Kapalı kapılar arkasında Suriye için yapılan bütün manevralar, ABD, AB ve İsrail’in Ortadoğu’da gücü ellerinde tutması üzerine kurgulanmaktadır. Bu arada Türkiye’nin de eğer güç kullanacak isem, bu işin bir tarafından tutmak istediğini dikte etmeğe çalışmaktadır. Biraz gürültülü olarak yapıldığından mı nedir, Türkiye’nin olasılı açılımları sağır sultan tarafından bile bilinmektedir. Yani anlayacağımız, fazlaca kapalı kapılar arkasında manevra yapıyor, bu işleri kotarılıyor görüntüsü vermeğe bence hiç gerek yok. Peki, sormak lazım değil mi? Bu karışık tablo içerisinde Suriye’deki Baas partisinden yıllarca acı çekmiş, muzdarip halkların gerçek temsilcileri nerede? Varlar, ama yoklar. Neden? Bir kere henüz muhalefet cephesini servislerin elinden kurtaramadıkları gibi, bu yüzden pek de fazla kaale alınmadıkları görülmektedir. Tamam, orta doğuda eşyanın tabiatı böyle de peki soydaşlarımızın durumu nedir? Üzülerek ifade etmek gerekir ki, Osmanlı Devleti zamanında yüz yıllarca millet-i hâkime (core state) olan Osmanlı bakiyesi Suriyeli Türkmenlerin bu arada esamisi bile okunmamaktadır. Bugüne kadar en çok acıyı çeken Suriyeli Türkmen kardeşlerimizin, maalesef bu süreçten dışlandıkları görülmektedir. Daha doğru bir deyişle Suriye’de yaşananlar Suriye Türkmenleri açısından fırsatlar sunmasına karşın, onlar ne Muhalefet Cephesi içersinde ne de Geçici Ulusal Devrim Konseyi bünyesinde bulunmamaktadırlar. Anlaşılamayacak bir biçimde sanki gizli bir güç onların bu geçiş döneminde aktif olmalarını, öne çıkmalarını engellemektedir. Bu durum görünen bir saptamadır.
Suriye’de olaylara geçmişten günümüze genel bir perspektif içerisinde bakıldığında öyle anlaşılmaktadır ki, 1917 Rus Büyük Devrimi sonrası yeni kurulan Sovyet Hükümeti’nin açıkladığı gizli Sykes-Picot Anlaşmalarının günümüz versiyonunun Libya’dan sonra ağırlıklı olarak Suriye’de uygulamağa sokulduğu görülmektedir. Anımsayın, 1916 yılında imza edilen bu gizli anlaşmanın ismi, Fransa ve İngiltere adına müzakereleri yürüten Fransız Dışişleri Bakanı Georges Picot ile İngiliz İstihbarat Servisi(British Intelligence Service BIS)nin ünlü ajanı projenin yapıldığı devrede İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Mark Sykes’tan mülhemdir. Sir Mark Sykes, Güney Afrika’dan Osmanlı çöllerine gelen bu istihbaratçı bağnaz bir ırkçı ve koyu bir Katolik’ti. Gittiği her yeri karıştırma melekesine sahip olduğunu hemen ilk bakışta söyleyelim. 1902 ile 1905 arasında Ortadoğu’da gezmediği yer kalmamıştı. Arapları, “kurnaz, hilekâr ve para avcılığı” ile suçlayan Sykes, tarihe “Arap İsyanı” ve “Yahudi Yurdu”nun mimarı olarak geçmiştir. 1
Sykes-Picot Anlaşmaları, günümüzde çokça sözü edilen “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”nin XX. yüzyılın birinci çeyreğinde Ortadoğu ülkelerine uygulanmasından başka bir şey değildir. Esasen Sykes-Picot Anlaşmaları yayılmacı güçler tarafından XIX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devletinin “Doğu Sorunu” adı altında başlatılan bir büyük projenin Ortadoğu coğrafyasındaki topraklarının paylaşılması üzerine oturtulmuştu. Projenin dünü ve bugünüyle oturmuş olduğu omurga ise, geçmişte Osmanlı Devletinin topraklarının paylaşılması olurken, günümüzde de Osmanlı Devletinin devamı olan Türkiye Cumhuriyetinin bölgeden uzaklaştırılması ve kendi içerisinde de bölünmesi olarak belirlenmiştir. Esas aynı kalmakla birlikte günümüze kadar uzanan zaman içersinde adları çeşitlendirilmiş olan bu projenin kavramsal çerçevesi bu şekilde korunmaktadır. Kuşkusuz Ortadoğu coğrafyasının en önemli özelliklerinden birisi de yapay ülke sınırlarının Arabist, Siyonist ve Kürtçü olan İngiliz İstihbarat Servisinin en keskin casusları tarafından cetvelle çizilmiş olmasıdır. Uydu devletçik statüsündeki ülkelerin sınırları çizilirken, yapay sınırların oluşturulmasında sorunlu toplumlar ve sorunlu topraklar bırakılmasına özellikle dikkat edilmiştir. Günümüzde ise Amerika’da yetişen cemaat erbabından fazlasıyla yararlanılmaktadır.
Gelelim sıcak gelişmelere, müdahaleci role iyice ısınmaya başlayan AKP iktidarının ev sahipliğinde 1 Nisan’da İstanbul’da yapılan “Suriye’nin Dostları” toplantısı Seul’da kararlaştırılan Suriye’ye yapılacak sınır ötesi operasyona yönelik Erdoğan-Obama ortak yol haritasına destek sağlamaktan başka bir şey olmadığı görülmüştür. Bir başka deyişle Türkiye’nin, kapalı kapılar ardında yayılmacı güçler tarafından çizilen ve dayatılan yol haritasının “bilmesi gerekenler” ilkesi gereğince ilgili ülkeler ile paylaşılması yapılmıştır. Her şey bir tarafa unutulmamalıdır ki, hemen yanı başımızdaki uzak ülke Suriye ile duvarların örüldüğü bir zaman diliminde, şimdi de bir tampon bölge ile ayrılıp, dört parçada Kürdistan’ın Suriye bölümü yapılandırılmaktadır. Unutmayın aynı işlem Irak’ta 36-38 paralelleri arasında yapılmış ve meyveleri büyük ölçüde toplanmıştı.
1 Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı, İstanbul, Mayıs 1995, s.13
Suriye’de olaylara geçmişten günümüze genel bir perspektif içerisinde bakıldığında öyle anlaşılmaktadır ki, 1917 Rus Büyük Devrimi sonrası yeni kurulan Sovyet Hükümeti’nin açıkladığı gizli Sykes-Picot Anlaşmalarının günümüz versiyonunun Libya’dan sonra ağırlıklı olarak Suriye’de uygulamağa sokulduğu görülmektedir. Anımsayın, 1916 yılında imza edilen bu gizli anlaşmanın ismi, Fransa ve İngiltere adına müzakereleri yürüten Fransız Dışişleri Bakanı Georges Picot ile İngiliz İstihbarat Servisi(British Intelligence Service BIS)nin ünlü ajanı projenin yapıldığı devrede İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Mark Sykes’tan mülhemdir. Sir Mark Sykes, Güney Afrika’dan Osmanlı çöllerine gelen bu istihbaratçı bağnaz bir ırkçı ve koyu bir Katolik’ti. Gittiği her yeri karıştırma melekesine sahip olduğunu hemen ilk bakışta söyleyelim. 1902 ile 1905 arasında Ortadoğu’da gezmediği yer kalmamıştı. Arapları, “kurnaz, hilekâr ve para avcılığı” ile suçlayan Sykes, tarihe “Arap İsyanı” ve “Yahudi Yurdu”nun mimarı olarak geçmiştir. 1
Sykes-Picot Anlaşmaları, günümüzde çokça sözü edilen “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”nin XX. yüzyılın birinci çeyreğinde Ortadoğu ülkelerine uygulanmasından başka bir şey değildir. Esasen Sykes-Picot Anlaşmaları yayılmacı güçler tarafından XIX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devletinin “Doğu Sorunu” adı altında başlatılan bir büyük projenin Ortadoğu coğrafyasındaki topraklarının paylaşılması üzerine oturtulmuştu. Projenin dünü ve bugünüyle oturmuş olduğu omurga ise, geçmişte Osmanlı Devletinin topraklarının paylaşılması olurken, günümüzde de Osmanlı Devletinin devamı olan Türkiye Cumhuriyetinin bölgeden uzaklaştırılması ve kendi içerisinde de bölünmesi olarak belirlenmiştir. Esas aynı kalmakla birlikte günümüze kadar uzanan zaman içersinde adları çeşitlendirilmiş olan bu projenin kavramsal çerçevesi bu şekilde korunmaktadır. Kuşkusuz Ortadoğu coğrafyasının en önemli özelliklerinden birisi de yapay ülke sınırlarının Arabist, Siyonist ve Kürtçü olan İngiliz İstihbarat Servisinin en keskin casusları tarafından cetvelle çizilmiş olmasıdır. Uydu devletçik statüsündeki ülkelerin sınırları çizilirken, yapay sınırların oluşturulmasında sorunlu toplumlar ve sorunlu topraklar bırakılmasına özellikle dikkat edilmiştir. Günümüzde ise Amerika’da yetişen cemaat erbabından fazlasıyla yararlanılmaktadır.
Gelelim sıcak gelişmelere, müdahaleci role iyice ısınmaya başlayan AKP iktidarının ev sahipliğinde 1 Nisan’da İstanbul’da yapılan “Suriye’nin Dostları” toplantısı Seul’da kararlaştırılan Suriye’ye yapılacak sınır ötesi operasyona yönelik Erdoğan-Obama ortak yol haritasına destek sağlamaktan başka bir şey olmadığı görülmüştür. Bir başka deyişle Türkiye’nin, kapalı kapılar ardında yayılmacı güçler tarafından çizilen ve dayatılan yol haritasının “bilmesi gerekenler” ilkesi gereğince ilgili ülkeler ile paylaşılması yapılmıştır. Her şey bir tarafa unutulmamalıdır ki, hemen yanı başımızdaki uzak ülke Suriye ile duvarların örüldüğü bir zaman diliminde, şimdi de bir tampon bölge ile ayrılıp, dört parçada Kürdistan’ın Suriye bölümü yapılandırılmaktadır. Unutmayın aynı işlem Irak’ta 36-38 paralelleri arasında yapılmış ve meyveleri büyük ölçüde toplanmıştı.
1 Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı, İstanbul, Mayıs 1995, s.13
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013