Başlığın açılımı: Özel Yetkili Mahkemeler
İşin ucu kendisine dokununca bastı feryadı: “ÖYM’ler devlet içinde devlet”. Arkadaş, düne kadar bu konuda gıgın çıkmıyor da, isyanın şimdi niye? Niyesi şu; Başbakan’a bağlı MİT Müsteşarı, soruşturmaya çağrılmış... Tayyip Erdoğan bir televizyon programında açtı ağzını yumdu gözünü: “... Biz devlet içinde ayrı bir devletiz, diyerek Cumhurbaşkanı’na kadar herkesi çağırırım, diyebiliyor”. Evet, ÖYM’lerin adeta “Alikıran baş kesen” olduğunu ima eden Başbakan’a soruyoruz. Muazzez Abacı’nın bir zamanlar meşhur ettiği şarkıda olduğu gibi, “Biraz geç kalmadın mı?” Bize göre biraz değil, hayli geç kaldı. Demek, hukuk tanımazlara da hukuk lazım oluyormuş. Hani bir slogan vardı: “Susma! Sustukça sıra sana gelecek”. ÖYM, Başbakan’ın kapısını çalınca anladı ki, sıra kendisine gelmiş. Askerlerden, siyasilere, akademisyenlerden gazetecilere kadar pek çok kişinin kapısı çalındığında sesini çıkarmayan Başbakan, susan Başbakan, sıranın kendinde olduğunu anlayınca konuşmaya başladı. Oysa duyarlı çevreler hep konuştular, itiraz ettiler, bu özel mahkemelere. Neyin nesiydi bu özel yetkilerle donatılmış ağır ceza mahkemeleri? Geçmişe dönelim mi?
İstiklal Mahkemeleri, Tunceli yasası ve yargılamaları, 27 Mayıs askeri darbesi sonrasındaki Yassıada Mahkemeleri, 12 Mart 1971 müdahalesi sonrası Sıkıyönetim Askeri Mahkeme ve Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Yargılaması ve de şimdiki özel yetkili ağır ceza mahkemeleri. Tüm bu saydığımız mahkemeler taraftır, devlete tam bağımlıdır. Adları değişik de olsa, felsefe ve yargılama yöntemleri aynıdır.
Eğer anayasamızda “hukuk devleti” olduğunuz yazılıysa, bunu da işletecek, hayata geçirecek. “Kanun Önünde eşitlik” benimsenmiş, “Yargı” nın tarafsız, bağımsız olduğunu da Anayasa hükmü haline getirilmişse, Mahkemeler devletin yanında değil hak ve adaletin yanında olurlar.
Aksine durumda demokrasi kazanımları, İnsan Hakları Hukuku kazanımları mahkemeler kullanılarak, tecavüze uğrar. Hukuk, hukuksuzluğa alet edilir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, sivilleştirilme gerekçesiyle kaldırılmış, yerine kurulan özel mahkemeler ise sivilleşme bir yana, tamamen siyasallaşmıştır. Bugün Özel yetkili ağır Ceza Mahkemeleri siyasetle iç içedir. Bu mahkemelerde “tutuklama” kural haline gelmişti, oysa çağdaş ceza yargılamasında tutuklama kural değil, istismardır.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı tutuklamalar Anayasa’nın 90. maddesinin ihlalidir. Bu madde hükmüne göre, temel hak ve özgürlüklerde, uluslararası sözleşmelerle yasalarımız çelişiyorsa, sözleşmeler esas alınır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul ettiğimize göre, temel hak ve özgürlüklerde, tutuklamalarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına ters düşülmemelidir.
İddianamenin varlığı, suçun işlendiği kabulü asla değildir. Masumiyet asıldır; yargılama sonunda sanık için verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra kişi suçladır.
Adil yargılanma, adalete erişim hak ve kavramlarına uzak duran çağdaş ceza yargılamasına uymayan, savunma hakkını alabildiğince sınırlayan, dahası avukatlara duruşmadan men cezası vererek savunma hakkını tümüyle yok sayan bu özel kurulların derhal kaldırılması gerekmektedir. Bu mahkemelerdeki bir kısım davalar için “Bu davanın savcısıyım”, diyen Başbakan, söylediklerini ve de iddialarını tekzip ederek, savcılıktan feragat ettiği gibi mahkemeleri de gözden çıkarmıştır.
“Şimdi ettiklerime pişmanım” şarkısını okuyan Tayyip Erdoğan, evrensel hukuk korosuna ayak uydurabilecek mi, yoksa detone olup kadro dışı mı kalacak? Merakımı mazur görün.
İşin ucu kendisine dokununca bastı feryadı: “ÖYM’ler devlet içinde devlet”. Arkadaş, düne kadar bu konuda gıgın çıkmıyor da, isyanın şimdi niye? Niyesi şu; Başbakan’a bağlı MİT Müsteşarı, soruşturmaya çağrılmış... Tayyip Erdoğan bir televizyon programında açtı ağzını yumdu gözünü: “... Biz devlet içinde ayrı bir devletiz, diyerek Cumhurbaşkanı’na kadar herkesi çağırırım, diyebiliyor”. Evet, ÖYM’lerin adeta “Alikıran baş kesen” olduğunu ima eden Başbakan’a soruyoruz. Muazzez Abacı’nın bir zamanlar meşhur ettiği şarkıda olduğu gibi, “Biraz geç kalmadın mı?” Bize göre biraz değil, hayli geç kaldı. Demek, hukuk tanımazlara da hukuk lazım oluyormuş. Hani bir slogan vardı: “Susma! Sustukça sıra sana gelecek”. ÖYM, Başbakan’ın kapısını çalınca anladı ki, sıra kendisine gelmiş. Askerlerden, siyasilere, akademisyenlerden gazetecilere kadar pek çok kişinin kapısı çalındığında sesini çıkarmayan Başbakan, susan Başbakan, sıranın kendinde olduğunu anlayınca konuşmaya başladı. Oysa duyarlı çevreler hep konuştular, itiraz ettiler, bu özel mahkemelere. Neyin nesiydi bu özel yetkilerle donatılmış ağır ceza mahkemeleri? Geçmişe dönelim mi?
İstiklal Mahkemeleri, Tunceli yasası ve yargılamaları, 27 Mayıs askeri darbesi sonrasındaki Yassıada Mahkemeleri, 12 Mart 1971 müdahalesi sonrası Sıkıyönetim Askeri Mahkeme ve Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Yargılaması ve de şimdiki özel yetkili ağır ceza mahkemeleri. Tüm bu saydığımız mahkemeler taraftır, devlete tam bağımlıdır. Adları değişik de olsa, felsefe ve yargılama yöntemleri aynıdır.
Eğer anayasamızda “hukuk devleti” olduğunuz yazılıysa, bunu da işletecek, hayata geçirecek. “Kanun Önünde eşitlik” benimsenmiş, “Yargı” nın tarafsız, bağımsız olduğunu da Anayasa hükmü haline getirilmişse, Mahkemeler devletin yanında değil hak ve adaletin yanında olurlar.
Aksine durumda demokrasi kazanımları, İnsan Hakları Hukuku kazanımları mahkemeler kullanılarak, tecavüze uğrar. Hukuk, hukuksuzluğa alet edilir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, sivilleştirilme gerekçesiyle kaldırılmış, yerine kurulan özel mahkemeler ise sivilleşme bir yana, tamamen siyasallaşmıştır. Bugün Özel yetkili ağır Ceza Mahkemeleri siyasetle iç içedir. Bu mahkemelerde “tutuklama” kural haline gelmişti, oysa çağdaş ceza yargılamasında tutuklama kural değil, istismardır.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı tutuklamalar Anayasa’nın 90. maddesinin ihlalidir. Bu madde hükmüne göre, temel hak ve özgürlüklerde, uluslararası sözleşmelerle yasalarımız çelişiyorsa, sözleşmeler esas alınır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul ettiğimize göre, temel hak ve özgürlüklerde, tutuklamalarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına ters düşülmemelidir.
İddianamenin varlığı, suçun işlendiği kabulü asla değildir. Masumiyet asıldır; yargılama sonunda sanık için verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra kişi suçladır.
Adil yargılanma, adalete erişim hak ve kavramlarına uzak duran çağdaş ceza yargılamasına uymayan, savunma hakkını alabildiğince sınırlayan, dahası avukatlara duruşmadan men cezası vererek savunma hakkını tümüyle yok sayan bu özel kurulların derhal kaldırılması gerekmektedir. Bu mahkemelerdeki bir kısım davalar için “Bu davanın savcısıyım”, diyen Başbakan, söylediklerini ve de iddialarını tekzip ederek, savcılıktan feragat ettiği gibi mahkemeleri de gözden çıkarmıştır.
“Şimdi ettiklerime pişmanım” şarkısını okuyan Tayyip Erdoğan, evrensel hukuk korosuna ayak uydurabilecek mi, yoksa detone olup kadro dışı mı kalacak? Merakımı mazur görün.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023