Duvardaki takvimin incelmeye başlamasından itibaren her yıl beni bir hüzün kaplar.
Ömrümüzden bir yılı daha deviriyor olmamız, göz göre göre bir yılın daha tükeniyor olması ister istemez hüzün bulutlarına dönüşüyor ve ufkumuza çörekleniyor.
Bu biraz da, yaşadığımız anı, yaşadığımız saati, günü haftayı ve ayları yeterince değerlendiremediğimizden kaynaklanıyor.
Şu hayıflanmalar, neredeyse hepimizin günlük virdlerinden değil mi; işte bu gün de bitti, planladığım işlerin yarısını dahi yapamamışım, işte yine hafta sonuna geldik, daha başlamadığım işler başlayıp da yarım bıraktıklarımdan daha fazla, bir ay daha bitti önüme alıp da kapağını açamadığım dosyalardan önümü göremiyorum…
Kaçınılmaz bir sonuçtur ki; saati zayi olanın günü de zayi olur, günü zayi olanın haftası da heba olur, haftası heba olanın ayları aleyhine çalışır ve ayları aleyhine dönenin yılları da ister istemez kendisi için hüzün bulutlarına dönüşür.
Tükenen her yılın ve onun yerini alan her yeni yılın buruk bir hüzne sebep olması acaba geçen yılın gerçekten boşa geçmiş olmasından olabilir mi?
Yıllardan oluşan ömür içinde, boşa geçen yıllar daha fazla ise söz konusu ömrün dolu dolu geçmiş olmasından söz edilebilir mi?
Takvimin son yaprağını koparırken zihnime üşüşen mısraları sizlerle paylaşmak isterim:
Zaman deryasında yüzen gemimiz
Yıllardan bir yılın başına geldi
Seneler yel gibi uçup dururken
Mevsimler ömrümün kışına geldi
Gerçekten de, hayata, yaptığımız işlere daha sıkı, sımsıkı sarıldığımız yıl sonları ve yeni yıl başları artık hayli gerilerde kaldı.
Altmış yıl dile kolay…
Geride daha ne kadar yılımız kaldığını bilmediğimiz için, hayata da ölümden sonrasına da anlamlar kazandıran hayat kitabı ile daha fazla haşir-neşir olmaktan, anladıklarımızı etrafımızla paylaşmaktan daha verimli bir uğraş olamaz elbette.
Elbette sabrı tavsiye ve Hakkı tavsiye baş görevimiz.
Kesinlikle, iyinin ve güzelin yayılmasına önayak olmak ve kötülüklerin azalmasına vesile olmak olmazsa olmazlarımız…
Mutlaka zalimin karşısına bir sur gibi dikilip mazlumun yanında yer almak, mazlumlara hem umut olmak hem de çare bulmak Müslümanlığımızın gereklerinden…
Yoksula-yetime el uzatmak, tıkanan yollarını açmaya çalışmak, gülmelerine, gülümsemelerine zeminler hazırlamak insanlığımızın şartlarından…
Geride kalan ve ne kadar olduğunu bilemediğimiz yıllarımızı böyle güzel işlerle, yararlı davranışlarla doldurabilir ve anlamlandırabiliriz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024