'Su çukurunu gizler, dağlar ele verir doruğunu'

Şahsiyet ya da kişilik, insanın başkaları nezdinde elde ettiği güvenirlilik, itibar, itimat, saygınlıktır. Kişinin başka insanlar karşısında en önemli sermayesi de saygınlığıdır. Hele Türk milleti adına kamu görevi yapanların ya da buna talip olanların en önemli niteliği, güvenilir bir şahsiyet sahibi olmalarıdır. Zira insanlar her şeylerini itimat ettikleri, güvendikleri yöneticilere teslim ederler. Yani Türk milleti, vatanını, devletini, maddi ve manevi bütün değerlerini güvendiği yöneticilere emanet eder ve rahat bir şekilde uyur. Zira halk, vatanını ve her şeyini satmayacağına inandığı yöneticisine güvenmek zorundadır. Güvenmezse o zaman mevcut yöneticiyi bir şekilde görevden uzaklaştırır, başka bir yönetici arar.Türk milletini yönetmeye talip olanların düşmanlara, yabancılara karşı deniz gibi; Türk milletine karşı da dağ gibi olması lazım. Bunu biraz açalım. Deniz, yükseklik bakımından en alt seviyede olur yani alçaktır. Ayrıca üstü, yüzeyi güzel görünür, caziptir, kendine çeker; ama bütün tehdit ve tehlikelerini, bütün tuzak ve kumpaslarını, bütün gizli kötü niyetlerini diplerinde gizler. Yani deniz tuzaktır, çukurunu içinde gizler. Türk milletinin yöneticisi olan bey, düşmanlara karşı deniz gibi olmalıdır. Ama öbür taraftan Türk milletine yani içeriye kaşı dağ gibi olmalıdır. Zira dağ, diktir, başını göğe kaldırır, her şeyini ayan beyan gösterir, yükseklerdedir, doruğunu ele verir. Yani gizlisi saklısı, hainliği, kalleşliği, tuzakları, gizlediği hileleri yoktur. Dağ, her şeyiyle karşıdan görüldüğü gibidir. Karşıdan ne görülüyorsa odur. Görünen yüzünden başka gizlediği başka bir şeyi yoktur. İçinde sakladığı gizlisi saklısı, fitnesi fücuru, ön yargıları, içten pazarlığı, adam, vatan, din, devlet satma hinliği yoktur. Deniz ise karşıdan görüldüğü gibi değildir. Denizin görünen yüzü başka, görünmeyen yüzü ise bambaşkadır, yani alacası içindedir. Türk beyi de Türk milletine karşı çukurunu içinde gizleyen deniz gibi değil; her şeyini apaçık gösteren bir dağ gibi olmalıdır. Onun için Türk milleti, beyini seçerken bu hususa dikkat etmelidir. Dışı güzel, içi tehlikeli, yüzü cazip, içi tuzak çukurlarla dolu, güvenilmez, özü başka sözü başka, hain, kalleş, köşeyi dönünce milleti ayazda bırakan, gözleri felfecri okuyan, bugün dediğinin yarın tam tersini söyleyen ve yapan, seçim zamanı Türk milliyetçisi söylemleriyle, seçimden sonra iktidar olunca Türk düşmanlığı eylemleriyle müseccel kalleş türündeki Amerikancı, Avrupacı, Barzanici, PKK'cı ve İslamcı görünen ama aslında Türk düşmanı olan, sinsi, şeytan politikacılara güvenmemeli ve oy vermemelidir.Türk milleti akıllı, ferasetli, basiretli, öngörülü, sezgileri kuvvetli olmalıdır. Yüzde yüz yerli, millî ve İslamî değerlere bağlı, içi de bir dışı da bir, özü de bir sözü de bir, her şeyi ayan beyan ortada olan gerçek Türk milliyetçisi siyasetçileri görmeli, anlamalı ve vatanını, devletini, milletini kendinden olan, bağrından çıkardığı bu dağ duruşlu heybetli Türk yiğitlerine teslim etmelidir. Ey Türk! Aklını, basiretini, ferasetini başına topla. Karşıdan bakınca doruğunu ele veren dağları yani alacası içinde saklı olmayan sinenden çıkardığın gerçek Türk milliyetçilerini, gerçek dindarları, gerçek istiklalcileri yalnız bırakıp deniz kaypaklığındaki politika canbazlarının yüzündeki oynak dalgalarına, ışıltılı yakamozlarına aldanırsan, o alçak ve oynak denizin içindeki derin çukur tuzaklar seni yutar. Nitekim yıllardır bu tuzaklara düşüp yutuluyorsun.