir.
Balkanlar buna örnektir.
kısaca şu anda kan dökülen her yer buna örnektir.
Savaş, diğer adıyla muharebe karşılıklı yapılır.
Tek taraflı yapılan şeye savaş değil saldırı denir.
Bunun diğer adı ise vahşettir.
O zaman sayın Çank Çink Çonk yanlış söyledi, bu medeniyetler arası savaş değil, bu bir medeniyeti bir deniyetin yok etme gayretleridir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024