Türkiye'nin son 10-15 yıllık "hızlandırılmış AB süreci" ve Amerika'nın İslam coğrafyasını haksız yere "vahşi işgal"i mandacı muhafazakar-dindar aydınımız için tam bir turnusol oldu. Konjonktüre göre Avrupacı ve Amerikancı yelken açan bu aydınlarımızın boyunlarındaki Haç göründü, gönüllerindeki AB ve Amerika imanı ortaya çıktı.
Haçlı AB'si uğruna "mukaddes vatan"ın satılmasına tezgahtarlık yaptılar.
Haçlı AB'si uğruna, bir zamanlar "Ya taksim ya ölüm!" diye meydanların inlemesinde güya "amigoluk yaptıkları" Sevgili Peygamberimiz'in ve halası Hala Sultan Ümmü Haram binti Milhan'ın emaneti mübarek Kıbrıs'ımızı tek celsede Rumlara peşkeş çektiler.
Haçlı AB'si uğruna Müslüman mahallesinde mantar gibi kiliseler türetilmesini kışkışladılar, köşe başlarını tuttukları muhafazakâr mevkutelerde kalemleriyle adeta zangoçluk yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.
Haçlı AB'si uğruna, dağ başındaki ümmi ninemize kadar bu aziz milletimizin tamamının tüm benliğiyle 14 asırdan beri inanıp yapıştığı İslam akaidinin ve Kelime-i Şehadet'in ikinci rüknü olan "Muhammed'ür Rasûlüllah/Hz. Muhammed Allah'ın Rasulüdür" imanı ve ikrarını "dinlerarası diyalog misyonu" ile kökünden kazımaya adamışlardır kendilerini.
AB'ci ve Amerikancı "muhafazakâr-güya dindar aydınımız"ın, bu Haçlı dönüşümlerinde alacakaranlık ortam sebebiyle "seçilme zorluğu" yaşanırken, Amerika'nın "yalandan bahanelerle Irak'ı işgali" yaşandı.
Bu "muhafazakâr-dindar" diye tanınan mandacı aydınlarımız, sanki "lejyoner asker" imişcesine Amerika'nın vahşi işgaline ve işgalcilerin ülkemizdeki ve bölgemizdeki stratejik ortaklarına çanak tuttular, alkış tuttular, yardım ve yataklık ettiler.
Bu "vahşi işgal", mandacı "muhafazakâr-güya dindar aydınımız"ın soyuna ihanetinin apaçık ilanı ve başka bir karineye ihtiyaç duyurmayacak kuvvette göstergesi oldu.
Boyunlarındaki Haç, asıl bu "vahşi işgal" sahnesinde ortaya çıktı.
Bu "vahşi işgal karşısında aldıkları vaziyet", kendilerinin hakikatte mensup oldukları medeniyeti ve mikro kimliklerini de açığa çıkardı. Aziz milletimizin mensup olduğu yüce medeniyettin hiçbir zaman diliminde, ne böylesi vahşi bir işgale, ne böylesi bir vaziyet almaya ve ne de böylesi bir işgal yandaşlığına rastlanmıştır. Böyle bir soysuzluk, böyle bir kendi soyuna ihanet ve böyle bir vahşet görülmemiştir.
Medeniyetimiz, tevhid, adalet, insanlık, insan hakları, şefkat ve rahmet değerleri üzerinde yükselmiştir. Medeniyetimizde, vahşi işgalin, zulmün ve vahşetin yardımcısı ve yatakçısı olmak yoktur. Böyle bir karakteri barındırmaz. Tarih buna şahittir.
Milletimizin asırlardan beri başını çektiği böylesi yüce bir medeniyetin mensubu olan bir aydın, hele de muhafazakâr-dindar olarak bilinen bir aydın, vahşi işgalcilerin koynunda ve yanında, yardım ve yatakçısı olabilir mi? Asla.
O halde bunlar, suret-i Hak'tan görünerek Müslüman kılığıyla başka bir medeniyete mensubiyetin davasını güdüyorlar. Hiç sözü eveleyip gevelemeye hâcet yok; o medeniyet, Haçlıdır.
Avrupa'nın, Amerika'nın ve onlara gönülden ya da göbekten bağlı olanların beslendiği Haçlı medeniyetinin temel karakteri ise entrikadır, işgaldir, teslistir, kaostur, sömürüdür. Kendi coğrafyalarında en yaygın ve çok basit olan simgelemeyle, Hz. İsa'yı çarmıha germe teşebbüsünde bulunmanın sembolü olan Haç üzerine oturtulmuştur.
Müslüman kılığıyla ve muhafazakâr-dindar aydın kimliği altında Avrupa'nın ve Amerika'nın entrika ve işgallerine taşeronluk yapan, bu suret-i Hak'tan görünümlü mandacı aydınların teşhis edilmesi, vatanımızın, milletimizin ve medeniyetimizin selameti ve istikbali açısından en temel ve öncelikli iştir.
Bu "temel teşhis"i yapamayanların kendileri katıksız biçimde samimi dahi olsalar, onların dümen suyunda Avrupa ve Amerika'nın oyunlarının, entrika ve vahşi işgallerinin "yerel birer parçası olmak"tan kurtulamazlar. Üzerlerine ve gönüllerine Haç'ın gölgesi düşer; o zaman vatanı satmak, dini satmak, Müslümanı satmak işten bile değil... Böylece kendi medeniyetine, kendi coğrafyasına, kendi vatanına, kendi soyuna, kendi kapı komşularına, kendi değerlerine, kendi imanına ve kendi peygamberi Hz. Muhammed'e gönüllü veya gönülsüz ihanetin içine sürüklenirler. Allah korusun, dünyaları da mahvolur, ahiretleri de?
Haçlı AB'si uğruna "mukaddes vatan"ın satılmasına tezgahtarlık yaptılar.
Haçlı AB'si uğruna, bir zamanlar "Ya taksim ya ölüm!" diye meydanların inlemesinde güya "amigoluk yaptıkları" Sevgili Peygamberimiz'in ve halası Hala Sultan Ümmü Haram binti Milhan'ın emaneti mübarek Kıbrıs'ımızı tek celsede Rumlara peşkeş çektiler.
Haçlı AB'si uğruna Müslüman mahallesinde mantar gibi kiliseler türetilmesini kışkışladılar, köşe başlarını tuttukları muhafazakâr mevkutelerde kalemleriyle adeta zangoçluk yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.
Haçlı AB'si uğruna, dağ başındaki ümmi ninemize kadar bu aziz milletimizin tamamının tüm benliğiyle 14 asırdan beri inanıp yapıştığı İslam akaidinin ve Kelime-i Şehadet'in ikinci rüknü olan "Muhammed'ür Rasûlüllah/Hz. Muhammed Allah'ın Rasulüdür" imanı ve ikrarını "dinlerarası diyalog misyonu" ile kökünden kazımaya adamışlardır kendilerini.
AB'ci ve Amerikancı "muhafazakâr-güya dindar aydınımız"ın, bu Haçlı dönüşümlerinde alacakaranlık ortam sebebiyle "seçilme zorluğu" yaşanırken, Amerika'nın "yalandan bahanelerle Irak'ı işgali" yaşandı.
Bu "muhafazakâr-dindar" diye tanınan mandacı aydınlarımız, sanki "lejyoner asker" imişcesine Amerika'nın vahşi işgaline ve işgalcilerin ülkemizdeki ve bölgemizdeki stratejik ortaklarına çanak tuttular, alkış tuttular, yardım ve yataklık ettiler.
Bu "vahşi işgal", mandacı "muhafazakâr-güya dindar aydınımız"ın soyuna ihanetinin apaçık ilanı ve başka bir karineye ihtiyaç duyurmayacak kuvvette göstergesi oldu.
Boyunlarındaki Haç, asıl bu "vahşi işgal" sahnesinde ortaya çıktı.
Bu "vahşi işgal karşısında aldıkları vaziyet", kendilerinin hakikatte mensup oldukları medeniyeti ve mikro kimliklerini de açığa çıkardı. Aziz milletimizin mensup olduğu yüce medeniyettin hiçbir zaman diliminde, ne böylesi vahşi bir işgale, ne böylesi bir vaziyet almaya ve ne de böylesi bir işgal yandaşlığına rastlanmıştır. Böyle bir soysuzluk, böyle bir kendi soyuna ihanet ve böyle bir vahşet görülmemiştir.
Medeniyetimiz, tevhid, adalet, insanlık, insan hakları, şefkat ve rahmet değerleri üzerinde yükselmiştir. Medeniyetimizde, vahşi işgalin, zulmün ve vahşetin yardımcısı ve yatakçısı olmak yoktur. Böyle bir karakteri barındırmaz. Tarih buna şahittir.
Milletimizin asırlardan beri başını çektiği böylesi yüce bir medeniyetin mensubu olan bir aydın, hele de muhafazakâr-dindar olarak bilinen bir aydın, vahşi işgalcilerin koynunda ve yanında, yardım ve yatakçısı olabilir mi? Asla.
O halde bunlar, suret-i Hak'tan görünerek Müslüman kılığıyla başka bir medeniyete mensubiyetin davasını güdüyorlar. Hiç sözü eveleyip gevelemeye hâcet yok; o medeniyet, Haçlıdır.
Avrupa'nın, Amerika'nın ve onlara gönülden ya da göbekten bağlı olanların beslendiği Haçlı medeniyetinin temel karakteri ise entrikadır, işgaldir, teslistir, kaostur, sömürüdür. Kendi coğrafyalarında en yaygın ve çok basit olan simgelemeyle, Hz. İsa'yı çarmıha germe teşebbüsünde bulunmanın sembolü olan Haç üzerine oturtulmuştur.
Müslüman kılığıyla ve muhafazakâr-dindar aydın kimliği altında Avrupa'nın ve Amerika'nın entrika ve işgallerine taşeronluk yapan, bu suret-i Hak'tan görünümlü mandacı aydınların teşhis edilmesi, vatanımızın, milletimizin ve medeniyetimizin selameti ve istikbali açısından en temel ve öncelikli iştir.
Bu "temel teşhis"i yapamayanların kendileri katıksız biçimde samimi dahi olsalar, onların dümen suyunda Avrupa ve Amerika'nın oyunlarının, entrika ve vahşi işgallerinin "yerel birer parçası olmak"tan kurtulamazlar. Üzerlerine ve gönüllerine Haç'ın gölgesi düşer; o zaman vatanı satmak, dini satmak, Müslümanı satmak işten bile değil... Böylece kendi medeniyetine, kendi coğrafyasına, kendi vatanına, kendi soyuna, kendi kapı komşularına, kendi değerlerine, kendi imanına ve kendi peygamberi Hz. Muhammed'e gönüllü veya gönülsüz ihanetin içine sürüklenirler. Allah korusun, dünyaları da mahvolur, ahiretleri de?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019