'O'na itaat etmenin ilki, O'nu tanımadır'
İmam Musa aleyhisselam: "O'na itaat etmenin ilki, O'nu tanımadır, O'nu tanımanın kemali, O'nu birlemedir; O'nu birlemenin kemali, sıfatları O'ndan nefyetmektir. Çünkü her sıfat, mevsuftan, her mevsuf da sıfattan başkası olduğuna tanıklık eder
02.05.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Musa aleyhisselam: "O'na itaat etmenin ilki, O'nu tanımadır, O'nu tanımanın kemali, O'nu birlemedir; O'nu birlemenin kemali, sıfatları O'ndan nefyetmektir. Çünkü her sıfat, mevsuftan, her mevsuf da sıfattan başkası olduğuna tanıklık eder.
Her ikisi de birlikte ikiliğe tanıklık ederler ki bu İlksiz (olan Allah) için imkânsızdır. Bu yüzden kim O'nu vasfederse, O'nu sınırlamış, kim de O'nu sınırlarsa, O'nu saymış, kim de O'nu sayarsa, O'nun öncesizliğini bozmuş olur.
Kim, "Nasıldır?" derse, O'nu vasfetmeye kalkmış; kim, "O neyin üzerindedir?" derse, O'nu (birine) yüklemiş; kim, "Nerededir?" derse, (başkasını) O'ndan boşaltmış; kim, "O nedir?" derse, O'nu nitelemiş; kim, "Ne zamana kadardır?" derse, O'nu sonlu kılmıştır.
Hiçbir bilinen yokken O âlim idi. Hiçbir yaratılan yokken O yaratan idi. Hiçbir yönetilen yokken O Rab idi. Rabbimiz böyle vasfedilir; O vasfedenlerin nitelemelerinin üstündedir."
Ebu İshak es-Sabii'den o da Haris el-Aver'den, dedi ki: Hz. Emirü'l-Müminin (İmam Ali) aleyhisselam (bir gün) ikindiden sonra bir konuşma yaptı. İnsanlar, onun Allah Azze ve Celle'yi güzel vasfedişinden ve zikrettiği ululamasından hayran kaldılar.
Ebu İshak diyor; Haris'e: "Onu ezberlememiş misin?" dedim.
"Onu yazmışım." dedi. Sonra da kendi yazısı üzerinden onu okuyarak bize yazdırdı:
"Bütün övgüler Allah'a ki, ne ölür ne de hayran bırakan işleri tükenir. Çünkü olmayan yepyeni bir icat etmeyle "O, her gün bir iştedir."
O ki, doğurmamış ki, üstünlükte ortağı olsun; doğrulmamış ki, mirasçı bırakarak yok oluversin. Vehimler O'nu tasarlayamaz ki, O'nu dik bir karartı olarak çizebilsin; gözler O'nu göremez ki, ayrılmalarından sonra değişikliğe uğrasın.
O ki, ne ilkliliğinin bir sonu vardır, ne de sonluluğunun bir sınır ve nihayeti. Ne bir vakit O'nu geçmiştir ne de bir zaman O'ndan önce olmuştur. Ne artma O'na arız olur ne de eksilme. Ne neredeyle vasıflanır, ne de neyle ve ne de mekânla.
O ki, gizli şeylerden daha gizlidir, ama yaratığında görülen yönetim belirtileriyle de akıllarda açıktır.
O ki, peygamberlere soruldu da; ne bir sınır, ne de bir parçayla O'nu vasfetmediler; aksine O'nu yaptıklarıyla vasıflandırdılar, ayetleriyle de O'nu delillendirdiler.
Düşünürlerin akılları O'nu inkâr edemez. Çünkü gökleri, yeri, bu ikisinde ve bu ikisi arasında olanları yaratanın ve bunları yapanın (yönetenin) gücünü savacak bir şey yoktur.
O ki, yaratıktan uzaktır; o halde O'nun benzeri bir şey yoktur.
O ki, yaratığını kendisine kulluk etsinler diye yaratmış; kendilerinde koyduğu güçle de onları kendisine itaat etmeye kadir etmiştir. Hüççetlerle de bahanelerini kesmiştir. Dolayısıyla helak olan delil üzere helak olmuş; kurtulan ise O'nun lütfüyle kurtulmuştur. O halde üstünlük, başlangıçta da dönüşte de Allah'ındır.
Sonra Allah ki, övgü O'na hastır, kendisi kendisine övgüyü başlatmış; dünya işini ve ahiretin girişini de kendisini övmekle bitirerek buyurmuştur ki: "…Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve 'bütün övgüler Âlemlerin Rabbi Allah'adır' denilmiştir."
Bütün övgüler, cisimleşmeden büyüklüğü giyinen, benzeri olmadan yücelikle bürünen, zevale uğramadan Arş'a yerleşen, uzaklaşmadan ve temas etmeden yaratıklarına karşı yüce ve aşkın olan Allah'adır.
Ne O'nun bir sınırı vardır ki, sınırına varılsın; ne de O'nun bir benzeri vardır ki, benzeriyle tanınsın. O'ndan başka her zorbalık eden zelil olmuş; O'ndan başka her büyüklenen küçülmüştür.
Varlıklar O'nun azameti karşısında boyun eğmiş, sultasını ve izzetini kabullenmiştir. Gözlerin bakışı O'nu görebilmekten yorgun düşmüştür. Yaratıkların vehimleri O'nun sıfatına ulaşmakta yetersiz kalmıştır.
Her şeyden öncedir; ama O'nun öncesi yoktur; her şeyden sonradır, ama O'nun sonrası yoktur.
Açıktır, her şeye ona egemen olmasıyla; hazırdır, bütün mekânlarda onlara taşınmadan.
Hiçbir dokunma duyusu O'na dokunamaz, hiçbir hissetme duyusu O'nu hissedemez. "O gökte de ilahtır; yerde de ilahtır ve O hikmet sahibidir, (her şeyi) bilendir."
Yaratmayı dilediği bütün bireyleri, öncesinde var olan bir örnek söz konusu olmadan ve yarattıklarının yaratışında bir yorgunluk hissetmeden sapasağlam kılmıştır.
İki önemli varlık, cin ve insanlardan başlatmayı dilediğini dilediği gibi başlattı; var etmeyi dilediğini de dilediği gibi var etti ki, bu vesileyle O'nun rububiyetini bilsinler ve aralarında O'nun itaati yerleşiversin.
Bütün nimetlerine karşılık O'nu bütün övgülerle övüyor; kendisinden işlerimizde bizi doğruya yöneltmesini diliyor, kötü işlerimizden O'na sığınıyor, daha önce işlediğimiz günahlarımızı bağışlamasını talep ediyor ve Allah'tan başka bir ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ediyoruz.
Onu, kendisine delalet eden ve kendisine ileten hak bir nebi olarak göndermiştir. Böylece onunla (kullarını) sapıklıktan doğruluğa yöneltmiş ve onunla bizi cehaletten kurtarmıştır.
Kim, Allah'a ve Resulüne itaat ederse, gerçekten büyük bir kurtuluşa ermiş ve pek çok bir mükâfata nail olmuştur.
Kim de Allah'a ve Resulüne isyan ederse, gerçekten açık bir hüsrana uğramış ve pek acı bir cezayı hak etmiştir.
O halde size layık olduğu şekliyle dinleme, itaat etme, içtenlikle hayırseverlik ve güzel bir dayanışmayla kendinizi kurtarın. Dosdoğru yola sarılmak ve istenmeyen işlerden sakınmakla da nefsinize karşı güç kazanın. Bana ulaşmadan dahi, hakkı paylaşın ve hak üzere yardımlaşın.
Akılsız zalimin de elinden tutup iyiliğe emredin, kötülükten sakındırın. Fazilet sahiplerinin de faziletini ikrar ediniz. Allah, bizi ve sizi doğrulukla korusun, bizi ve sizi takva üzere sebatlı kılsın. Allah'tan kendim ve sizler için mağfiret diliyorum."
Her ikisi de birlikte ikiliğe tanıklık ederler ki bu İlksiz (olan Allah) için imkânsızdır. Bu yüzden kim O'nu vasfederse, O'nu sınırlamış, kim de O'nu sınırlarsa, O'nu saymış, kim de O'nu sayarsa, O'nun öncesizliğini bozmuş olur.
Kim, "Nasıldır?" derse, O'nu vasfetmeye kalkmış; kim, "O neyin üzerindedir?" derse, O'nu (birine) yüklemiş; kim, "Nerededir?" derse, (başkasını) O'ndan boşaltmış; kim, "O nedir?" derse, O'nu nitelemiş; kim, "Ne zamana kadardır?" derse, O'nu sonlu kılmıştır.
Hiçbir bilinen yokken O âlim idi. Hiçbir yaratılan yokken O yaratan idi. Hiçbir yönetilen yokken O Rab idi. Rabbimiz böyle vasfedilir; O vasfedenlerin nitelemelerinin üstündedir."
Ebu İshak es-Sabii'den o da Haris el-Aver'den, dedi ki: Hz. Emirü'l-Müminin (İmam Ali) aleyhisselam (bir gün) ikindiden sonra bir konuşma yaptı. İnsanlar, onun Allah Azze ve Celle'yi güzel vasfedişinden ve zikrettiği ululamasından hayran kaldılar.
Ebu İshak diyor; Haris'e: "Onu ezberlememiş misin?" dedim.
"Onu yazmışım." dedi. Sonra da kendi yazısı üzerinden onu okuyarak bize yazdırdı:
"Bütün övgüler Allah'a ki, ne ölür ne de hayran bırakan işleri tükenir. Çünkü olmayan yepyeni bir icat etmeyle "O, her gün bir iştedir."
O ki, doğurmamış ki, üstünlükte ortağı olsun; doğrulmamış ki, mirasçı bırakarak yok oluversin. Vehimler O'nu tasarlayamaz ki, O'nu dik bir karartı olarak çizebilsin; gözler O'nu göremez ki, ayrılmalarından sonra değişikliğe uğrasın.
O ki, ne ilkliliğinin bir sonu vardır, ne de sonluluğunun bir sınır ve nihayeti. Ne bir vakit O'nu geçmiştir ne de bir zaman O'ndan önce olmuştur. Ne artma O'na arız olur ne de eksilme. Ne neredeyle vasıflanır, ne de neyle ve ne de mekânla.
O ki, gizli şeylerden daha gizlidir, ama yaratığında görülen yönetim belirtileriyle de akıllarda açıktır.
O ki, peygamberlere soruldu da; ne bir sınır, ne de bir parçayla O'nu vasfetmediler; aksine O'nu yaptıklarıyla vasıflandırdılar, ayetleriyle de O'nu delillendirdiler.
Düşünürlerin akılları O'nu inkâr edemez. Çünkü gökleri, yeri, bu ikisinde ve bu ikisi arasında olanları yaratanın ve bunları yapanın (yönetenin) gücünü savacak bir şey yoktur.
O ki, yaratıktan uzaktır; o halde O'nun benzeri bir şey yoktur.
O ki, yaratığını kendisine kulluk etsinler diye yaratmış; kendilerinde koyduğu güçle de onları kendisine itaat etmeye kadir etmiştir. Hüççetlerle de bahanelerini kesmiştir. Dolayısıyla helak olan delil üzere helak olmuş; kurtulan ise O'nun lütfüyle kurtulmuştur. O halde üstünlük, başlangıçta da dönüşte de Allah'ındır.
Sonra Allah ki, övgü O'na hastır, kendisi kendisine övgüyü başlatmış; dünya işini ve ahiretin girişini de kendisini övmekle bitirerek buyurmuştur ki: "…Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve 'bütün övgüler Âlemlerin Rabbi Allah'adır' denilmiştir."
Bütün övgüler, cisimleşmeden büyüklüğü giyinen, benzeri olmadan yücelikle bürünen, zevale uğramadan Arş'a yerleşen, uzaklaşmadan ve temas etmeden yaratıklarına karşı yüce ve aşkın olan Allah'adır.
Ne O'nun bir sınırı vardır ki, sınırına varılsın; ne de O'nun bir benzeri vardır ki, benzeriyle tanınsın. O'ndan başka her zorbalık eden zelil olmuş; O'ndan başka her büyüklenen küçülmüştür.
Varlıklar O'nun azameti karşısında boyun eğmiş, sultasını ve izzetini kabullenmiştir. Gözlerin bakışı O'nu görebilmekten yorgun düşmüştür. Yaratıkların vehimleri O'nun sıfatına ulaşmakta yetersiz kalmıştır.
Her şeyden öncedir; ama O'nun öncesi yoktur; her şeyden sonradır, ama O'nun sonrası yoktur.
Açıktır, her şeye ona egemen olmasıyla; hazırdır, bütün mekânlarda onlara taşınmadan.
Hiçbir dokunma duyusu O'na dokunamaz, hiçbir hissetme duyusu O'nu hissedemez. "O gökte de ilahtır; yerde de ilahtır ve O hikmet sahibidir, (her şeyi) bilendir."
Yaratmayı dilediği bütün bireyleri, öncesinde var olan bir örnek söz konusu olmadan ve yarattıklarının yaratışında bir yorgunluk hissetmeden sapasağlam kılmıştır.
İki önemli varlık, cin ve insanlardan başlatmayı dilediğini dilediği gibi başlattı; var etmeyi dilediğini de dilediği gibi var etti ki, bu vesileyle O'nun rububiyetini bilsinler ve aralarında O'nun itaati yerleşiversin.
Bütün nimetlerine karşılık O'nu bütün övgülerle övüyor; kendisinden işlerimizde bizi doğruya yöneltmesini diliyor, kötü işlerimizden O'na sığınıyor, daha önce işlediğimiz günahlarımızı bağışlamasını talep ediyor ve Allah'tan başka bir ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ediyoruz.
Onu, kendisine delalet eden ve kendisine ileten hak bir nebi olarak göndermiştir. Böylece onunla (kullarını) sapıklıktan doğruluğa yöneltmiş ve onunla bizi cehaletten kurtarmıştır.
Kim, Allah'a ve Resulüne itaat ederse, gerçekten büyük bir kurtuluşa ermiş ve pek çok bir mükâfata nail olmuştur.
Kim de Allah'a ve Resulüne isyan ederse, gerçekten açık bir hüsrana uğramış ve pek acı bir cezayı hak etmiştir.
O halde size layık olduğu şekliyle dinleme, itaat etme, içtenlikle hayırseverlik ve güzel bir dayanışmayla kendinizi kurtarın. Dosdoğru yola sarılmak ve istenmeyen işlerden sakınmakla da nefsinize karşı güç kazanın. Bana ulaşmadan dahi, hakkı paylaşın ve hak üzere yardımlaşın.
Akılsız zalimin de elinden tutup iyiliğe emredin, kötülükten sakındırın. Fazilet sahiplerinin de faziletini ikrar ediniz. Allah, bizi ve sizi doğrulukla korusun, bizi ve sizi takva üzere sebatlı kılsın. Allah'tan kendim ve sizler için mağfiret diliyorum."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.