“Alevileri yakın, Alevilere ölüm” yazıları ve çarpı işaretleri Alevi vatandaşlarımızın kapılarında sık sık görülmeye başladı. Olayın patlak verdiği ilk günlerde İçişleri Bakanı, bunların “çocuk işi” olduğunu, söylemişti. Evet, Adıyaman, İzmir, Gaziantep, Malatya ve Erzincan’ın Avcılar köyünden sonra Aydın’ın Didim ilçesindeki Hisar ve Mavişehir mahallelerinde Alevi vatandaşların da kapılarında “X” işareti ve tehdit yazıları görülünce nihayet İçişleri Bakanı lütfen “provokasyon” demek durumunda kaldı.
Ne tarafa bakarsanız bakın, görünen kin ve nefret tohumlarının ta kendisi. Siyasette, sanatta, sporda... Futbol maçı dönmüş meydan savaşına. Siyasi kimlik taşıyanların söylemleri, tavırları horoz dövüşünden farksız. Kör dövüşü de desek olur.
“Balık baştan kokar” atasözünde olduğu gibi baştaki yöneticilerin kötü idareleri, şiddet içeren söylemleri durumu bu hale getirdi. Söylemlerini dahi kontrol edemeyenlerin yönettiği toplumda da olayların kontrolden çıkması kaçınılmazdı.
Özellikle Alevi vatandaşlarımıza yönelik “Toplumda size yer yok” mesajı tekrar edilip durdukça, “ileri demokrasi” havarileri insan hakları kasabına dönüşür.
Karşıt (muhalif) aladaysanız sade vatandaş da olsanız, akademisyen, hukukçu, yazar-çizer, sanatçı, sporcu da olsanız fark etmez, AKP iktidarı için toplumda size yer yoktur.
Yeri geldiğinde hukuku kullanarak cezalandırma, yeri geldiğinde ekonomik baskı ve yıldırma ve de tüm bunlar icra edilirken fondaki müziğin sözleri alaycı, aşağılayıcı, hakaret ve sövme...
Bu kadarla kalsa, kem söz sahibinindir, der geçerdik. Kem söz edenler devletin yukarılarında olunca iş değişiyor. İşte bu kertede olup bitenleri hukukun kantarına vuralım: hukukta bunun adına “nefret suçu” derler. Önce nefret söylemleriyle başlar, sonuçta da bu söylemlerle ötekileştirilen kişi ve grupların, kamu güvenliğini tehdit eden potansiyel eylemciler, olduğu yönünde kamuoyu oluşturulmaya çalışılır ve nefret suçlarını karşımızda buluruz. Ekilen nefret tohumları zehirli çiçeklerini açar, toplumda yerlerinin olmadığı imajı verilen kişi ve gruplara saldırılar başlar, suçlar işlenir cinayete varana kadar.
Bu suçların azmettiricisi, asıl failleri nefret söyleminde bulunanlardır. Tahammülsüzlüğün, hoşgörüsüzlüğün ceza hukukundaki izdüşümünün adıdır nefret suçları. Nefret söylemleri ve bunun yol açtığı nefret suçları demokrasiyi örselediği gibi insanların yaşam haklarının da ağır ihlalidir.
Asıl tehlike ise toplumun bölünmesine neden olmasıdır. Türk - Kürk, Alevi - Sünni, muhalif - muvafık... çatışmalar uzar gider. Tuz kokan, toplumun dokusu kevgire döner. Olan insanımıza, ülkemize olur.
Sözümüz yönetim kadrosuna; yüreklerinizde, biraz da olsa insaf denilen nesne kalmışsa eğer, nefret söylemini hemen terkedin. Sizin için zor olacak ama becerebilirseniz barış söylemine geçin.
Bir sözümüz de iktidara angaje olmuş medya bülbüllerine: UNESCO’nun 1983 yılında Paris toplantısında kabul edilen “Profesyonel Gazetecilik Etiği İlkeleri” doğrultusunda, siyasal iktidardan önce, barışı, demokrasiyi, insan haklarını, insani değerleri savunun; savaşı, şiddeti, nefreti, ayrımcılığı, ırkçılığı, baskıyı haklılaştıracak bir gazetecilik anlayışından uzak durun.
Ne tarafa bakarsanız bakın, görünen kin ve nefret tohumlarının ta kendisi. Siyasette, sanatta, sporda... Futbol maçı dönmüş meydan savaşına. Siyasi kimlik taşıyanların söylemleri, tavırları horoz dövüşünden farksız. Kör dövüşü de desek olur.
“Balık baştan kokar” atasözünde olduğu gibi baştaki yöneticilerin kötü idareleri, şiddet içeren söylemleri durumu bu hale getirdi. Söylemlerini dahi kontrol edemeyenlerin yönettiği toplumda da olayların kontrolden çıkması kaçınılmazdı.
Özellikle Alevi vatandaşlarımıza yönelik “Toplumda size yer yok” mesajı tekrar edilip durdukça, “ileri demokrasi” havarileri insan hakları kasabına dönüşür.
Karşıt (muhalif) aladaysanız sade vatandaş da olsanız, akademisyen, hukukçu, yazar-çizer, sanatçı, sporcu da olsanız fark etmez, AKP iktidarı için toplumda size yer yoktur.
Yeri geldiğinde hukuku kullanarak cezalandırma, yeri geldiğinde ekonomik baskı ve yıldırma ve de tüm bunlar icra edilirken fondaki müziğin sözleri alaycı, aşağılayıcı, hakaret ve sövme...
Bu kadarla kalsa, kem söz sahibinindir, der geçerdik. Kem söz edenler devletin yukarılarında olunca iş değişiyor. İşte bu kertede olup bitenleri hukukun kantarına vuralım: hukukta bunun adına “nefret suçu” derler. Önce nefret söylemleriyle başlar, sonuçta da bu söylemlerle ötekileştirilen kişi ve grupların, kamu güvenliğini tehdit eden potansiyel eylemciler, olduğu yönünde kamuoyu oluşturulmaya çalışılır ve nefret suçlarını karşımızda buluruz. Ekilen nefret tohumları zehirli çiçeklerini açar, toplumda yerlerinin olmadığı imajı verilen kişi ve gruplara saldırılar başlar, suçlar işlenir cinayete varana kadar.
Bu suçların azmettiricisi, asıl failleri nefret söyleminde bulunanlardır. Tahammülsüzlüğün, hoşgörüsüzlüğün ceza hukukundaki izdüşümünün adıdır nefret suçları. Nefret söylemleri ve bunun yol açtığı nefret suçları demokrasiyi örselediği gibi insanların yaşam haklarının da ağır ihlalidir.
Asıl tehlike ise toplumun bölünmesine neden olmasıdır. Türk - Kürk, Alevi - Sünni, muhalif - muvafık... çatışmalar uzar gider. Tuz kokan, toplumun dokusu kevgire döner. Olan insanımıza, ülkemize olur.
Sözümüz yönetim kadrosuna; yüreklerinizde, biraz da olsa insaf denilen nesne kalmışsa eğer, nefret söylemini hemen terkedin. Sizin için zor olacak ama becerebilirseniz barış söylemine geçin.
Bir sözümüz de iktidara angaje olmuş medya bülbüllerine: UNESCO’nun 1983 yılında Paris toplantısında kabul edilen “Profesyonel Gazetecilik Etiği İlkeleri” doğrultusunda, siyasal iktidardan önce, barışı, demokrasiyi, insan haklarını, insani değerleri savunun; savaşı, şiddeti, nefreti, ayrımcılığı, ırkçılığı, baskıyı haklılaştıracak bir gazetecilik anlayışından uzak durun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023