Stratejik ortağımızın hasmı olduk

CAATSA aşağı CAATSA yukarı. Epeyce bir süredir sopa gibi kullanılan ABD'nin Türkiye yaptırımlarında ilk adım atıldı.

Adamlar Rusya'dan S-400 almamızdan rahatsızlar, bunun için de yaptırım kararı aldılar. Üstelik de bunu CAATSA yani ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası kapsamında aldılar. Daha sırada senatodan geçen yaptırım paketi var. Bunun için de gözler topal ördek konumundaki başkan Trump'ta.  

Avrupa Birliği de benzer bir tutum içinde. 10-11 Aralık zirvesinde AB tarafından da tehdit edildik. Yaptırımların neleri kapsadığı az çok biliniyor, tekrara gerek yok.

* * *

Burada üzerinde durmak istediğimiz nokta şu; neden sürekli 'stratejik ortak, müttefik' olarak nitelendirildiğimiz ülkeler tarafından tehdit ediliyoruz ?

NATO benzeri platformlarda yeri geldiğinde askerlerimizin canıyla, yeri geldiğinde paramızla fedakarlık yaptığımız halde bunlara yaranamıyoruz?

Galiba esas sorun 'yaranmak' kelimesinde. Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra maalesef hızla 'yaranma' girdabına girdik.

Kendi kimliğimizden uzaklaşıp bunlara yaranmaya çalıştıkça horlandık, itildik, kakıldık!

* * *

Tekrar edelim;

Biz ABD'ye stratejik ortak diyoruz, ABD bizi 'hasım ülke' ilan ediyor ki zaten hep böyle görmüyorlar mıydı bizi... Eş başkan yaptıkları BOP'un bile asıl hedefi biz değil miyiz?

Biz AB üyeliğini stratejik hedef görüyoruz , AB bizi Kıbrıs'ta, Doğu Akdeniz'de 'işgalci ülke' ilan ediyor.

Dediğimiz gibi biz onlara yaranmaya çalıştıkça onlar bize sopa indiriyor.

* * *

Neden?

Çünkü güçlü bir ekonomimiz yok! Paramız bir tivitle değer kaybettiği sürece adamların gördüğü rüya bile bizim kaderimizi belirliyor.

Tehditlerden kurtulmanın yolu aslında çok açık.

Fomül şu; Milli Ekonomi Modeli, Milli Para, güçlü ekonomi ve tam bağımsız Türkiye!

Eğer bunu yapabilirsek yaptırımlar bizi ırgalamaz.

Bunların insafına mahkum olduğumuz sürece yaptırımlar bizi ırgalamakla kalmaz epeyce hırpalar da.

* * *

14 Nisan'da Hakk'a uğurladığımız Prof. Dr. Haydar Baş sömürü düzenini deşifre eden ve Milli Ekonomi Modeli ile yepyeni bir dünya düzeni inşa eden isim olmuştu.

AB'den müzakere tarihi almak için taviz üstüne taviz verildiği sıralarda "AB çökecek" diyen de O idi , ABD'nin yıkılmaz kale olduğunu düşünenlere "milli para ile ABD'nin sömürü düzenini bitireceğim" diyen de O idi.

Haklı çıktı!

AB üyeleri birlikten çıkış kuyruğuna girerken ABD'nin tek kutuplu dünyası da eş zamanlı olarak yok oldu.

Bunu başaran da bir Müslüman Türk evladı oldu, Haydar Baş oldu.

* * *

Bakın Prof. Dr. Haydar Baş vefatından yaklaşık 3 ay önce Meltem TV'de katıldığı Haftanın Sohbeti programında ekonomi üzerine nasıl bir analiz yapmıştı;  

"Bugüne kadar uygulanan ekonomi anlayışında piyasaya sürdüğünüz kendi paranızın karşılığında ABD dolarını kasanızda tutmanız lazım. Yani dolar karşılığında kendi paranızı basabiliyordunuz. Bunu bütün devletler kabul etti. Aradan zaman geçince ABD'nin olmayan sermayesine karşılık elindeki doları müthiş bir zenginlik oluşturdu. ABD bu kuralla bütün dünyayı yıllarca sömürdü. ABD'nin bu yaptığı şey, olmayan bir zenginliği varmış gibi göstererek dünyayı soyma politikasıdır. 

Tüm dünya yıllarca resmen soyuldu. Biz dedik ki; bizim paramızın karşılığı emeğimiz ve üretimimizdir. Kendi paramızı bunun karşılığında piyasaya sürmemiz lazım. Bu kuraldan hareketle hiçbir zaman doları kabul etmedik. Bu kural etrafında görüşlerimizi ortaya koyduk ve bir tek kuruşluk dolara 'evet' demedik. Yani bizim paramızın karşılığı kendi çalışmamızdır, emeğimiz ve üretimimizdir. Esası da budur zaten. Hatırlarsanız geçmişte Türk lirasını piyasaya sürmeden elinizde altın bulunması gerekiyordu. Bu altının karşılığında paranızı basma hakkına sahip oluyordunuz. Ama öyle bir dönem geldi ki bu kadar altını bulabilmek imkânsız oldu. Biz hepsini yıktık attık, 'ona da gerek yok' dedik. Bizim emeğimiz var, üretimimiz var, bunun karşılığında hiçbir şey kabul etmiyoruz, dedik. 

Türk lirasının bu şekilde piyasaya sürülmesi gerektiğini bir kural olarak ilk kez biz dile getirdik. Amerika çok güçlü zannettik, bize engel olur diye düşündük, ama gördük ki Amerika hiç de öyle güçlü, kuvvetli devlet değil, hiçbir şey yapamadı. İşte emek ve üretim karşılığında piyasaya sürülen paranın adına 'milli para' denir. Milyarlarca doların karşılığında bastığınız para 'milli para' değildir. O veya bu kıymetli eşyanın karşılığında bastığınız para 'milli para' değildir. Neymiş? Ürettiğiniz emektir, üretimdir. Kime aittir? Size, vatandaşınıza aittir. İstanbul'da yaptığımız kongrede 'milli para uygulamasıyla ABD bitebilir' dedim. Tabii bize kimse inanmadı. Zaman içerisinde baktılar ki hakikaten ABD erimeye başladı. Niye? Çünkü dünya ülkeleri paralarının karşılığında ABD dolarına yer vermemeye, 'milli para' uygulamasını hayata geçirmeye başladı. Daha önce yüzde 100 piyasaya hâkim olan dolar, şimdi yüzde 10'lar seviyesine düştü. Böylece istese de istemese de ABD devamlı geriye gitti. Olayın özü aslı budur."

* * *

Evet... Olayın özü , aslı bu. Bir tarafta AB ve ABD'nin tehditlerine boyun eğmek zorunda kalan anlayış, diğer tarafta tehditleri boşa çıkaran anlayış!

Hani birileri, "Türkiye artık gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen ülke oldu" diyor ya... İşte bunu sözde değil özde gerçekleştirmek için bir kez daha başınızı iki elinizin arasına alın ve düşünün.

Naçizane tavsiyem budur... Saygılar!