Mustafa Kemal, kendisini anlatıyor -5-
Vakit gazetesi başyazarı Ahmet Emin Bey’e hayatı hakkında yaptığı açıklama
02.06.2025 00:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Vakit gazetesi başyazarı Ahmet Emin Bey'e hayatı hakkında yaptığı açıklama
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda mevcut olup mezkûr kanunun ruhunu ifade eden ve ilk projede zikr olunan prensiplerin menşeine gelince:
Esasen öteden beri hâkimiyet-i milliyenin en iyi temsili mümkün olacağına dair nazarî olarak bazı tetkikat ve tetebbuat-ı nazariyeden benim çıkarabildiğim netice şu idi:
Hâkimiyet-i milliyenin tamamıyla mütecelli olması, bunun sahib-i aslisi olan bütün insanların bir araya gelip bunu bilfiil istimal etmesiyle mümkündür.
Fakat bütün Türkiye ahalisinin toplanması suretiyle bu maksadın teminine amelî bir çare olsa olsa bunların sahib-i salahiyet vekillerinin bir araya gelip bu işi yapması olabilirdi. Hâkimiyet-i milliyemizin bir zat veyahut eşhası mahdut kabine gibi bir heyet tarafından temsil edilmesi yüzünden memleketi ve milleti istibdattan kurtaramadığımız vekayi-i tarihiye ile müsbit olduğundan her hâlde bu hakk-ı temsili mümkün olduğu kadar çok insanlardan mürekkep ve müddet-i vekâleti az bir heyetle temsil ve tecelli ettirmek bence yegâne çare idi.
Memleket dâhilinde ve millet içinde evvel ve ahir yapmış olduğum tetkikat ve tetebbuat da bana bu fikrin kabiliyet-i icraiyesinde büyük imkânlar ve isabetler olduğu kanaatini vermişti.
Her hâlde halkımızı idare ile yakından alakadar etmek, yani idareyi doğrudan doğruya halkın eline verebilecek bir tarz-ı idareyi tesis etmek hem hâkimiyet-i milliyenin hakiki olarak temsili ve hem de bu sayede halkın benliğini anlaması itibarıyla elzem idi. İşte bu düşüncelerin, bu tetkiklerin ilhamı olarak proje yapılmıştı.
Halkçılık teşkilatı en ufak daireye kadar teşmîl edildiği takdirde muhassalanın daha büyük ve feyznak olacağına şüphe yoktur. Memleket ve milletin içinde bulunduğu müşkülâtı ve hâl-i harbi de düşünürsek Meclisin muhassala-i faaliyetini ve oradaki muvaffakiyetini takdir etmemek mümkün değildir.
Misak-ı Millî, sulh akdetmek için en makul ve asgarî şeraitimizi ihtiva eder bir programdır. Sulha vasıl olmak için temerküz ettireceğimiz esasatı ihtiva eder. Fakat memleket ve milleti kurtarmak için sulh yapmak kâfi değildir. Milletin halas-ı hakikisi için yapılacak mesai ondan sonra başlayacaktır.
Sulhtan sonraki mesaide muvaffak olabilmek milletin istiklalinin mahfuziyetine vâbestedir. Misak-ı Millî'nin hedefi onu temindir. Memleket ve milletin atisinden asıl emin olabilmesi, bir defa halkçılık esasına istinat eden teşkilat-ı idariyesinin bihakkın teşmîl ve taazzuv ettirilmesi ve tatbik olunmasıyla beraber ahval-i iktisadiyemizin refah-ı millîmizi temin edecek tarzda ıslah ve ihyasına vâbestedir.
Bu hakayık-ı akide-i milliye tanıyarak muhafaza edebilecek bir heyet-i içtimaiye olabilmemiz için de maarifimizi tamamen amelî ve ihtiyacat-ı hakikiyemize muvafık bir program dairesinde ihya etmek lazımdır. Bu noktalarda muvaffakiyet sayesinde memleket imar edilebilecek ve millet zenginleştirilebilecektir.
Ufak bir program kadrosu söylemek lazım gelirse: Teşkilat baştan nihayete kadar halk teşkilatı olacaktır. İdare-i umumiyeyi halkın eline vereceğiz. Bu heyet-i içtimaiyede sahib-i hak olmak, herkesin sahib-i sa'y olması esasına istinat edecektir. Millet sahib-i hak olmak için çalışacaktır.
Islah olunacak şeyler iktisadiyat ve maariftir. Bu sayede memleket imar edilecek, millet refah sahibi olacaktır.
Hiçbir millet ve memlekete karşı fikr-i tecavüz beslemeyiz. Fakat muhafaza-i mevcudiyet ve istiklal için, bir de memleketimizin bu dediğimiz sahada müsterihane ve kemal-i itminanla çalışarak müreffeh ve mesut olmasını temin için her vakit memleket ve milletimizi müdafaaya kadir bir orduya malikiyet de nuhbe-i amalimizdir.
Teşkilat-ı idaremizde bütün bu esasların mahfuziyeti tabiidir. Buna nazaran hükûmet doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi'nin kendisidir. Böyle umur-ı idareyi memlekette sahib-i icraat olan bir heyetin, muhtelif fikir ve içtihatlar etrafında toplanmış partilerden ziyade müşterek nikât-ı esasiyeye riâyetkar mümteziç ve mütesanit bir heyet olması şayan-ı arzudur.
Ancak, içtimaî esaslarımızın membaı olan millete henüz hayat ve saadet-i hakikiyelerini kâfil efkâr-ı umumiye şamil bir surette gayr-ı mütebariz olduğundan bundan istifade ederek kendi fikir ve içtihatlarının isabeti iddiasında bulunacak bazı insanların yine bazı kimseleri kendi nokta-i nazarlarına rapt etmesi ve binnetice parti hâlinde teşekküller vücuda gelmesi baidül ihtimal değildir.
Buna mukabil bazı hususi içtihatların mevcudiyeti belki de müsademe-i efkâr için faydalı olabilir. Fakat eskisi gibi millet ve memleketten memba ve nokta-i istinat almayan ve onun menafi-i hakikiyesiyle hiç münasebeti olmayacak surette ya sırf nazarî veya hissî ve şahsi programlar etrafında parti teşkiline kalkışacak insanların millet tarafından hüsn-i telakkiye mazhar olacağını zannetmiyorum.
Benim bütün tertibat ve icraatta düstur-i hareket ittihaz ettiğim bir şey vardır: O da vücuda getirilen teşkilat ve tesisatın şahısla değil, hakikatle kabil-i idame olduğudur. Binaenaleyh herhangi bir program, filanın programı olarak değil, fakat ihtîyac-ı millet ve memlekete cevap verecek efkârı ve tedabiri ihtiva etmesi itibarıyla haiz-i kıymet ve itibar olabilir.
Misak-ı Millî dairesinde temin-i mevcudiyet ettikten sonra gürültü çıkarıp fesatçılık edecek ve tevsi-i arazi fikrinde bulunacak adamlar ortaya çıkamaz. Bence buna imkân yoktur. (Atatürk Söylem ve Demeçler eserinden)
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda mevcut olup mezkûr kanunun ruhunu ifade eden ve ilk projede zikr olunan prensiplerin menşeine gelince:
Esasen öteden beri hâkimiyet-i milliyenin en iyi temsili mümkün olacağına dair nazarî olarak bazı tetkikat ve tetebbuat-ı nazariyeden benim çıkarabildiğim netice şu idi:
Hâkimiyet-i milliyenin tamamıyla mütecelli olması, bunun sahib-i aslisi olan bütün insanların bir araya gelip bunu bilfiil istimal etmesiyle mümkündür.
Fakat bütün Türkiye ahalisinin toplanması suretiyle bu maksadın teminine amelî bir çare olsa olsa bunların sahib-i salahiyet vekillerinin bir araya gelip bu işi yapması olabilirdi. Hâkimiyet-i milliyemizin bir zat veyahut eşhası mahdut kabine gibi bir heyet tarafından temsil edilmesi yüzünden memleketi ve milleti istibdattan kurtaramadığımız vekayi-i tarihiye ile müsbit olduğundan her hâlde bu hakk-ı temsili mümkün olduğu kadar çok insanlardan mürekkep ve müddet-i vekâleti az bir heyetle temsil ve tecelli ettirmek bence yegâne çare idi.
Memleket dâhilinde ve millet içinde evvel ve ahir yapmış olduğum tetkikat ve tetebbuat da bana bu fikrin kabiliyet-i icraiyesinde büyük imkânlar ve isabetler olduğu kanaatini vermişti.
Her hâlde halkımızı idare ile yakından alakadar etmek, yani idareyi doğrudan doğruya halkın eline verebilecek bir tarz-ı idareyi tesis etmek hem hâkimiyet-i milliyenin hakiki olarak temsili ve hem de bu sayede halkın benliğini anlaması itibarıyla elzem idi. İşte bu düşüncelerin, bu tetkiklerin ilhamı olarak proje yapılmıştı.
Halkçılık teşkilatı en ufak daireye kadar teşmîl edildiği takdirde muhassalanın daha büyük ve feyznak olacağına şüphe yoktur. Memleket ve milletin içinde bulunduğu müşkülâtı ve hâl-i harbi de düşünürsek Meclisin muhassala-i faaliyetini ve oradaki muvaffakiyetini takdir etmemek mümkün değildir.
Misak-ı Millî, sulh akdetmek için en makul ve asgarî şeraitimizi ihtiva eder bir programdır. Sulha vasıl olmak için temerküz ettireceğimiz esasatı ihtiva eder. Fakat memleket ve milleti kurtarmak için sulh yapmak kâfi değildir. Milletin halas-ı hakikisi için yapılacak mesai ondan sonra başlayacaktır.
Sulhtan sonraki mesaide muvaffak olabilmek milletin istiklalinin mahfuziyetine vâbestedir. Misak-ı Millî'nin hedefi onu temindir. Memleket ve milletin atisinden asıl emin olabilmesi, bir defa halkçılık esasına istinat eden teşkilat-ı idariyesinin bihakkın teşmîl ve taazzuv ettirilmesi ve tatbik olunmasıyla beraber ahval-i iktisadiyemizin refah-ı millîmizi temin edecek tarzda ıslah ve ihyasına vâbestedir.
Bu hakayık-ı akide-i milliye tanıyarak muhafaza edebilecek bir heyet-i içtimaiye olabilmemiz için de maarifimizi tamamen amelî ve ihtiyacat-ı hakikiyemize muvafık bir program dairesinde ihya etmek lazımdır. Bu noktalarda muvaffakiyet sayesinde memleket imar edilebilecek ve millet zenginleştirilebilecektir.
Ufak bir program kadrosu söylemek lazım gelirse: Teşkilat baştan nihayete kadar halk teşkilatı olacaktır. İdare-i umumiyeyi halkın eline vereceğiz. Bu heyet-i içtimaiyede sahib-i hak olmak, herkesin sahib-i sa'y olması esasına istinat edecektir. Millet sahib-i hak olmak için çalışacaktır.
Islah olunacak şeyler iktisadiyat ve maariftir. Bu sayede memleket imar edilecek, millet refah sahibi olacaktır.
Hiçbir millet ve memlekete karşı fikr-i tecavüz beslemeyiz. Fakat muhafaza-i mevcudiyet ve istiklal için, bir de memleketimizin bu dediğimiz sahada müsterihane ve kemal-i itminanla çalışarak müreffeh ve mesut olmasını temin için her vakit memleket ve milletimizi müdafaaya kadir bir orduya malikiyet de nuhbe-i amalimizdir.
Teşkilat-ı idaremizde bütün bu esasların mahfuziyeti tabiidir. Buna nazaran hükûmet doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi'nin kendisidir. Böyle umur-ı idareyi memlekette sahib-i icraat olan bir heyetin, muhtelif fikir ve içtihatlar etrafında toplanmış partilerden ziyade müşterek nikât-ı esasiyeye riâyetkar mümteziç ve mütesanit bir heyet olması şayan-ı arzudur.
Ancak, içtimaî esaslarımızın membaı olan millete henüz hayat ve saadet-i hakikiyelerini kâfil efkâr-ı umumiye şamil bir surette gayr-ı mütebariz olduğundan bundan istifade ederek kendi fikir ve içtihatlarının isabeti iddiasında bulunacak bazı insanların yine bazı kimseleri kendi nokta-i nazarlarına rapt etmesi ve binnetice parti hâlinde teşekküller vücuda gelmesi baidül ihtimal değildir.
Buna mukabil bazı hususi içtihatların mevcudiyeti belki de müsademe-i efkâr için faydalı olabilir. Fakat eskisi gibi millet ve memleketten memba ve nokta-i istinat almayan ve onun menafi-i hakikiyesiyle hiç münasebeti olmayacak surette ya sırf nazarî veya hissî ve şahsi programlar etrafında parti teşkiline kalkışacak insanların millet tarafından hüsn-i telakkiye mazhar olacağını zannetmiyorum.
Benim bütün tertibat ve icraatta düstur-i hareket ittihaz ettiğim bir şey vardır: O da vücuda getirilen teşkilat ve tesisatın şahısla değil, hakikatle kabil-i idame olduğudur. Binaenaleyh herhangi bir program, filanın programı olarak değil, fakat ihtîyac-ı millet ve memlekete cevap verecek efkârı ve tedabiri ihtiva etmesi itibarıyla haiz-i kıymet ve itibar olabilir.
Misak-ı Millî dairesinde temin-i mevcudiyet ettikten sonra gürültü çıkarıp fesatçılık edecek ve tevsi-i arazi fikrinde bulunacak adamlar ortaya çıkamaz. Bence buna imkân yoktur. (Atatürk Söylem ve Demeçler eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.