Mü'min yalnız O'ndan talep eder
İman sahibinin kalbinde hırs, saldırma ve boş talep olursa iman kemale ermez. İman sahibi, yalnız Allah'tan korkmalı ve yalnız O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imanı kemale ermez
25.06.2012 00:00:00
Ey aceleci, sabırlı ol, nasibim rahat ve kolay alır yersin. Sen Allah'a karşı irfan sahibi değilsin. Eğer O'na karşı irfan sahibi olsaydın, hiç kimseye şikâyet etmezdin. O'nu gayrıya kesme arzusu duymazdın, O'nun önünde sessiz durur ve bir şey istemezdin. O'na ısrarla dua etmezdin. Sana daha çok uyan hâlini alır, onunla sabır yoluna girerdin.
Akıllı ol. Yapılan her işte tezkiye edilmeye ihtiyacın var. Olagelen hemen bütün işlerde tecrübe edilirsin. Nice işler ettiğine bakılır. Ettiğin ahde vefalı olup olmadığın denenir. O'nun daima sana baktığını ve hâlini bildiğini neden bilmez oluyorsun?
Öğrenmedin mi, keşkülünü omuzlayıp şahın evine giren: “Şunu da ver, bunu da ver” derse derhal kapı dışarı edilir. Herhangi bir istek sahibi, kötü hırsla arzularını tatmine çalışmamalı.
Gerçi: “Her ihtiyaç taleple görülür.” derler ama buna hırs karışmamalı.İman sahibinin kalbinde hırs, saldırma ve boş talep olursa iman kemale ermez. İman sahibi, yalnız Allah'tan korkmalı ve yalnız O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imanı kemale ermez. Böyle olmak, derin bir düşünce sahibi olmak ister. Peygamberlerin ve sâlih kulların hâline derinden derine bakmak lâzım, Hak Teâlâ, onları düşmanın elinden nasıl aldı ve işlerinde nasıl kurtuluş yollarını gösterdi? Bunları hep düşünmek gerek…
Doğru düşünce ile tevekkül hâsıl olur ve dünya kalbe girmez. Cinler unutulur. İnsanlar düşünülmez ve bütün halk fena bulur ve Hak anılır. Böyle olan bir kalbin sahibi, yaratılan yalnız kendisiymiş gibi kalır. Sanır ki, emirler yalnız kendisine… Sanır ki, yasaklar yalnız kendisine… Halkın hiçbirine değil… Sanır ki, bütün nimetler üzerine yağıyor; halka bir şey gelmiyor. Ve öyle bilir ki, bütün teklifler ve zor işler omzunda. Teklif dağlarına bakar, her cinsi ile görür; teklif sahibinden bir risale olarak kabul eder; hepsini yüklenir. Bu güçlüğe tahammül etmesinin sebebi, kullukta ve tâatte hakikate ermek içindir. Cümle halkın işini yüklenir; Hak Teâlâ da ona ait işleri üzerine alır. Kullara tabip olur; Hak Teâlâ da onun tabibi. Hakk'ın kapıcısı olur. Hak ile kullar arasında elçilik vazifesi yapmaya başlar. Güneş olur, halka ışık salar. Yollarına o ışıkla devam ederler. Halkın yemeği, içmeği olur; ondan bir lâhza ayrı olmazlar. Elinde ne varsa halkın iyiliğine harcar; nefsini unutur. Sanır ki, nefis yok, nevası kalmamış, tabiî arzuları da ölmüş. Yemesini, içmesini, giymesini bile unutur. Kendi özünü bir yana atar, Hakk'ın yarattığı kulları düşünür, onların iyi olmasını diler. Halktan iyilik ummak aklına bile gelmez; hele böyle şeyi kalbine sokmak, asla… Bu mevzuda Yaratan'ı ile kalır. Hak Teâlâ nasıl kulların iyiliğini diliyorsa, o da aynısını ister.
Özünü, Hak Teâlâ'nın kaza ve kaderine teslim eder. Bütün varlığını Hakk'a ısmarlar ve her şeyini O'nun dilediği yere bırakır.
İşbu anlatılan vasıflar, halkı Hakk'a celb makamında durmayı dileyen kimsenin vasıflarıdır.
Akıllı ol. Yapılan her işte tezkiye edilmeye ihtiyacın var. Olagelen hemen bütün işlerde tecrübe edilirsin. Nice işler ettiğine bakılır. Ettiğin ahde vefalı olup olmadığın denenir. O'nun daima sana baktığını ve hâlini bildiğini neden bilmez oluyorsun?
Öğrenmedin mi, keşkülünü omuzlayıp şahın evine giren: “Şunu da ver, bunu da ver” derse derhal kapı dışarı edilir. Herhangi bir istek sahibi, kötü hırsla arzularını tatmine çalışmamalı.
Gerçi: “Her ihtiyaç taleple görülür.” derler ama buna hırs karışmamalı.İman sahibinin kalbinde hırs, saldırma ve boş talep olursa iman kemale ermez. İman sahibi, yalnız Allah'tan korkmalı ve yalnız O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imanı kemale ermez. Böyle olmak, derin bir düşünce sahibi olmak ister. Peygamberlerin ve sâlih kulların hâline derinden derine bakmak lâzım, Hak Teâlâ, onları düşmanın elinden nasıl aldı ve işlerinde nasıl kurtuluş yollarını gösterdi? Bunları hep düşünmek gerek…
Doğru düşünce ile tevekkül hâsıl olur ve dünya kalbe girmez. Cinler unutulur. İnsanlar düşünülmez ve bütün halk fena bulur ve Hak anılır. Böyle olan bir kalbin sahibi, yaratılan yalnız kendisiymiş gibi kalır. Sanır ki, emirler yalnız kendisine… Sanır ki, yasaklar yalnız kendisine… Halkın hiçbirine değil… Sanır ki, bütün nimetler üzerine yağıyor; halka bir şey gelmiyor. Ve öyle bilir ki, bütün teklifler ve zor işler omzunda. Teklif dağlarına bakar, her cinsi ile görür; teklif sahibinden bir risale olarak kabul eder; hepsini yüklenir. Bu güçlüğe tahammül etmesinin sebebi, kullukta ve tâatte hakikate ermek içindir. Cümle halkın işini yüklenir; Hak Teâlâ da ona ait işleri üzerine alır. Kullara tabip olur; Hak Teâlâ da onun tabibi. Hakk'ın kapıcısı olur. Hak ile kullar arasında elçilik vazifesi yapmaya başlar. Güneş olur, halka ışık salar. Yollarına o ışıkla devam ederler. Halkın yemeği, içmeği olur; ondan bir lâhza ayrı olmazlar. Elinde ne varsa halkın iyiliğine harcar; nefsini unutur. Sanır ki, nefis yok, nevası kalmamış, tabiî arzuları da ölmüş. Yemesini, içmesini, giymesini bile unutur. Kendi özünü bir yana atar, Hakk'ın yarattığı kulları düşünür, onların iyi olmasını diler. Halktan iyilik ummak aklına bile gelmez; hele böyle şeyi kalbine sokmak, asla… Bu mevzuda Yaratan'ı ile kalır. Hak Teâlâ nasıl kulların iyiliğini diliyorsa, o da aynısını ister.
Özünü, Hak Teâlâ'nın kaza ve kaderine teslim eder. Bütün varlığını Hakk'a ısmarlar ve her şeyini O'nun dilediği yere bırakır.
İşbu anlatılan vasıflar, halkı Hakk'a celb makamında durmayı dileyen kimsenin vasıflarıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.