Sonbaharın ilk günleriydi. Penceresinden sokağı seyreden Selma Hanım, anlatılması güç karmaşık duygular içindeydi. Çiseleyerek yağan yağmur içindeki hüzne eşlik eder gibiydi. Zamanını boş geçirmeyi sevmezdi aslında. Nasılsa o gün düşüncelere dalmıştı. Bir kaç yıl önce yaşananları hatırlamak istercesine. Ama artık o, gözyaşlarını yüreğine akıtmayı tercih ediyordu; biricik torunu Onur'u üzmemek için.
Onur annesi çalıştığı için babaannesiyle birlikteydi gün boyu. O gün yine babaannesinin yanına yaklaşıp,
-Parka ne zaman gideceğiz babaanne? Diye sordu
-Bugün hava yağmurlu, sanırım parka gidemeyeceğiz, diye yanıt verdi Selma Hanım.
-Oyunlar, çizgi filmler bitti. Biraz resim yapayım, diyen Onur, defterini ararken, Selma Hanım da oyalanmak için vitrin dolabını temizlemeye karar verdi. Eline yine o fotoğraf geçti. İçi üprererek sevgiyle baktı fotoğrafa bir süre. Sonra sanki incitmemek istercesine okşayarak koydu yerine.
O sırada Onur defteri elinde babaannesini izliyordu. Dayanamayıp sordu:
-Babamı çok mu özledin babaanne?
-Evet yavrum...
-Babamı ben de görmek isterdim. Bir kez demiştin ki: "O, yeşillikler arasında yatıyor, onun yeri yükseklerde".
-Evet Onur; baban bu güzel yurdumuzu korumak, ona göre, dikenleri kovmak için çalıştı. Bizler rahat rahat uykumuzu uyurken o nöbet tuttu, kendi gibi asker olan arkadaşlarıyla birlikte çatışmalara girdi. Kutsal yurt topraklarına sahip olmak isteyen zalimlere karşı. Şehit olduğu haberini öğrendiğimiz zaman sen minik bir bebektin. Onu yalnızca fotoğrafından tanıyorsun şimdi.
Bir hafta sonra ilköğretime başlayacak olan Onur gerçekleri anlamaya çalışıyordu. Babaannesinin anlattıkları onu derinden etkilemişti. Meraklı bakışlarla sordu:
-Babam gibi başka şehit olanlar da var değil mi babaanne?
-Olmaz mı yavrum... Çok eski yıllarda dedelerimiz düşmana karşı savaşmış. Ninelerimiz silah taşıyarak onlara yardım etmiş. Pek çok şehit vermişiz bu topraklar uğruna.
-Babaanneciğim biliyor musun annem bana harfleri öğretti. Adımı bile yazıyorum.
-Öyle mi güzelim! Benim akıllı torunum, diyerek Onur'un saçını okşayan Selma Hanım:
-Sen çok çok oku, büyük işler yap Onur, dedi. Onur babaannesinin gözlerine bakarak:
-Peki babaanneciğim okuyacağım. Bir de bu anlattıklarını yazacağım dedi.
Selma Hanım'ın gözleri yaşarmıştı yeniden torununa belli etmemeye özen göstererek anlatıyordu:
-Tarih milletimizin pek çok kahramanlıklarını yazdı. Bağımsız ve özgür yaşamak için çalışan Türk Ulusu'nun destanı anlatmakla bitmez. Hepsi; onur, namus güvenlik, barış için yapılan savaşları ve kazanılan zaferleri anlatır.
Onur, babaannesini büyük bir dikkatle, bakışlarını onun yüzünden ayırmadan sessizce dinliyordu. Babaannesinin acılı yüreğinden çıkıp; dilinde anlam bulan sözcükleri kavramaya çalışıyordu küçük dünyasında.
-Babaanne daha anlatır mısın?
-Anlattıklarımı okula başlayınca yazacağını söylüyorsun. Yaz Onur'cuğum, şehit çocuğu olduğunu yaz...
Babanın, siz çocukların barış ve huzur içinde yaşamanız, güvenlik içinde okuyup, rahatça gezip oynamanız için şehit olduğunu arkadaşların bilsin. Bilsin ki tüm çocuklar güzel yurdumuzun değerini anlasın. Özgür ve bağımsız yaşamanın önemini kavrayıp gerektiğinde onlar da korumaya çalışsın ülkenin bütünlüğünü büyüdükleri zaman. Biliyorsun ay yıldızlı al bayrağımız var. Onu herşeyden daha üstün tutun, bağımsız yaşamak, kimseye boyun eğmemek için. Bayrağımız gökyüzünde dalgalanırken, sen ve tüm arkadaşların birlik içinde kardeşçe çalışın. Birbirinizi severek paylaşın zor ve güzel günleri. Önünüzde hep aydınlık günlerin olmasını diliyorum. Herşey siz çocuklar için, sizler ülkemizin geleceğisiniz.
Selma Hanım sözlerini bitirince derin bir soluk aldı heyecanını yatıştırmak için. Sonra bir cümle daha ekledi:
-İşte yavrum bu anlattıklarım bir masal değil; gerçek bir öykü...
Onur, gözleri ışıldayarak başını kaldırdı, bir an düşündükten sonra, coşkulu yüksek bir sesle şöyle dedi:
-Bu benim öyküm babaanne. Bayrağımı, yurdumu, ulusumu sevdiğimi yazacağım! Onları koruyacağımı yazacağım!..
Yağmur dinmiş, güneş bulutların arasından görünmeye başlamıştı. Selma Hanım'la Onur evden dışarı çıkıp parka doğru yürürken Onur, işten dönen annesini karşılamak için koştu. Annesinin aldığı defteri sevinçle eline aldı öyküsünü yazmak için...
Cazibe Irmak
Onur annesi çalıştığı için babaannesiyle birlikteydi gün boyu. O gün yine babaannesinin yanına yaklaşıp,
-Parka ne zaman gideceğiz babaanne? Diye sordu
-Bugün hava yağmurlu, sanırım parka gidemeyeceğiz, diye yanıt verdi Selma Hanım.
-Oyunlar, çizgi filmler bitti. Biraz resim yapayım, diyen Onur, defterini ararken, Selma Hanım da oyalanmak için vitrin dolabını temizlemeye karar verdi. Eline yine o fotoğraf geçti. İçi üprererek sevgiyle baktı fotoğrafa bir süre. Sonra sanki incitmemek istercesine okşayarak koydu yerine.
O sırada Onur defteri elinde babaannesini izliyordu. Dayanamayıp sordu:
-Babamı çok mu özledin babaanne?
-Evet yavrum...
-Babamı ben de görmek isterdim. Bir kez demiştin ki: "O, yeşillikler arasında yatıyor, onun yeri yükseklerde".
-Evet Onur; baban bu güzel yurdumuzu korumak, ona göre, dikenleri kovmak için çalıştı. Bizler rahat rahat uykumuzu uyurken o nöbet tuttu, kendi gibi asker olan arkadaşlarıyla birlikte çatışmalara girdi. Kutsal yurt topraklarına sahip olmak isteyen zalimlere karşı. Şehit olduğu haberini öğrendiğimiz zaman sen minik bir bebektin. Onu yalnızca fotoğrafından tanıyorsun şimdi.
Bir hafta sonra ilköğretime başlayacak olan Onur gerçekleri anlamaya çalışıyordu. Babaannesinin anlattıkları onu derinden etkilemişti. Meraklı bakışlarla sordu:
-Babam gibi başka şehit olanlar da var değil mi babaanne?
-Olmaz mı yavrum... Çok eski yıllarda dedelerimiz düşmana karşı savaşmış. Ninelerimiz silah taşıyarak onlara yardım etmiş. Pek çok şehit vermişiz bu topraklar uğruna.
-Babaanneciğim biliyor musun annem bana harfleri öğretti. Adımı bile yazıyorum.
-Öyle mi güzelim! Benim akıllı torunum, diyerek Onur'un saçını okşayan Selma Hanım:
-Sen çok çok oku, büyük işler yap Onur, dedi. Onur babaannesinin gözlerine bakarak:
-Peki babaanneciğim okuyacağım. Bir de bu anlattıklarını yazacağım dedi.
Selma Hanım'ın gözleri yaşarmıştı yeniden torununa belli etmemeye özen göstererek anlatıyordu:
-Tarih milletimizin pek çok kahramanlıklarını yazdı. Bağımsız ve özgür yaşamak için çalışan Türk Ulusu'nun destanı anlatmakla bitmez. Hepsi; onur, namus güvenlik, barış için yapılan savaşları ve kazanılan zaferleri anlatır.
Onur, babaannesini büyük bir dikkatle, bakışlarını onun yüzünden ayırmadan sessizce dinliyordu. Babaannesinin acılı yüreğinden çıkıp; dilinde anlam bulan sözcükleri kavramaya çalışıyordu küçük dünyasında.
-Babaanne daha anlatır mısın?
-Anlattıklarımı okula başlayınca yazacağını söylüyorsun. Yaz Onur'cuğum, şehit çocuğu olduğunu yaz...
Babanın, siz çocukların barış ve huzur içinde yaşamanız, güvenlik içinde okuyup, rahatça gezip oynamanız için şehit olduğunu arkadaşların bilsin. Bilsin ki tüm çocuklar güzel yurdumuzun değerini anlasın. Özgür ve bağımsız yaşamanın önemini kavrayıp gerektiğinde onlar da korumaya çalışsın ülkenin bütünlüğünü büyüdükleri zaman. Biliyorsun ay yıldızlı al bayrağımız var. Onu herşeyden daha üstün tutun, bağımsız yaşamak, kimseye boyun eğmemek için. Bayrağımız gökyüzünde dalgalanırken, sen ve tüm arkadaşların birlik içinde kardeşçe çalışın. Birbirinizi severek paylaşın zor ve güzel günleri. Önünüzde hep aydınlık günlerin olmasını diliyorum. Herşey siz çocuklar için, sizler ülkemizin geleceğisiniz.
Selma Hanım sözlerini bitirince derin bir soluk aldı heyecanını yatıştırmak için. Sonra bir cümle daha ekledi:
-İşte yavrum bu anlattıklarım bir masal değil; gerçek bir öykü...
Onur, gözleri ışıldayarak başını kaldırdı, bir an düşündükten sonra, coşkulu yüksek bir sesle şöyle dedi:
-Bu benim öyküm babaanne. Bayrağımı, yurdumu, ulusumu sevdiğimi yazacağım! Onları koruyacağımı yazacağım!..
Yağmur dinmiş, güneş bulutların arasından görünmeye başlamıştı. Selma Hanım'la Onur evden dışarı çıkıp parka doğru yürürken Onur, işten dönen annesini karşılamak için koştu. Annesinin aldığı defteri sevinçle eline aldı öyküsünü yazmak için...
Cazibe Irmak
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.