Serdar CİNEL
Tarih, bir toplumun milletleşme sürecinde önemli bir yere sahiptir. Tarih sayesinde sadece geçmişi öğrenmekle kalmıyor aynı zamanda günümüzde meydana gelen hadiselerin temelinde nelerin olduğunu anlıyor ve gelecekle ilgili bazı çıkarımlar yapıyoruz. Şunu da ifâde etmek gerekir ki tarih kadar günümüzde siyasetiyle kültürüyle toplumu etkileyen başka bir bilim dalı yoktur. Ama maalesef bu kadar önemli bir alanda ideolojiler kendilerine çarpışma alanı bulmuşlar dolasıyla tarih bilimi hep kuşku ile bakılan, herkesin rahatlıkla görüş bildirdiği bir bilim haline getirilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, tarih bilincinin önemini kavrayan bir lider olarak 1932 tarihinde Türk Tarih Kurumunu kurdu. Amacı sadece millî bilinci geliştirmek değildir. Mustafa Kemal Atatürk bu yaşadığımız toprakların bize ait olduğunu kanıtlamak bu toprakların Hıristiyan toprakları olmadığını ispatlamak amacını taşıyordu. Çünkü Atatürk 'Şark Meselesi' çerçevesinde batılıların fikrî yapısını, emellerini ve bu emeller çerçevesinde tarihin nasıl saptırıldığını çok iyi biliyordu. Ama bugün yapıldığı gibi kendi tarihini reddederek değil tarihinden ders alarak çalışmalar yapmıştır. Bunu Atatürk'ün 'Gençliğe Hitabesi'nde çok daha rahat anlayabiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk, dış siyasette de tarihteki gelişmeleri dikkate alarak gerçekci bir politika izlemiştir. Doğu ve Batı arasındaki dengeyi çok iyi kurmuş tarihinden aldığı güçle bölgesinde Türkiye'yi etkin konuma getirmiştir. Ama bugün tarihimizin bize verdiği misyondan kaçarcasına, onu inkâr edercesine millî çıkarlardan millî bilinçten uzak bir anlayış benimsenmiştir.
Gençlik tarihini bilmiyor
Ülkemizde tarih o kadar çok saptırılmış ki gençler ideolojik tartışmaların ortasında bırakılmıştır. Özellikle speküle edilen konularda örneğin "harem" konusunda fantezileri içeren tarihimize hakaret yağdıran eserler Türkiye'de okuyucu kitlesi bulduğu gibi gençlerimizin kafasını karıştırmaktadır. Fransa'da Fransa tarihine hakaret içeren eserler basılsa ağır cezalar gündeme gelir. Hiç bir şekilde monarşi, kral karşıtı "Biz bu mirası reddediyoruz" diyerek geçmişini inkâr etmez. Ama bu maalesef Türkiye'de Osmanlı kültürü reddedilerek tarihine düşman bir nesil yetiştirilmektedir. Bu noktada eğitim sistemimizde ciddi eksiklikler vardır.
Eğer ciddi, objektif, millî anlayışta bir nesil yetiştiremezsek geleceğimizi bize kim garanti edebilir? O gencimize Çanakkale'nin, Kurtuluş Savaşı'nın ruhunu vermezsek Yemen Türküsü'nün nasıl ortaya çıktığını anlatmazsak yarın cephede savaşacak, bağımsızlığı koruyacak kimseyi bulamayız. Eğer gençlik tarihini sevmiyorsa, eğer tarihini reddediyorsa bu gençliğin tarihini bilmediği, okumadığı anlamına gelir.
Şark Meselesi anlatılmalı
Mustafa Kemal'in Balkanlar için yaptığı bir tespit var: "Biz Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da Slavlaştırma cemiyetlerinin kurduğu dil kurumlarıdır. Bizim içimizdeki insanların millî şuurları uyandığı zaman biz Balkanlarda Trakya hududuna çekildik." Bugün ana dilde eğitim hakkı isteniyor ve bunun en büyük destekçisi de batılı devletlerdir. Dün buna izin verildiğinde belirli bir süre sonra sınırlarımız değişti. Şimdi değişmeyeceğini kim garanti edebilir? İşte tarih bize bu konularda bir bilinç sağlıyor.
Uluslararası arenada "Ermeni Meselesi" önümüze getiriliyor. Ülkemizde öyle bir ortam oluşturuldu, tarih öyle saptırıldı ki Türk insanının kafası öyle karıştırıldı ki insanımız kendi içinde 'acaba' sorusunu sormaya başladı. Hatta kendi üniversitelerimizdeki bazı akademisyenler dahi doğruları saptırmıştır. Amerika'da Los Angeles Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Stanfort Show, Ermeni soykırımının asılsız olduğunu ifade etmiş, arkasından Ermeniler tarafından dersi basılmış, tehdit edilmiş ve sonuçta üniversite kendisine süresiz izin vermiştir. Şimdi soruyoruz; Amerikalı bir tarihçi bizim lehimizde bir açıklama yaparken içimizde bulunan bizden görünen bu tarihçilere ne oluyor? Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Hem siz kimden yanasınız? Mustafa Kemal Atatürk şunları söylüyor: "Tarih yazmak, tarih yapmak mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtıcı mahiyet alabilir."
Unutmadan söyleyelim Türkiye'de tarih öğretiminin yeniden yapılandırılması için çalışmalar yapılıyor. Ancak Avrupa standartlarına uygun olarak Küreselleşme, Globalizm, AB adı altında tarih anlayışımızı da değiştirmeye çalışıyorlar. Ancak şu husus unutulmamalıdır. Özellikle Afganistan Savaşı ile birlikte Hıristiyan dünyasında Haçlı düşüncesi tekrar ortaya çıkmıştır. ABD Başkanının Afganistan Savaşı için "Bu bir Haçlı seferidir" demesi İtalya Başbakanı Berlisconi'nin "Batı Medeniyeti İslam Medeniyetinden üstündür" açıklamasını yapması tarihteki mücadele sebebinin değişmediğini göstermektedir ki zaten bunu da inkâr etmemektedirler. Mesela ABD çeşitli kuruluşlarda ve üniversitelerde görev yapan ve görüşlerini devlet politikası olarak kullandığı kişilerden Brzezinski (Büyük Santraç Tahtası) Huntington (Medeniyet Çatışması) eserlerinde gelecekte savaşların inanç çatışmalarından çıkacağını belirtmektedirler. Bütün bunlar varken biz kendi tarihimizden, kültürümüzden, inancımızdan, kültürümüzden uzaklaştırılmaya çalışılıyoruz. Onlar kendi değerlerine sahip çıkarken biz kendi değerlerimizden taviz veriyoruz. Yani Çanakkale, millî mücadele, Kuvay-ı Milliye ruhu, Şark Meselesi bize unutturulmaya çalışılıyor. İşte bizi bekleyen en büyük tehlike budur. Ama ilahiyatçılardan bazılarının "Biz bu hadis-i şeriflerle AB'ye giremeyiz" dediği bir dönemde herhalde "Biz Çanakkale ve Kuvay-ı Milliye ruhu ile AB'ye giremeyiz" diyenler çıkacaktır.
Tarih, bir toplumun milletleşme sürecinde önemli bir yere sahiptir. Tarih sayesinde sadece geçmişi öğrenmekle kalmıyor aynı zamanda günümüzde meydana gelen hadiselerin temelinde nelerin olduğunu anlıyor ve gelecekle ilgili bazı çıkarımlar yapıyoruz. Şunu da ifâde etmek gerekir ki tarih kadar günümüzde siyasetiyle kültürüyle toplumu etkileyen başka bir bilim dalı yoktur. Ama maalesef bu kadar önemli bir alanda ideolojiler kendilerine çarpışma alanı bulmuşlar dolasıyla tarih bilimi hep kuşku ile bakılan, herkesin rahatlıkla görüş bildirdiği bir bilim haline getirilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, tarih bilincinin önemini kavrayan bir lider olarak 1932 tarihinde Türk Tarih Kurumunu kurdu. Amacı sadece millî bilinci geliştirmek değildir. Mustafa Kemal Atatürk bu yaşadığımız toprakların bize ait olduğunu kanıtlamak bu toprakların Hıristiyan toprakları olmadığını ispatlamak amacını taşıyordu. Çünkü Atatürk 'Şark Meselesi' çerçevesinde batılıların fikrî yapısını, emellerini ve bu emeller çerçevesinde tarihin nasıl saptırıldığını çok iyi biliyordu. Ama bugün yapıldığı gibi kendi tarihini reddederek değil tarihinden ders alarak çalışmalar yapmıştır. Bunu Atatürk'ün 'Gençliğe Hitabesi'nde çok daha rahat anlayabiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk, dış siyasette de tarihteki gelişmeleri dikkate alarak gerçekci bir politika izlemiştir. Doğu ve Batı arasındaki dengeyi çok iyi kurmuş tarihinden aldığı güçle bölgesinde Türkiye'yi etkin konuma getirmiştir. Ama bugün tarihimizin bize verdiği misyondan kaçarcasına, onu inkâr edercesine millî çıkarlardan millî bilinçten uzak bir anlayış benimsenmiştir.
Gençlik tarihini bilmiyor
Ülkemizde tarih o kadar çok saptırılmış ki gençler ideolojik tartışmaların ortasında bırakılmıştır. Özellikle speküle edilen konularda örneğin "harem" konusunda fantezileri içeren tarihimize hakaret yağdıran eserler Türkiye'de okuyucu kitlesi bulduğu gibi gençlerimizin kafasını karıştırmaktadır. Fransa'da Fransa tarihine hakaret içeren eserler basılsa ağır cezalar gündeme gelir. Hiç bir şekilde monarşi, kral karşıtı "Biz bu mirası reddediyoruz" diyerek geçmişini inkâr etmez. Ama bu maalesef Türkiye'de Osmanlı kültürü reddedilerek tarihine düşman bir nesil yetiştirilmektedir. Bu noktada eğitim sistemimizde ciddi eksiklikler vardır.
Eğer ciddi, objektif, millî anlayışta bir nesil yetiştiremezsek geleceğimizi bize kim garanti edebilir? O gencimize Çanakkale'nin, Kurtuluş Savaşı'nın ruhunu vermezsek Yemen Türküsü'nün nasıl ortaya çıktığını anlatmazsak yarın cephede savaşacak, bağımsızlığı koruyacak kimseyi bulamayız. Eğer gençlik tarihini sevmiyorsa, eğer tarihini reddediyorsa bu gençliğin tarihini bilmediği, okumadığı anlamına gelir.
Şark Meselesi anlatılmalı
Mustafa Kemal'in Balkanlar için yaptığı bir tespit var: "Biz Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da Slavlaştırma cemiyetlerinin kurduğu dil kurumlarıdır. Bizim içimizdeki insanların millî şuurları uyandığı zaman biz Balkanlarda Trakya hududuna çekildik." Bugün ana dilde eğitim hakkı isteniyor ve bunun en büyük destekçisi de batılı devletlerdir. Dün buna izin verildiğinde belirli bir süre sonra sınırlarımız değişti. Şimdi değişmeyeceğini kim garanti edebilir? İşte tarih bize bu konularda bir bilinç sağlıyor.
Uluslararası arenada "Ermeni Meselesi" önümüze getiriliyor. Ülkemizde öyle bir ortam oluşturuldu, tarih öyle saptırıldı ki Türk insanının kafası öyle karıştırıldı ki insanımız kendi içinde 'acaba' sorusunu sormaya başladı. Hatta kendi üniversitelerimizdeki bazı akademisyenler dahi doğruları saptırmıştır. Amerika'da Los Angeles Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Stanfort Show, Ermeni soykırımının asılsız olduğunu ifade etmiş, arkasından Ermeniler tarafından dersi basılmış, tehdit edilmiş ve sonuçta üniversite kendisine süresiz izin vermiştir. Şimdi soruyoruz; Amerikalı bir tarihçi bizim lehimizde bir açıklama yaparken içimizde bulunan bizden görünen bu tarihçilere ne oluyor? Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Hem siz kimden yanasınız? Mustafa Kemal Atatürk şunları söylüyor: "Tarih yazmak, tarih yapmak mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtıcı mahiyet alabilir."
Unutmadan söyleyelim Türkiye'de tarih öğretiminin yeniden yapılandırılması için çalışmalar yapılıyor. Ancak Avrupa standartlarına uygun olarak Küreselleşme, Globalizm, AB adı altında tarih anlayışımızı da değiştirmeye çalışıyorlar. Ancak şu husus unutulmamalıdır. Özellikle Afganistan Savaşı ile birlikte Hıristiyan dünyasında Haçlı düşüncesi tekrar ortaya çıkmıştır. ABD Başkanının Afganistan Savaşı için "Bu bir Haçlı seferidir" demesi İtalya Başbakanı Berlisconi'nin "Batı Medeniyeti İslam Medeniyetinden üstündür" açıklamasını yapması tarihteki mücadele sebebinin değişmediğini göstermektedir ki zaten bunu da inkâr etmemektedirler. Mesela ABD çeşitli kuruluşlarda ve üniversitelerde görev yapan ve görüşlerini devlet politikası olarak kullandığı kişilerden Brzezinski (Büyük Santraç Tahtası) Huntington (Medeniyet Çatışması) eserlerinde gelecekte savaşların inanç çatışmalarından çıkacağını belirtmektedirler. Bütün bunlar varken biz kendi tarihimizden, kültürümüzden, inancımızdan, kültürümüzden uzaklaştırılmaya çalışılıyoruz. Onlar kendi değerlerine sahip çıkarken biz kendi değerlerimizden taviz veriyoruz. Yani Çanakkale, millî mücadele, Kuvay-ı Milliye ruhu, Şark Meselesi bize unutturulmaya çalışılıyor. İşte bizi bekleyen en büyük tehlike budur. Ama ilahiyatçılardan bazılarının "Biz bu hadis-i şeriflerle AB'ye giremeyiz" dediği bir dönemde herhalde "Biz Çanakkale ve Kuvay-ı Milliye ruhu ile AB'ye giremeyiz" diyenler çıkacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.