Binaenaleyh insan, içindeki güzellikleri fiilerine yansıtarak onları sürekli yapmaya gayret ederse, kim olursa olsun mükemmel bir ahlâk sahibi olur. " Canım bende bu tohum yok" demek yanlış. Sende, bende var. Onu işlemiyoruz. Sen en mükemmel bir tohumu çorak bir araziye atıp öylece bırak, hiç sulama, o tohum orada bitmez. Biterse de su olmadığı için gelişmez. Senin içinde var bu güzel tabiat; ama sen onu sulamıyorsun, geliştirmiyorsun. Yani fiillerine dökmüyorsun, dökmeye ısrar etmiyorsun. Zaten o mantıkla insanın işe bakması, onu yorumlaması Allah (cc)'a iftiradır. Cenabı Hak bu kuluna vermiş o güzelliği, ama şu kuluna vermemiş haşa; böyle şey olur mu? Herkese vermiş. Ama herkese verdiği o güzel ahlâkı bir tanesi güzel işlemiş, geliştirmiş, mükemmel bir sanatkar gibi onu karşısına koymuş. Çok ciddi bir hale getirmiş. Biri de hiç yüzüne bakmamış. Alabildiğine toplumun vaveylasına kapılıp, o düşünceden mahrum olarak, nereden gelip gittiğini anlamayacak tarzda hayatını sürdürmeye çalışmış. İçindeki madeni geliştirmemiş. O zaman kimseye iftira edemezsin. İnsan olmak işte bu; içimizdeki güzel özü ortaya çıkarmaktır.
Peygamber Efendimiz bunu yaptı. Hem nefsinde bunu yaptı, o güzellikleri ortaya koydu; hem de etrafında, etbaında bu güzellikleri ortaya çıkardı. Öyle güzel oldu etrafı ki, hangisine bakarsanız bir yıldız. O sizi hakikate ulaştırır. "Gökteki yıldızlar gibidirler benim yarenlerim, dostalarım, sahabelerim. Hangisine tabii olursanız sizi Allah (cc)'a vasıl eder" (Acluni,Keşfu'l hafâ,I,s. 132, h.no: 381)
Niye? Her bir kendi madenini, cevherini işlemiş. Zemime tarafını atmış, işin özünü ortaya çıkarmış. Cennete gitmeden cennet gibi bir toplum meydana getirmişler. Dikkat ederseniz, her birimiz toplumun hallerinden şikayet ediyoruz. Niye şikayet ediyorsun? Toplum içerisindeki haller senin halin, benim halim. Başkasının hali değil ki. Kimi kime şikayet ediyorsun?