Rakıdan sucuğa, kağıt paradan CD'ye geniş bir yelpazede günlük hayatımıza giren sahtelikler sosyal yaşantımızın ne boyutta ve kimlerce kontrol edilmekte olduğunu gösterdi bize.
Koloyını yapmak, kolaycılığa kaçmak, insan sağlığı ile oynamak, insanları insan yerine koymamak , ne din bilmek ne iman...
Yozlaşmış insanların oluşturduğu yoz bir toplum ya da yoz insanların yozlaştırdığı bir toplum.
Toplumu oluşturan insanların karakteri toplumsal olayların seyrini de belirler.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlar Türk insanını daha da vahim bir duruma sürüklemiş görünüyor.
Gerek milli gerek dini duyguları zayıflayan bir toplum da herşeyi yapabilir.
Ne insanları tek başına suçlayabilirsiniz ne de suçlu insanlardan ötürü bir toplumu karalayabilir.
Oturup düşünülmesi gereken şey; insanımızın neden bu yola başvurduğu ve onu bu yola iten nedenler neler?
En az Irak sorunu kadar, Ukrayna ve Kırgız devrimi kadar, En az Avrupa Birliği tarihi kadar, ABD ilişkileri kadar önemli bir sorun bu.
Dış politikada güçlü ve sözügeçen bir ülke olmak için öncelikli olarak iç politikada sağlam bir duruşunuzun ve sağlam bir toplumumuzun olması gerek.
Sadece rakı ya da sucuk ya da başka bir gıdada sahtekarlık değil olay, olay bir milletin özüne çirkinliğin, üçkağıtçılığın bulaşmış olması.
İnsanlarımızın nasıl bu noktaya geldikleri sorgulanırken başta bizler de kendi muhasebemizi yapmak durumundayız.
Biz birey olarak bu tarz olaylar karşısında ne tepki veriyoruz ve kendi çapımızda ne tür önlemler alıyoruz.
Ve bu tepkinin boyutu yeterli mi?
Yasadışı örgüt terörü ile birlikte trafik terörü ve kapkaç terörü ile uğraşmak durumunda kalan Türkiye'de terörist ruhlu insanların diğer insanların ölümüne neden olması bireysel tepkiyle geçiştirilemez tabi.
Sahtekarların hayatımıza birebir müdahale etmeye başladığı dönemde mevcut hükümetlerin daha ağır müeyyidelerle hasta ruhluları cezalandırması gerek mez mi?
İnsanların hayatları ile oynamak bu derece ucuz olabilir mi?
Bu ister rakı olsun isten et ister ekmek.
Müzik yapanların müziğini çalmak, ekmek üretenlerin ekmeği ile oynamak, su içenlerin boğazında bırakmak...
Sahteliklerin ve sahtekarların cirit attığı bir dünyada sahte hayat sürmek kadar acı birşey olmasa gerek.
Etkili ve yetkililerin daha kontrollü yaklaşmaları gerekirken bizlerin daha samimi ve olaylara daha duyarlı olmamız lazım.
Güzel toplumumuzu güzelliklerle, güzel insanlarla yazmak varken; çirkinlikler arasında çirkin insanlardan bahsetmek zor bir durum.
Ölen de bizden öldüren de.
Yaşamı ucuzlatanlara dikkat edin.
Koloyını yapmak, kolaycılığa kaçmak, insan sağlığı ile oynamak, insanları insan yerine koymamak , ne din bilmek ne iman...
Yozlaşmış insanların oluşturduğu yoz bir toplum ya da yoz insanların yozlaştırdığı bir toplum.
Toplumu oluşturan insanların karakteri toplumsal olayların seyrini de belirler.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlar Türk insanını daha da vahim bir duruma sürüklemiş görünüyor.
Gerek milli gerek dini duyguları zayıflayan bir toplum da herşeyi yapabilir.
Ne insanları tek başına suçlayabilirsiniz ne de suçlu insanlardan ötürü bir toplumu karalayabilir.
Oturup düşünülmesi gereken şey; insanımızın neden bu yola başvurduğu ve onu bu yola iten nedenler neler?
En az Irak sorunu kadar, Ukrayna ve Kırgız devrimi kadar, En az Avrupa Birliği tarihi kadar, ABD ilişkileri kadar önemli bir sorun bu.
Dış politikada güçlü ve sözügeçen bir ülke olmak için öncelikli olarak iç politikada sağlam bir duruşunuzun ve sağlam bir toplumumuzun olması gerek.
Sadece rakı ya da sucuk ya da başka bir gıdada sahtekarlık değil olay, olay bir milletin özüne çirkinliğin, üçkağıtçılığın bulaşmış olması.
İnsanlarımızın nasıl bu noktaya geldikleri sorgulanırken başta bizler de kendi muhasebemizi yapmak durumundayız.
Biz birey olarak bu tarz olaylar karşısında ne tepki veriyoruz ve kendi çapımızda ne tür önlemler alıyoruz.
Ve bu tepkinin boyutu yeterli mi?
Yasadışı örgüt terörü ile birlikte trafik terörü ve kapkaç terörü ile uğraşmak durumunda kalan Türkiye'de terörist ruhlu insanların diğer insanların ölümüne neden olması bireysel tepkiyle geçiştirilemez tabi.
Sahtekarların hayatımıza birebir müdahale etmeye başladığı dönemde mevcut hükümetlerin daha ağır müeyyidelerle hasta ruhluları cezalandırması gerek mez mi?
İnsanların hayatları ile oynamak bu derece ucuz olabilir mi?
Bu ister rakı olsun isten et ister ekmek.
Müzik yapanların müziğini çalmak, ekmek üretenlerin ekmeği ile oynamak, su içenlerin boğazında bırakmak...
Sahteliklerin ve sahtekarların cirit attığı bir dünyada sahte hayat sürmek kadar acı birşey olmasa gerek.
Etkili ve yetkililerin daha kontrollü yaklaşmaları gerekirken bizlerin daha samimi ve olaylara daha duyarlı olmamız lazım.
Güzel toplumumuzu güzelliklerle, güzel insanlarla yazmak varken; çirkinlikler arasında çirkin insanlardan bahsetmek zor bir durum.
Ölen de bizden öldüren de.
Yaşamı ucuzlatanlara dikkat edin.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005