"Arif-i billah/Allah'ı bilmek" kadar kullukta büyük bir gaye yoktur. Allah'ı bilmek. "Ben insanları ve cinleri ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat, 51/56). Ariflerin bir çoğu, ayette geçen, "liya'budûn/ibadet etmek için" kelimesini, "Allah'ı tanımak, bilmek" olarak anlarlar. Ben de şimdi ikisini birleştiriyorum. Yani ariflerin dediği ile alimlerin dediğini.Nasıl? Şöyle ki, itaatle, ibadetle Allah, kulunun kalbine tecelli eder. İbadet ediyorsun. Namaz kılıyorsun. Bilesin ki Allah, kalbine tecelli ediyor. Başka; "Beni zikret ben de seni zikredeyim." (Bakara sûresi, ayet: 2/152) buyuruyor.Peki ibadetle arif olmak nasıl bir arada oluyor?Sen, Allah'a, itaatle, ibadetle yaklaştıkça, O'nun ismini andıkça, O'na yöneldikçe kalb kapıların açılıyor. Kalbin O'na doğru yöneliyor. Allah da O'na yöneldiğin için sana nurani tecellilerle tecelli ediyor. Ve o tecellilerden O'nu tanıyorsun. "Beni zikret Ben de seni zikredeyim." Allah'ı görmek istiyor musun? "Evet istiyorum!". Öyleyse Allah'ı bu şekilde severek zikretmeye çalış, vallahi ve billahi O'nu mutlaka tanır ve bilirsin. Allah'ın seni zikretmesi, O'nu tanımandır. Onun için kulluktaki "arif-i billah" olma, yani Allah'ı tanıma ne ile mümkün oluyor? İbadetle. Daha ne ile oluyor? Nehiy/yasak, haram, mekruh vs. diye çizdiği bir sınır var Allah'ın. -Madem ki sen imtihan için varsın, kulluktaki nükte de imtihan sırrıdır. İmtihan için varsın. Herşey helal oldu mu, o zaman ne anlaşıldı kulluğundan? Bir sınırın olması lazım. Bir çizgiyi koruman lazım. İradene, nefsine hakim olman lazım- Burada işte o nehiy/yasak sınırı başlıyor. Kendini o yasaklardan kolladın mı, korudun mu, hiç merak etme, Allah'ın sevip seçtiği, nebileri, velileri, şühedası, uleması ile haşrettiği bir kul namzetisin. Allah bize o makamı nasip etsin!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.