Resûlullah (s.a.v) âlemlere rahmettir
Prof. Dr. Haydar Baş, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin üstünlüğünü şöyle anlatıyor:
"Tarih boyunca insanlığın huzur ve mutluluğunu temin için pek çok iddia sahibi ortaya çıkmış, değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bunlardan bazıları, insanın sadece maddî yönüne, bazıları da sırf mânâ yönüne hitap etmek sûretiyle insanları saadete eriştirmeye çalışmışlar, ancak başarılı olamamışlardır. Filozoflar, yazarlar, değişik fikir ekollerinin sahipleri, çeşitli ideologlar, birtakım din kurucuları, bu iddia sahiplerinden bazılarıdır.
Bütün bu tek yönlü çabalar, kâinatın küçük bir maketi diyebileceğimiz insanı, elbette mutluluğa kavuşturamamıştır ve kavuşturamaz. İnsana aradığını verebilecek olan deva, ancak Allah'ın İlahî bir nizamla gönderdiği Hz. Muhammed (a.s.) ve O'nun getirdiği kural ve kaidelerdir.
Çünkü Resûlullah (s.a.v.), insanın hem madde, hem de mânâ yönüyle hitap etmek sûretiyle onu tam bir doyuma kavuşturmuştur. Bir başka deyişle Peygamberimiz, insanın hem melekî yönünü, hem de beşerî yönünü ele alarak insanı kemâl mertebesine ulaştırmıştır. Bu bakımdan, O'nun hayatının örnek alınması, insanlar için yegâne saadet ve kurtuluş yoludur.
Eğer insanlık, buhran ve bunalımlardan kurtulmak istiyorsa, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'i, getirdiği İslam'ı uygulayıcı olarak, yani risalet yönü ile tam mânâsıyla bilmesi ve yaşayışında O'nu taklit edip, rehber edinmesi zaruridir. Bunu zaruri kılan sebepleri hülasa etmek gerekirse; diyebiliriz ki:
1- Tarihe mâlolmuş hiçbir insan yoktur ki; Peygamberimiz kadar açık ve seçik olarak hayatı bilinsin ve de tarihî belgelerle sabit olsun. Sadece Peygamberimizdir ki hayatının her safhası en ince ayrıntılarına kadar insanların önüne serilmiştir.
2- Tarihin hangi döneminde olursa olsun, tez sahibi insanlar temsil ettikleri davayı yaşayışlarıyla tam olarak hayatlarına yansıtamamışlardır. Peygamberimiz ise tebliğ ve tebşir ettiği İslam'ın, en küçük ayrıntısından en büyük meselesine kadar uygulayıcısı olmuştur. "Yapınız" diye emrettiklerini kesinlikle önce bizatihi kendi nefsinde uygulamış, "Yapmayınız" diye yasakladıklarını da, hiçbir şekilde yapmamıştır. Bu bakımdan Peygamberimiz, "canlı Kur'an"dır. Yani mücerret hakikatler, O'nda müşahhas hâle gelmiştir. Nitekim bu mânâya işaretle Cenab-ı Hak; "O, hevâdan konuşmaz. Söylediği şey, kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir" diye buyurmaktadır. Bu sebeple O'nun sözleri mutlak hükümdür. İnkârı ise mutlak küfürdür. Ve O, kemâli ile mutluk insan-ı kâmildir. Başka bir tabirle, mutlak insan-ı kâmilden murad, Hz. Fahri Âlem Efendimiz'dir.
3- O'nun Risaleti, diğer peygamberlerinki gibi belli bir kabileye veya millete müteveccih olmayıp, Kıyamet'e kadar gelecek insanların tümünü şâmil bir risalettir. O bakımdan, dünyanın neresinde olursa olsun, O'nu duyanlar, koşup gelmişler ve bu İlahî daveti kabul etmişlerdir. Habeş'ten bir Bilal, İran'dan Selman-ı Farisî, kendi kavmine mensup bulunanlar ve hatta cinler O'nun davetine koşup gelmiştir. Farklı coğrafyalardan, ayrı ayrı renk ve ırktan, değişik dilleri konuşan insanların İslam'a fevc fevc akın etmeleri, O'nun bütün âleme geldiğini, bir başka ifade ile, mesajının evrensel olduğunu ifade eder. Bu yönüyle O, Rahmeten li'l-Âlemin'dir.
Hülasa edersek, vasıflarını saymakla bitiremeyeceğimiz bu yüce insanın hayatının her zamankinden daha ziyade bilinmesi ve de tatbikata geçirilmesi lazımdır. Sadece milletimizin değil, bütün insanlığın içinde bulunduğu buhranlardan kurtulmasının tek yolu, Peygamberimiz Hz. Muhammed'i, hayatın her safhasına hâkim kılabilmesinden geçer."