




Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın aramızdan ayrılışının derin hüznünü yaşadığımız şu günlerde, O'nun Yeni Mesaj gazetesinde yayınlanan ilk yazılarını siz değerli okurlarımızla paylaşarak hep birlikte bu büyük insanı hatırlamaya devam edeceğiz.
İnternet arşivinde bile olmayan hocamızın bu kıymetli yazıları, tarihe düşülmüş bir belge ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen eskimeyen çok değerli bir hazinedir.
Kıymetli hocamızın aşağıda siz Yeni Mesaj okurları için sunduğumuz "Oruç ve sabır" adlı makalesi, 1 Ocak 1998 Perşembe günü gazetemizde çıkan ilk yazısı olma özelliğine sahip.
İlginçtir ki, bu yazının kaleme alındığı o günler, şu an içinde bulunduğumuz gibi bir Ramazan mevsimiydi. Ve yine ilginçtir ki, şu an onun yokluğundan kaynaklanan içimizdeki tarifi imkansız hüznümüze hitaben sabrı anlatmaktadır.
Şimdi sizi çok değerli Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Yeni Mesaj'da çıkan ilk makalesiyle baş başa bırakalım.
EYÜP KABİL
* * *
Oruç ve sabır / 1.1.1998

Bilindiği üzere içinde bulunduğumuz Ramazan ayında, kendisinde pek büyük sır ve hikmetler bulunan ve de Cenab-ı Hakk'ın karşılığını bizzat vereceğini kullarına vadettiği bir ibadet olan oruç ibadetini yerine getirmekteyiz.
Orucun faziletinin bu derece büyük olmasının belki de en önemli sebebi baştan sona kadar Allah rızası için sabır göstermeye dayalı bir ibadet olmasıdır. Peygamber Efendimiz "Oruç sabrın yarısıdır" buyuruyor. İnsan, yaradılışının en tabii istekleri olan yemekten, içmekten ve bir takım münasebetlerden sırf Allah'ın rızasını kazanmak için uzak durmaktadır ki, bu belli bir sabır gerektirecek haldir. Sabır, sırat-ı müstakim üzere, dosdoğru olan ilahi caddede yürüyebilmek için zaruret arz eden dayanma gücüdür.
İnsan bir imtihan sahnesi olan bu dünyada her çeşit nimeti ve makamı sabırla elde edebilir. Kul, Allah'ın emirlerini yerine getirmede, yasaklarından kaçmada belâ ve musibetlere dayanmakta sabır göstermek durumundadır.
Allah'ın emrettiği farzlardan olan oruç ibadeti de belli bir sabır göstermek suretiyle yerine getiriliyor. Yalnız oruç değil, namaz, hac, cihad vs. bütün ibadetlerin temelinde yine sabır yatmaktadır.
Kulun nefsinin haram olan arzu ve isteklerine karşı koyabilmesi de sabırla mümkündür. Nefsin istekleri Allah'ın haram sınırlarına uzandığı anda sabır devreye girer ve insan kendini murakabe etmeye başlar.
Belâ ve musibetlere karşı sabretmek ise mümin bir kul için Peygamberlik ahlâkından bir cüzdür. Yokluk, hastalık, sevilenlerin kaybedilmesi ya da nefse ağır gelen belâ ve musibet nevinden her ne olursa olsun, insanın sabırla karşı koyması Allah'ın en sevdiği ahlâki vasıflardandır. Nitekim şu ilahi beyanlar sabredenler için calib-i dikkattir:
"Muhakkak ki biz sabredenlerin mükâfatını yapmakta oldukları şeylerin en güzeli ile vereceğiz." (Nahl, 96)
"Sıkıntıda, hastalıkta ve muharebenin kızıştığı zamanlarda sabredip metanet gösterenler, onlar sadık olanlardır. Ve onlar takvaya erenlerin ta kendileridir." (Bakara, 177)
Sabır, Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz'in kendi hayatlarında en mükemmel şekilde ortaya koydukları bir vasıf ve aynı zamanda kendisiyle pek büyük makam ve mertebeler elde edilecek olan bir ahlâk yüceliğidir.
Kur'an-ı Kerim, sabır, şükür, tefekkür, muhasebe, merhamet, cömertlik, tevazu, muhabbetullah, rıza gibi üstün ahlâki vasıflarla donanmış bir kâmil insan modelini anlatmaktadır. Ahlâk-i hamide dediğimiz bu vasıfların içinde sabrın yeri pek müstesnadır. Zira Allah'ın Resûlü "Sabır imanın yarısıdır" buyurmaktadır.
Bu noktada karşımıza orucun, sabırla olan hassas münasebeti çıkmaktadır. Oruç sabrın, sabır da imanın yarısı olduğu gibi, başlı başına bir ibadet olarak imanın üçte birini teşkil etmektedir. İşte bizler dinimizde bu derece büyük öneme sahip bir ibadeti şu mübarek ayda yerine getirmekteyiz. Bu bakımdan bu günlerin kıymetini iyice bilmeye gayret etmeliyiz; nefsi kirlerimizden, benliğimizin kirli tortularından temizlendiğimiz şu günlerde Allah'ın rızasını kazanmak, güzel ahlâk sahibi olmak için duacı olmalıyız.
Cenab-ı Hakk bizi orucun sevabından en fazla istifade eden ve tecellilerine eren kullarından eylesin diyorum. (Prof. Dr. Haydar Baş / 1.1.1998)
İnternet arşivinde bile olmayan hocamızın bu kıymetli yazıları, tarihe düşülmüş bir belge ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen eskimeyen çok değerli bir hazinedir.
Kıymetli hocamızın aşağıda siz Yeni Mesaj okurları için sunduğumuz "Oruç ve sabır" adlı makalesi, 1 Ocak 1998 Perşembe günü gazetemizde çıkan ilk yazısı olma özelliğine sahip.
İlginçtir ki, bu yazının kaleme alındığı o günler, şu an içinde bulunduğumuz gibi bir Ramazan mevsimiydi. Ve yine ilginçtir ki, şu an onun yokluğundan kaynaklanan içimizdeki tarifi imkansız hüznümüze hitaben sabrı anlatmaktadır.
Şimdi sizi çok değerli Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Yeni Mesaj'da çıkan ilk makalesiyle baş başa bırakalım.
EYÜP KABİL
* * *
Oruç ve sabır / 1.1.1998

Bilindiği üzere içinde bulunduğumuz Ramazan ayında, kendisinde pek büyük sır ve hikmetler bulunan ve de Cenab-ı Hakk'ın karşılığını bizzat vereceğini kullarına vadettiği bir ibadet olan oruç ibadetini yerine getirmekteyiz.
Orucun faziletinin bu derece büyük olmasının belki de en önemli sebebi baştan sona kadar Allah rızası için sabır göstermeye dayalı bir ibadet olmasıdır. Peygamber Efendimiz "Oruç sabrın yarısıdır" buyuruyor. İnsan, yaradılışının en tabii istekleri olan yemekten, içmekten ve bir takım münasebetlerden sırf Allah'ın rızasını kazanmak için uzak durmaktadır ki, bu belli bir sabır gerektirecek haldir. Sabır, sırat-ı müstakim üzere, dosdoğru olan ilahi caddede yürüyebilmek için zaruret arz eden dayanma gücüdür.
İnsan bir imtihan sahnesi olan bu dünyada her çeşit nimeti ve makamı sabırla elde edebilir. Kul, Allah'ın emirlerini yerine getirmede, yasaklarından kaçmada belâ ve musibetlere dayanmakta sabır göstermek durumundadır.
Allah'ın emrettiği farzlardan olan oruç ibadeti de belli bir sabır göstermek suretiyle yerine getiriliyor. Yalnız oruç değil, namaz, hac, cihad vs. bütün ibadetlerin temelinde yine sabır yatmaktadır.
Kulun nefsinin haram olan arzu ve isteklerine karşı koyabilmesi de sabırla mümkündür. Nefsin istekleri Allah'ın haram sınırlarına uzandığı anda sabır devreye girer ve insan kendini murakabe etmeye başlar.
Belâ ve musibetlere karşı sabretmek ise mümin bir kul için Peygamberlik ahlâkından bir cüzdür. Yokluk, hastalık, sevilenlerin kaybedilmesi ya da nefse ağır gelen belâ ve musibet nevinden her ne olursa olsun, insanın sabırla karşı koyması Allah'ın en sevdiği ahlâki vasıflardandır. Nitekim şu ilahi beyanlar sabredenler için calib-i dikkattir:
"Muhakkak ki biz sabredenlerin mükâfatını yapmakta oldukları şeylerin en güzeli ile vereceğiz." (Nahl, 96)
"Sıkıntıda, hastalıkta ve muharebenin kızıştığı zamanlarda sabredip metanet gösterenler, onlar sadık olanlardır. Ve onlar takvaya erenlerin ta kendileridir." (Bakara, 177)
Sabır, Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz'in kendi hayatlarında en mükemmel şekilde ortaya koydukları bir vasıf ve aynı zamanda kendisiyle pek büyük makam ve mertebeler elde edilecek olan bir ahlâk yüceliğidir.
Kur'an-ı Kerim, sabır, şükür, tefekkür, muhasebe, merhamet, cömertlik, tevazu, muhabbetullah, rıza gibi üstün ahlâki vasıflarla donanmış bir kâmil insan modelini anlatmaktadır. Ahlâk-i hamide dediğimiz bu vasıfların içinde sabrın yeri pek müstesnadır. Zira Allah'ın Resûlü "Sabır imanın yarısıdır" buyurmaktadır.
Bu noktada karşımıza orucun, sabırla olan hassas münasebeti çıkmaktadır. Oruç sabrın, sabır da imanın yarısı olduğu gibi, başlı başına bir ibadet olarak imanın üçte birini teşkil etmektedir. İşte bizler dinimizde bu derece büyük öneme sahip bir ibadeti şu mübarek ayda yerine getirmekteyiz. Bu bakımdan bu günlerin kıymetini iyice bilmeye gayret etmeliyiz; nefsi kirlerimizden, benliğimizin kirli tortularından temizlendiğimiz şu günlerde Allah'ın rızasını kazanmak, güzel ahlâk sahibi olmak için duacı olmalıyız.
Cenab-ı Hakk bizi orucun sevabından en fazla istifade eden ve tecellilerine eren kullarından eylesin diyorum. (Prof. Dr. Haydar Baş / 1.1.1998)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.