Kulluğun, tabiatiyle Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmanın temeli teslimiyet, mahviyet ve hizmettir.
Sâlik (yani Cenab-ı Hakk'ın rızasına talip olan kişi) bu temel vazifeleri ifa ettiği zaman ona sevgi hakim olur. Bu bakımdan sevginin kulluğun özü ve muharrik gücü olduğunu vurgulamamız isabetli olur.
Sevgi (muhabbet), Allah'tan kaynaklanır ve tekrar O'na yönelir. Bu sebeple sevginin gerçek anlamı ve mahiyeti "muhabbetullah" tabiriyle anlatılabilir.
Muhabbetullah anlaşıldığı derecede Mevlâna'nın tezi, dâvâsı yahut mesajı kavranmış olacaktır. Zira Mevlâna'nın, lahutî haz ve duygularla herşeyini feda ederek bina ettiği dâvâsının temelinde muhabbetullah vardır. Diyebiliriz ki, Mevlâna'nın dâvâsı tek kelimeyle muhabbetullahtır. Onun Allah'a, tabiatiyle İslâm'a olan bağlılığı aşk derecesindedir. Ve bu aşk muhabbetullahtan kaynaklanmaktadır. Ona âşıklar sultanı denmesi bu sebeptendir. Onun inleyen neyi, iradeyi Muhammed Muhtar'ın yolunda kurban ettiğini simgeleyen semâsı esasen bu büyük muhabbetullah dâvâsının tezahürü yahut ilanıdır.
İslâm ile Mevlâna gerçekleri asıl bu zirvede buluşmaktadır. Mevlâna'nın İslâm'la nasıl bütünleştiğini, başka bir ifade ile Mevlâna'nın İslâm'a nasıl gönül verdiğini ve bu yüce dâvâyı ilim, amel ve hal olarak nasıl yaşadığını muhabbetullah meselesinde bulmak mümkündür.
Mevlâna, muhabbeti şöyle vurgular:
"Acılar, muhabbetten tatlılaşır. Bakırlar, muhabbetten altınlaşır."
"Tortular muhabbetten safileşir. Dertler muhabbetten derman olur."
"Ölüyü muhabbetten diriltirler. Şahı muhabbetten bende, kul ederler."
"Allah'a karşı bu muhabbet, ilim neticesidir. Saçma sapan biri, böyle bir taht üzerine nasıl oturur?"
"O halde; muhabbet ve aşkı, Allah'ın vasfı bil."
Aşk ve muhabbet Mesnevî'nin temel unsurlarındandır demiştik.
Hz. Mevlâna iki rubaisinde kendi aşkını şöylece anlatmaktadır:
"Aşk geldi, kan gibi damarlarıma derime doldu; beni benden aldı, varlığımı sevgiyle doldurdu / Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı, benden kalan bir od ancak, ötesi hep O."
"Bizim bu sarhoşluğumuz kızıl şaraptan değil, bu şarap sevda kadehinden başka bir kadehte bulunamaz / Sen, benim şarabımı dökmeye geldin ama, öyle bir sarhoşum ben ki şarabım meydanda değil."
Ancak bu aşk Allah'ın yalnızca lütfuna değil kahrına da yöneliktir: "Gerçekten de hem kahrına âşıkım O'nun hem lütfuna. Ne şaşılacak bir âşıkım ki bu ikisini de sevmedeyim ben."
"Bu dünya pazarında sermaye, altındır; oradaki sermaye de aşktır, yaşlı iki gözdür."
"Âşıklık gönül iniltisinden belli olur; gönül hastalığı gibi hiçbir hastalık yok / Âşığın hastalığı, hastalıklardan apayrıdır; aşk, o Tanrı sırlarının usturlâbıdır / Aşk ister bu yandan olsun, ister o yandan; sonunda o yana kılavuzdur bize."
Sâlik (yani Cenab-ı Hakk'ın rızasına talip olan kişi) bu temel vazifeleri ifa ettiği zaman ona sevgi hakim olur. Bu bakımdan sevginin kulluğun özü ve muharrik gücü olduğunu vurgulamamız isabetli olur.
Sevgi (muhabbet), Allah'tan kaynaklanır ve tekrar O'na yönelir. Bu sebeple sevginin gerçek anlamı ve mahiyeti "muhabbetullah" tabiriyle anlatılabilir.
Muhabbetullah anlaşıldığı derecede Mevlâna'nın tezi, dâvâsı yahut mesajı kavranmış olacaktır. Zira Mevlâna'nın, lahutî haz ve duygularla herşeyini feda ederek bina ettiği dâvâsının temelinde muhabbetullah vardır. Diyebiliriz ki, Mevlâna'nın dâvâsı tek kelimeyle muhabbetullahtır. Onun Allah'a, tabiatiyle İslâm'a olan bağlılığı aşk derecesindedir. Ve bu aşk muhabbetullahtan kaynaklanmaktadır. Ona âşıklar sultanı denmesi bu sebeptendir. Onun inleyen neyi, iradeyi Muhammed Muhtar'ın yolunda kurban ettiğini simgeleyen semâsı esasen bu büyük muhabbetullah dâvâsının tezahürü yahut ilanıdır.
İslâm ile Mevlâna gerçekleri asıl bu zirvede buluşmaktadır. Mevlâna'nın İslâm'la nasıl bütünleştiğini, başka bir ifade ile Mevlâna'nın İslâm'a nasıl gönül verdiğini ve bu yüce dâvâyı ilim, amel ve hal olarak nasıl yaşadığını muhabbetullah meselesinde bulmak mümkündür.
Mevlâna, muhabbeti şöyle vurgular:
"Acılar, muhabbetten tatlılaşır. Bakırlar, muhabbetten altınlaşır."
"Tortular muhabbetten safileşir. Dertler muhabbetten derman olur."
"Ölüyü muhabbetten diriltirler. Şahı muhabbetten bende, kul ederler."
"Allah'a karşı bu muhabbet, ilim neticesidir. Saçma sapan biri, böyle bir taht üzerine nasıl oturur?"
"O halde; muhabbet ve aşkı, Allah'ın vasfı bil."
Aşk ve muhabbet Mesnevî'nin temel unsurlarındandır demiştik.
Hz. Mevlâna iki rubaisinde kendi aşkını şöylece anlatmaktadır:
"Aşk geldi, kan gibi damarlarıma derime doldu; beni benden aldı, varlığımı sevgiyle doldurdu / Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı, benden kalan bir od ancak, ötesi hep O."
"Bizim bu sarhoşluğumuz kızıl şaraptan değil, bu şarap sevda kadehinden başka bir kadehte bulunamaz / Sen, benim şarabımı dökmeye geldin ama, öyle bir sarhoşum ben ki şarabım meydanda değil."
Ancak bu aşk Allah'ın yalnızca lütfuna değil kahrına da yöneliktir: "Gerçekten de hem kahrına âşıkım O'nun hem lütfuna. Ne şaşılacak bir âşıkım ki bu ikisini de sevmedeyim ben."
"Bu dünya pazarında sermaye, altındır; oradaki sermaye de aşktır, yaşlı iki gözdür."
"Âşıklık gönül iniltisinden belli olur; gönül hastalığı gibi hiçbir hastalık yok / Âşığın hastalığı, hastalıklardan apayrıdır; aşk, o Tanrı sırlarının usturlâbıdır / Aşk ister bu yandan olsun, ister o yandan; sonunda o yana kılavuzdur bize."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.