Türkiye'de başörtüsü sorununun bir kangren halini alması kimin eseridir? Hangi yanlış politikalar ve hangi çıkarcı politikacılar başörtüsünü bir siyasi rant unsuru olarak bugüne kadar kaşıya gelmişler, ortaya çıkan tabloda sanki hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi bir de ıslık çalarak ortalıkta dolaşıvermektedirler? Benim üniversite öğrencisi olduğum yıllarda başörtüsü sorunu yoktu. Fakültede kız öğrenciler istedikleri gibi başlarını örterlerdi. Hiç kimse onlara müdahale etmezdi. Başörtüsü yasalar önünde serbest değildi belki ama hemen hiçbir üniversite örtünen öğrencilere radikal bir şekilde yasakçı davranmazdı. Daha sonra ne hikmetse başörtüsü sorununu kesin olarak halledeceklerini söyleyen hatta "rektörlerin türbanlılara selam duracağını" söyleyen bir siyasi akım iktidara geldi. Oysa başörtülülerin "rektörler bize selam dursun" diye bir dedi yoktu. Onlar sadece okumak istiyorlardı. Sadece hemcinsleri gibi serbestçe derslere girebilmek, zaman zaman karşılarına çıkan yasakçı zihniyetten kurtulmak, ilim ve irfan sahibi olmak istiyorlardı. Ama birileri onları oy kavgasının bir tarafı haline getirdi. Birileri onları "rektörler size selam duracak!" efelenmesiyle rantçı ve kavgacı siyasetin ucuz bir malzemesi haline getirdi. Ve kılıçlar böylece çekildi. "Öbür taraf" hemen harekete geçti. 28 Şubat denilen, ABD patentli, Müslümanlarla devleti karşı karşıya getirme operasyonu devreye girdi. Yasakçı ve dayatmacı bir postmodern operasyonun taraftarları türbandan Kur'an Kursuna; İmam Hatip'ten camilerin inşasına bir çok alanda derin yaralar açan kararlar aldırdılar "Rektörler türbanlılara selam duracak!" diye dayılananlar ise, bütün bu kararların alındığı 28 Şubat Kararlarını tıpış tıpış imzaladılar. İmzalamakla kalmadılar bu kararları uygulamaya başladılar. Sekiz yıllık eğitim için yasa hazırladılar. Fatih Çarşamba'da "türban sorununu kökten çözeceğiz" diye oylarını aldıkları sarıklı, cübbeli Müslümanları hapse attırdılar. Refah Partisi'nin ikiye bölünmesi ile ortaya çıkan AKP de aynı yola devam etti. 3 Kasım seçimleri öncesi yine miting meydanları türban vaatleri ile çınladı. Yine keskin sloganlar atıldı. Seçmenlerini de o gün bugündür "valla billa biz o kararları imzalamadık" diye yıllarca kandırmayı da ihmal etmediler. Refah Partisi'nin ikiye bölünmesi ile ortaya çıkan AKP de aynı yola devam etti. 3 Kasım seçimleri öncesi yine miting meydanları türban vaatleri ile çınladı. Yine keskin sloganlar atıldı. Ama yine bir sonuç çıkmadı.İktidar korluğuna oturduktan sonra verilen bütün sözler unutuldu. Bütün bunları aslında bu köşede defalarca dile getirdik. Ayrıntıları ile anlattık. Sorun, başörtüsünü kullanan bu zevatın, bütün bu olup bitenlerden sonra, verdikleri sözleri unuttuktan sonra takındıkları tavırdır. Başbakan Yardımcısı Abdullatif Şener "Başörtüsünü kullanmasaydık, seçmenden oy alamazdık" diyor. Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise "türban önceliğimiz değil, zaten türbanı sorun sayanların oranı sadece yüzde 1,5'tur." Yani ortaya çıkan net tablo şu: İktidara gelmek için türbanla yatıp türbanla kalkanlar,s okaklara dökülen onbinlerce göstericiyi destekleyenler şimdi "Türkiye'de türban diye bir sorun yok. Bunu kafaya takan azınlık bir zümre" diyerek gerçek yüzlerini ortaya koyuyorlar. "Biz türbanı oy için kullandık" diyerek siyasi rant uğruna her şeyi yapmaya hazır olduklarını ifade etmekten çekinmiyorlar. Türkiye'de bu zevata güvenen Müslümanların artık akıllarını başlarına alıp "yeter artık!çekin elinizi başörtümüzden! diye haykırmaları gerekiyor. Bu tavrı ortaya koymazlarsa "bizi kullandınız, kullanmaya devam edin" şeklinde açık çek vermekten başka bir şey yapmamış olacaklar.
MUHARREM BAYRAKTAR / mbayraktar@yenimesaj.com.tr