BTP Gen. Başk. Yrd. Değirmenci, Başbakan'ın "Görevimiz Türkiye'yi pazarlamaktır" sözünün bir 'itiraf' olduğunu belirtti BTP Genel Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci, Başbakan'ın 'görevimiz Türkiye'yi pazarlamaktır' sözünün bir sürç-i lisan olmayıp itiraf olduğunu ve AKP'nin 3 yıllık icraatına karşılık gelen ifadenin pazarlamak değil, peşkeş çekmek olduğunu belirtti.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci, Başbakan Erdoğan'ın "benim görevim ülkemi pazarlamak" ifadelerini eleştirdi. "Başbakan'ın sarfettiği bu sözler ma'şeri vicdanda ve hukuk önünde açıkça bir cürüm teşkil etmektedir" diyen Değirmenci şöyle konuştu: "AKP iktidarının 3 yıllık bilançosunu, en kısa ve veciz bir şekilde Başbakan, "görevimiz Türkiye'yi pazarlamaktır" sözleriyle ifade etti. Bu söz sehven ya da, sürç-i lisan ile söylenmiş bir söz değildir. Zira değil düzeltilmek, tevil edilmek ihtiyacı bile hissedilmemiştir. Onun için bu söz bir itiraftır ve gerçeğin ta kendisidir."Ali Değirmenci yaptığı basın açıklamasında şunları kaydetti: "Gerçekten de AKP iktidarının 3 yıl boyunca yaptıkları, Başbakan'ın Türkiye'yi pazarlama sözleriyle paralellik arzetmektedir. Özetlemek gerekirse Türkiye başlıca şu üç şekilde pazarlanmaktadır. 1- Avrupalı olmak ya da, AB'ye tam üye olmak uğruna özellikle 17 Aralık Zirvesi ve 3 Ekim Çerçeve Belgesi şartlarıyla, Türkiye Sevr dayatmalarından daha ağır bir bölünme ve parçalanma sürecine girmiştir. Öyle ki "ucu açık müzakere süreci" adı altında hiç bir şey almadan, her şeyi vermek cehaleti sergilenmektedir. Maalesef bu süreç Türk devleti ve milletinin tasfiye sürecidir. 2- Yasal düzenlemeler yapılarak sembolik rakamlarla, vatan toprakları yabancılara satılmaktadır. Böylece vatanımızda gözü olan harici güçler, savaşla alamadıkları toprakları, kazanmakta güçlük çekmedikleri paralarla, kolayca elde etmektedirler. 3- Milli ve stratejik önemi olan ve kâr getiren kurumlarımız, (Telekom, Tüpraş v.s gibi) mülkiyetinin bile karşılığı olmayan, sembolik fiyatlarla satılmakta ve peşkeş çekilmektedir. Bu satışlar Türkiye'nin güvenliğini, tehlikeye düşürdüğü gibi, Milli Servetin elden çıkması anlamına gelmektedir. Bütün bu uygulamalara karşılık gelen ifade aslında pazarlama değil peşkeş çekmektir. Çünkü icraatlarına bakıldığında, pazarlama kelimesi hafif kalmaktadır. Buna rağmen bu ifade bile ma'şeri vicdan da ve hukuk önünde açıkça bir cürüm teşkil etmektedir. Şunu da ifade edelim ki, bu pazarlama ve peşkeş olayları, daha ziyade harici güçlerin telkiniyle olmaktadır ve elde edilen sembolik gelirler de "faiz-borç" sarmalıyla yutulmaktadır.Bu gidişin sonu milli iflastır. Üstelik bütün bunlar yapılırken, millet kandırılmakta, yapılanların tam tersi bir görüntü sergilenmeye çalışılmaktadır. Ama basiret sahibi milletimiz, er-geç yapılanları idrak edecek ve bu "oyunlara-oldu bittilere" son vererek, kabul etmeyecektir. İktidarı bir kez daha uyarıyoruz vatan mukaddestir, "pazarlanamaz".
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci, Başbakan Erdoğan'ın "benim görevim ülkemi pazarlamak" ifadelerini eleştirdi. "Başbakan'ın sarfettiği bu sözler ma'şeri vicdanda ve hukuk önünde açıkça bir cürüm teşkil etmektedir" diyen Değirmenci şöyle konuştu: "AKP iktidarının 3 yıllık bilançosunu, en kısa ve veciz bir şekilde Başbakan, "görevimiz Türkiye'yi pazarlamaktır" sözleriyle ifade etti. Bu söz sehven ya da, sürç-i lisan ile söylenmiş bir söz değildir. Zira değil düzeltilmek, tevil edilmek ihtiyacı bile hissedilmemiştir. Onun için bu söz bir itiraftır ve gerçeğin ta kendisidir."Ali Değirmenci yaptığı basın açıklamasında şunları kaydetti: "Gerçekten de AKP iktidarının 3 yıl boyunca yaptıkları, Başbakan'ın Türkiye'yi pazarlama sözleriyle paralellik arzetmektedir. Özetlemek gerekirse Türkiye başlıca şu üç şekilde pazarlanmaktadır. 1- Avrupalı olmak ya da, AB'ye tam üye olmak uğruna özellikle 17 Aralık Zirvesi ve 3 Ekim Çerçeve Belgesi şartlarıyla, Türkiye Sevr dayatmalarından daha ağır bir bölünme ve parçalanma sürecine girmiştir. Öyle ki "ucu açık müzakere süreci" adı altında hiç bir şey almadan, her şeyi vermek cehaleti sergilenmektedir. Maalesef bu süreç Türk devleti ve milletinin tasfiye sürecidir. 2- Yasal düzenlemeler yapılarak sembolik rakamlarla, vatan toprakları yabancılara satılmaktadır. Böylece vatanımızda gözü olan harici güçler, savaşla alamadıkları toprakları, kazanmakta güçlük çekmedikleri paralarla, kolayca elde etmektedirler. 3- Milli ve stratejik önemi olan ve kâr getiren kurumlarımız, (Telekom, Tüpraş v.s gibi) mülkiyetinin bile karşılığı olmayan, sembolik fiyatlarla satılmakta ve peşkeş çekilmektedir. Bu satışlar Türkiye'nin güvenliğini, tehlikeye düşürdüğü gibi, Milli Servetin elden çıkması anlamına gelmektedir. Bütün bu uygulamalara karşılık gelen ifade aslında pazarlama değil peşkeş çekmektir. Çünkü icraatlarına bakıldığında, pazarlama kelimesi hafif kalmaktadır. Buna rağmen bu ifade bile ma'şeri vicdan da ve hukuk önünde açıkça bir cürüm teşkil etmektedir. Şunu da ifade edelim ki, bu pazarlama ve peşkeş olayları, daha ziyade harici güçlerin telkiniyle olmaktadır ve elde edilen sembolik gelirler de "faiz-borç" sarmalıyla yutulmaktadır.Bu gidişin sonu milli iflastır. Üstelik bütün bunlar yapılırken, millet kandırılmakta, yapılanların tam tersi bir görüntü sergilenmeye çalışılmaktadır. Ama basiret sahibi milletimiz, er-geç yapılanları idrak edecek ve bu "oyunlara-oldu bittilere" son vererek, kabul etmeyecektir. İktidarı bir kez daha uyarıyoruz vatan mukaddestir, "pazarlanamaz".