Ben burada insanın yapısına biraz değinmek istiyorum. İnsanın iç tabiatını devamlı surette bazı duygular istila etmiştir. Daha doğrusu insan o duygulardan vücut bulmuştur. Merhamet, sevgi, af, şefkat vs. İnsanda bunlar olduğu gibi, bu duyguların zıdd-ı kamili olan, kıskançlık, gurur, insanın kendisini büyük görmesi, başkasını hiçe sayması, iftira etmesi, dedikodu yapması; bunlar da ahlakın bir başka yönüdür. Güzel yönleri olduğu gibi bu saydığımız kötü yönleri de vardır insanın. İnsanın nefsi bir bütünün kendisidir. Yani siz iyi duyguları alıp da kötüleri atmaya kalksanız veya kötüleri alsanız iyileri atmaya kalksanız böyle bir varlığı vücuda getirmeniz biraz zordur. Onun için bir insan çok mükemmel bir varlık olmaya da namzettir. Bunun aksi olan bir varlık olmaya da namzettir. Yani onun iç tabiatındaki bu eğilimi aslında ıslah etmek, onu bir noktaya taşımak lazımdır. Siz, insandaki o kıskançlık duygusunu zararsız hale getirmedikten veya hayra tebdil etmedikten sonra, ondaki gücü, kuvveti, gazabı ıslah edip, onu terbiye etmedikten sonra, ne olur? Gazap, insanlar üzerinde zulüm şeklinde tecelli eder, o kişi zulmeder. Kıskançlığı, haseti vs. artar. Dolayısıyla o insanı, sevgiyi çok benimsemesine rağmen sevgi mahsulü bir varlık olarak elde tutamazsınız. Sevginin, merhametin, affın kaynağı dinimiz İslam'dır dedik. Zaten Peygamber Efendimiz'in (sav) asıl adı "Rahmet Peygamberi"dir. Hatırlarsanız bendeniz Resululah'a ait, onun hayatını izah eden eserimize de "Rahmeten Li'l Alemin" adını koydum. O benim tespitim değil. Allah'ın Peygamberini tanıtmasıdır. Ayet-i kerimede, "Muhammedim seni ancak alemlere rahmet olasın diye gönderdim." (Enbiya; 21/107) buyuruluyor. Yani merhamet senin vasıtanla şu insanlık alemine yayılsın istedim. Olay budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.