Propaganda çağımızın vazgeçilmez silahıdır. Propaganda yoluyla kitlelere kabul ettirilmek istenilen fikirler, doğru da olabilir, yanlış da. Çünkü propaganda bir tepliğ değildir. Onun için propagandaya karşı yine propaganda ile karşı koymak şarttır. Propagandanın tesirinden korunmak için propaganda araçlarını boykot etmek geçerli bir yol değildir. Bu şekilde bir savunma ile sonuç alınmaz, bu güne kadar alan da olmamıştır. Esasen propaganda bir savaştır. Bu savaşta çok değişik teknikler, uzmanlar ve ajanlar kulllanılmaktadır.
Propaganda savaşında en büyük rolü "etki ajanları" veyahut "nüfuz casusları" oynamaktadır. Bu kişiler kimlerden oluşur, nasıl çalışırlar? Dilerseniz bu soruların cevabını gazetemizin köşe yazarlarından Muharrem Bayraktar'ın 19 Şubat'taki "Yabancı Vakıflar ve Ulusal Güvenlik" başlıklı makalesinden bazı alıntılarla verelim. Muharrem Bayraktar, söz konusu yazısında bir rapora yer veriyor. Raporda geçen tesbitler aynen şöyle: "Türkiye'de en etkili Avrupalı NGO' (sivil toplum örgütü) lar arasında özellikle Almanların başı çektikleri ve bunların tamamen Alman istihbarat servisi BND'nin kontrolünde çalışan, tüm masrafları Federal Bütçe'den karşılanan "taşeron" NGO'lar oldukları belgelerle ortaya konulmuştur". Rapor şöyle devam ediyor: "... Yerel yönetimlerde, üniversitelerde, sendikalarda, kamu kurum ve kuruluşlarında kısacası stratejik öneme sahip birimlerde "etki ajanı" ve "Alman sempatizanı" yetiştiren, Türkiye'de Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin tüm değerlerine karşı olan, ulus devletin parçalanmasını isteyen, tüm rejim karşıtlarına lojistik destek veren bu vakıflar faaliyetlerini, Türk yasaları izin vermediğinden dolayı Türkiye'deki sivil toplum örgütleri ile işbirliği yaparak kamufle etmeye çalışmaktadırlar".
Bu vakıflar, daha doğrusu Alman istihbaratın şubeleri Türkiye'de "etki ajanları" vasıtasıyla dünyada en değerli maden olan altının işletilmesini dahi engellemeyi başarmışlardır. Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İrfan Bayraktar bu konuda şöyle der: "AB ülkelerinden altın cevherine sahip olup da işletmeyen hiçbir ülke yoktur. Bu ülkeler kendi cevherlerini siyanürleme yöntemiyle üretmektedirler. Türkiye gibi ciddi bir altın potansiyeline sahip ülkenin altın üretmesini neden istemezler? Bir ölçüde arz talep konumuna göre altın fiyatları düşecek, kârları azalacaktır. Öte yandan Almanya gibi aşırı altın stokuna sahip bir ülke de altın fiyatlarının düşmemesi için elinden geleni yapacaktır"
Nitekim yaptı da. Bileni de, bilmeyeni de altın madenlerinin işletmesine karşı çıkardı. Halkı sokaklara dökmeye, çeşitli protestolar yapmaya muvaffak oldu. Halbuki siyanürleme yöntemiyle altın işletilmesi ilk defa Türkiye'de uygulanmıyordu. Mesela ABD, milli parklarından biri olan Black Hills'te siyanürleme yöntemiyle altın üretmektedir. Aynı şekilde Avrupa ülkelerinin hepsi bu yolla altın üretiyor. TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Tevfik Güyagüler diyor ki; "Altın aramacılığında siyanür kullanımı diye birşey yoktur. Siyanür, altın aramak için değil, üretmek için kullanılır. İTÜ Maden Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Suna Atak da, "üniversite camiası olarak siyanürle altın üretimine karşı çıkılmasına bir anlam verebilmiş değiliz.". diyor.
İşte böyle. Bilim adamları ve milli güçler ne söylerse söylesin, her alanda sürdürülen yıkıcı propagandalar ve etki ajanlarının çalışmaları hedefine ulaşıyor. O halde çözüm, yıkıcı propagandaları yıkmakta, etki ajanlarını etkisiz kılmaktadır. Bu zannedildiği kadar zor bir iş değildir. Bunun yolu eğitimden geçer. Buchner'in dediği gibi, "vatan savunmasının en emin ve ucuz yolu eğitimdir". Şöyle de söyleyebiliriz: "Milli değerlerimizi ne oranda korursak, o oranda bütün şer odakların şerrinden emin olabiliriz.
Propaganda savaşında en büyük rolü "etki ajanları" veyahut "nüfuz casusları" oynamaktadır. Bu kişiler kimlerden oluşur, nasıl çalışırlar? Dilerseniz bu soruların cevabını gazetemizin köşe yazarlarından Muharrem Bayraktar'ın 19 Şubat'taki "Yabancı Vakıflar ve Ulusal Güvenlik" başlıklı makalesinden bazı alıntılarla verelim. Muharrem Bayraktar, söz konusu yazısında bir rapora yer veriyor. Raporda geçen tesbitler aynen şöyle: "Türkiye'de en etkili Avrupalı NGO' (sivil toplum örgütü) lar arasında özellikle Almanların başı çektikleri ve bunların tamamen Alman istihbarat servisi BND'nin kontrolünde çalışan, tüm masrafları Federal Bütçe'den karşılanan "taşeron" NGO'lar oldukları belgelerle ortaya konulmuştur". Rapor şöyle devam ediyor: "... Yerel yönetimlerde, üniversitelerde, sendikalarda, kamu kurum ve kuruluşlarında kısacası stratejik öneme sahip birimlerde "etki ajanı" ve "Alman sempatizanı" yetiştiren, Türkiye'de Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin tüm değerlerine karşı olan, ulus devletin parçalanmasını isteyen, tüm rejim karşıtlarına lojistik destek veren bu vakıflar faaliyetlerini, Türk yasaları izin vermediğinden dolayı Türkiye'deki sivil toplum örgütleri ile işbirliği yaparak kamufle etmeye çalışmaktadırlar".
Bu vakıflar, daha doğrusu Alman istihbaratın şubeleri Türkiye'de "etki ajanları" vasıtasıyla dünyada en değerli maden olan altının işletilmesini dahi engellemeyi başarmışlardır. Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İrfan Bayraktar bu konuda şöyle der: "AB ülkelerinden altın cevherine sahip olup da işletmeyen hiçbir ülke yoktur. Bu ülkeler kendi cevherlerini siyanürleme yöntemiyle üretmektedirler. Türkiye gibi ciddi bir altın potansiyeline sahip ülkenin altın üretmesini neden istemezler? Bir ölçüde arz talep konumuna göre altın fiyatları düşecek, kârları azalacaktır. Öte yandan Almanya gibi aşırı altın stokuna sahip bir ülke de altın fiyatlarının düşmemesi için elinden geleni yapacaktır"
Nitekim yaptı da. Bileni de, bilmeyeni de altın madenlerinin işletmesine karşı çıkardı. Halkı sokaklara dökmeye, çeşitli protestolar yapmaya muvaffak oldu. Halbuki siyanürleme yöntemiyle altın işletilmesi ilk defa Türkiye'de uygulanmıyordu. Mesela ABD, milli parklarından biri olan Black Hills'te siyanürleme yöntemiyle altın üretmektedir. Aynı şekilde Avrupa ülkelerinin hepsi bu yolla altın üretiyor. TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Tevfik Güyagüler diyor ki; "Altın aramacılığında siyanür kullanımı diye birşey yoktur. Siyanür, altın aramak için değil, üretmek için kullanılır. İTÜ Maden Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Suna Atak da, "üniversite camiası olarak siyanürle altın üretimine karşı çıkılmasına bir anlam verebilmiş değiliz.". diyor.
İşte böyle. Bilim adamları ve milli güçler ne söylerse söylesin, her alanda sürdürülen yıkıcı propagandalar ve etki ajanlarının çalışmaları hedefine ulaşıyor. O halde çözüm, yıkıcı propagandaları yıkmakta, etki ajanlarını etkisiz kılmaktadır. Bu zannedildiği kadar zor bir iş değildir. Bunun yolu eğitimden geçer. Buchner'in dediği gibi, "vatan savunmasının en emin ve ucuz yolu eğitimdir". Şöyle de söyleyebiliriz: "Milli değerlerimizi ne oranda korursak, o oranda bütün şer odakların şerrinden emin olabiliriz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018