Son günlerde Meteoroloji yetkilileri tüm yurtta olumsuz hava koşullarına bağlı olarak kar yağışı ve don riskine karşı uyarılarını peş peşe yaptığı günlerden bir gündü benim yaşadığım.
İç Anadolu'nun serhat şehri Eskişehir de bu olumsuz hava koşullarından nasibini almış ve kar yağışı ayazı beraberinde getirmişti. Hava sıcaklığı hissedilir derecede düşüktü kentte.
Ayazın günün ilk saatlerinde deyim yerindeyse "iliklerimize kadar işlediği" Perşembe günü işyerine gitmek üzere sabahın erken saatlerinde ayrıldım evden.
Atatürk Bulvarı girişindeki trafik ışıklarında biraz bekledikten sonra yeşil rengi görünce karşı yöne geçmek üzere yanımdaki yayalarla birlikte hızlıca yürümeye başladık.
Yolun orta yerine geldiğimde bir de ne göreyim refüjde bordürler üzerinde kucağında birkaç aylık bebeği ile birlikte o soğuk ve ayazda karlar üzerinde oturmuş bir bayan bekliyor.
Battaniyeye sarılı bebeğini kucağında uyuması için soğuk havaya direnebildiği kadar direnip sallayarak ara sıra da yüzünü açarak kontrol ettiğini görünce dondum kaldım yolun orta yerinde.
Zihnimden bir anda bizim çocuklar kaloriferli evlerde sıcak yatağında uyurken cümleleri beynimden akıp geçerken yanımdaki yayaların yolun karşısına geçtiğini birkaç saniye sonra fark edebildim.
Suriyeli olduğunu daha sonra anladığım annenin ve kucağındaki yavrusunun dramı sizin anlayacağınız içimi sızlattı dostlarım. Allah kimseyi vatansız bırakmasın dedim kendi kendime...
Son yıllarda caddeleri ve sokakları kendine yuva edinen Suriyeli vatandaşlarımızın içimizi yakan bu dramı karşısında sizi bilmem ama ben sözün bittiği yerdeyim. Daha ne kadar bu acı ve gözyaşı devam edecek kimse bilmiyor.
Okyanuslarda balık ölümlerini araştırıp buna çareler bulmaya çalışan batı dünyasının Aylin bebek olayında bile duyarsız kaldığını hep birlikte gördük.
Kalır tabi, bugüne kadar İslam dünyası için kılını kıpırdatmayan iki yüzlü batı dünyası, Ortadoğu coğrafyasını kan gölüne çevirmedi mi?
Irak, Afganistan, Pakistan Fas, Libya, Tunus da böyle değil mi? Her gün binlerce insan can veriyor. Ne ocaklar sönüyor ve ne hayaller suya düşüyor. İslam dünyası adeta bir soykırıma tâbi tutuluyor desek abartmış olmayız.
Soğuk kış günü sokaklarda el açıp kazanacakları üç beş kuruş ile hayata tutunmaya çalışan Suriyeli vatandaşlar hakkında ne söylenebilir ki.
Evini vatanını kaybetmiş sabahın erken vaktinde belki de kucağındaki yavrusuna süt alabilmek için çareler arıyor.
Yaşadığımız kentlerde, yakın çevremizde giyimlerinden, konuşmalarından hemen fark ettiğimiz yeni komşularımız bunlar. Önceden uzak sınır komşumuz olan bu insanlar şimdi yanı başımızdalar.
Kentimize gelip yaşamımıza katılan Suriyelileri mahalle aralarında, caddelerde, iş yerlerinde, parklarda, alışveriş merkezlerinde, otobüste, tramvayda görmek mümkün.
Yaklaşık iki milyondan fazla Suriyeli artık ülkemizde, 81 ile dağılmış hayatta kalma mücadelesi vermeye çalışıyorlar.
Onlar, bir ateş deryasının içinden malını, mülkünü geçmişini, eşini dostunu bırakan, evlerini terk eden, kendileri ve çocukları için güvenli bir hayat arayan komşularımız.
"Arap Baharı" denilen Büyük Ortadoğu Projesinin bir sonucu yaşananlar. Asya'yı ve Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren küresel güçlerin bu topraklar üzerinde oynanan kirli oyunun kurbanları gördüğümüz anneler ve çocukları.
Suriye'de savaşanlar sadece o coğrafyanın yerli insanlarından oluşmuyor. Küresel güçlerin Irak'ta yapılanın bugün Suriye'de de yapılmak istendiği ancak evdeki hesabın çarşıya uymadığını zaman geçtikçe anladılar. İnsanlar zorla ve can korkusuyla göçe zorlandılar.
Göçlerin birinci nedeni çatışmalar doğal olarak. Esad yanlısı olanlar da, karşı olanlar da "daha güvenli bölge arayışı"na girdiler. Sınır bölgelerinden iç bölgelere ulaşabilme zorluğu, sınırdan çıkmanın kolay olması da göçlerin bir başka nedeni oldu. Netice olarak, emperyalizm destekli bu kirli savaşın beşinci yılında olması ve milyonlarca insanın bu dramı ıstırap ve acı ve gözyaşı içinde yaşaması gerçeği.
Bizlerin de bu dram karşısında yapacağımız yardımın sınırlı olması ve çok fazla bir şey yapamamanın derin üzüntüsü içerisinde seyircisi olduğumuz bu hazin tiyatronun karşısında gündelik hayata devam ediyoruz.
Rabbim böyle bir akıbetten bizi ve ülkemizi
korusun...
İç Anadolu'nun serhat şehri Eskişehir de bu olumsuz hava koşullarından nasibini almış ve kar yağışı ayazı beraberinde getirmişti. Hava sıcaklığı hissedilir derecede düşüktü kentte.
Ayazın günün ilk saatlerinde deyim yerindeyse "iliklerimize kadar işlediği" Perşembe günü işyerine gitmek üzere sabahın erken saatlerinde ayrıldım evden.
Atatürk Bulvarı girişindeki trafik ışıklarında biraz bekledikten sonra yeşil rengi görünce karşı yöne geçmek üzere yanımdaki yayalarla birlikte hızlıca yürümeye başladık.
Yolun orta yerine geldiğimde bir de ne göreyim refüjde bordürler üzerinde kucağında birkaç aylık bebeği ile birlikte o soğuk ve ayazda karlar üzerinde oturmuş bir bayan bekliyor.
Battaniyeye sarılı bebeğini kucağında uyuması için soğuk havaya direnebildiği kadar direnip sallayarak ara sıra da yüzünü açarak kontrol ettiğini görünce dondum kaldım yolun orta yerinde.
Zihnimden bir anda bizim çocuklar kaloriferli evlerde sıcak yatağında uyurken cümleleri beynimden akıp geçerken yanımdaki yayaların yolun karşısına geçtiğini birkaç saniye sonra fark edebildim.
Suriyeli olduğunu daha sonra anladığım annenin ve kucağındaki yavrusunun dramı sizin anlayacağınız içimi sızlattı dostlarım. Allah kimseyi vatansız bırakmasın dedim kendi kendime...
Son yıllarda caddeleri ve sokakları kendine yuva edinen Suriyeli vatandaşlarımızın içimizi yakan bu dramı karşısında sizi bilmem ama ben sözün bittiği yerdeyim. Daha ne kadar bu acı ve gözyaşı devam edecek kimse bilmiyor.
Okyanuslarda balık ölümlerini araştırıp buna çareler bulmaya çalışan batı dünyasının Aylin bebek olayında bile duyarsız kaldığını hep birlikte gördük.
Kalır tabi, bugüne kadar İslam dünyası için kılını kıpırdatmayan iki yüzlü batı dünyası, Ortadoğu coğrafyasını kan gölüne çevirmedi mi?
Irak, Afganistan, Pakistan Fas, Libya, Tunus da böyle değil mi? Her gün binlerce insan can veriyor. Ne ocaklar sönüyor ve ne hayaller suya düşüyor. İslam dünyası adeta bir soykırıma tâbi tutuluyor desek abartmış olmayız.
Soğuk kış günü sokaklarda el açıp kazanacakları üç beş kuruş ile hayata tutunmaya çalışan Suriyeli vatandaşlar hakkında ne söylenebilir ki.
Evini vatanını kaybetmiş sabahın erken vaktinde belki de kucağındaki yavrusuna süt alabilmek için çareler arıyor.
Yaşadığımız kentlerde, yakın çevremizde giyimlerinden, konuşmalarından hemen fark ettiğimiz yeni komşularımız bunlar. Önceden uzak sınır komşumuz olan bu insanlar şimdi yanı başımızdalar.
Kentimize gelip yaşamımıza katılan Suriyelileri mahalle aralarında, caddelerde, iş yerlerinde, parklarda, alışveriş merkezlerinde, otobüste, tramvayda görmek mümkün.
Yaklaşık iki milyondan fazla Suriyeli artık ülkemizde, 81 ile dağılmış hayatta kalma mücadelesi vermeye çalışıyorlar.
Onlar, bir ateş deryasının içinden malını, mülkünü geçmişini, eşini dostunu bırakan, evlerini terk eden, kendileri ve çocukları için güvenli bir hayat arayan komşularımız.
"Arap Baharı" denilen Büyük Ortadoğu Projesinin bir sonucu yaşananlar. Asya'yı ve Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren küresel güçlerin bu topraklar üzerinde oynanan kirli oyunun kurbanları gördüğümüz anneler ve çocukları.
Suriye'de savaşanlar sadece o coğrafyanın yerli insanlarından oluşmuyor. Küresel güçlerin Irak'ta yapılanın bugün Suriye'de de yapılmak istendiği ancak evdeki hesabın çarşıya uymadığını zaman geçtikçe anladılar. İnsanlar zorla ve can korkusuyla göçe zorlandılar.
Göçlerin birinci nedeni çatışmalar doğal olarak. Esad yanlısı olanlar da, karşı olanlar da "daha güvenli bölge arayışı"na girdiler. Sınır bölgelerinden iç bölgelere ulaşabilme zorluğu, sınırdan çıkmanın kolay olması da göçlerin bir başka nedeni oldu. Netice olarak, emperyalizm destekli bu kirli savaşın beşinci yılında olması ve milyonlarca insanın bu dramı ıstırap ve acı ve gözyaşı içinde yaşaması gerçeği.
Bizlerin de bu dram karşısında yapacağımız yardımın sınırlı olması ve çok fazla bir şey yapamamanın derin üzüntüsü içerisinde seyircisi olduğumuz bu hazin tiyatronun karşısında gündelik hayata devam ediyoruz.
Rabbim böyle bir akıbetten bizi ve ülkemizi
korusun...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Turhan / diğer yazıları
- Neden dedeler parklarda oturur bilir misiniz? / 02.04.2024
- Bir anketin düşündürdükleri / 26.03.2024
- Ramazanın getirdiği bir demet güzellikler / 12.03.2024
- 106. yıl sonra Eskişehir’de… / 27.02.2024
- Emekliler kervanının yeni üyesi / 20.02.2024
- Perşembe akşamı izlenimlerim! / 13.02.2024
- Yerel seçimler üzerine / 07.02.2024
- Bu bizim insanlık namına görevimiz! / 30.01.2024
- Bir nefes sıhhat / 23.01.2024
- Üç cilt çıkan kitaplarımın öyküsü / 16.01.2024
- Bir anketin düşündürdükleri / 26.03.2024
- Ramazanın getirdiği bir demet güzellikler / 12.03.2024
- 106. yıl sonra Eskişehir’de… / 27.02.2024
- Emekliler kervanının yeni üyesi / 20.02.2024
- Perşembe akşamı izlenimlerim! / 13.02.2024
- Yerel seçimler üzerine / 07.02.2024
- Bu bizim insanlık namına görevimiz! / 30.01.2024
- Bir nefes sıhhat / 23.01.2024
- Üç cilt çıkan kitaplarımın öyküsü / 16.01.2024