Türk Milleti’ne… -2-
İşin içine girdikçe, Atatürk’e dil uzatılmasının iki yönünü görüyoruz. Birincisi, Sabiha Gökçen’in anılarından elde edindiğimiz bilgilere göre, Gazi henüz hayatta iken O’na “dinsizdir” denilmeye başlanmış
07.06.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





(Dünden devam ediyoruz) İşin içine girdikçe, Atatürk'e dil uzatılmasının iki yönünü görüyoruz.
Birincisi, Sabiha Gökçen'in anılarından elde edindiğimiz bilgilere göre, Gazi henüz hayatta iken O'na "dinsizdir" denilmeye başlanmış.
İkincisi ise, O'nu Kurtuluş Savaşı'na sevk eden özgürlük ve bağımsızlık fikrinin Fransız İhtilali'nden, Rousseau, Voltaire gibi yazarlardan etkilenmesi meselesi…
Her iki yalan da İngiliz ve Yunan ajanlarının faaliyetleri…
1930 senesinde Kurt Ziemke, "Die neu Türkei/Yeni Türkiye" adında bir kitap yayınlamıştır. Şunları kaleme alır:
"İngilizler Musul'da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye'deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken, bir yandan Kemalist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardır.
Yapılması gereken; Kemalist Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını ortaya atıp işlemektir."
Buradan "dinsiz Atatürk" yalanının 1930'larda ortaya atıldığı görülür.
Bu bilgi, Sabiha Gökçen'in hatıralarında anlattığı, "Allah" demesine şaşırdığı "dinsiz Atatürk" ile örtüşmektedir.
Üstelik Atatürk, bunu Filistin'e sahip çıktığı meclis konuşmasında da dile getirir:
"Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet'e lakayt olmakla itham edildik (suçlandık). Fakat bu ithamlara rağmen, Peygamberin son arzusunu, yani mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selahaddin'in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün Allah'ın inayeti ile kuvvetliyiz.
Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayıklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur."
Siz bugün "dindarım" diyen hangi siyasîde, Müslüman coğrafyalara bu şekilde canıyla bir sahip çıkış gördünüz?
Atatürk gerçek bir Müslümandı, hurafelere karşı savaşmıştı.
Böyle bir lidere ancak dinsiz olanlar, "dinsiz" diyebilir!
Mustafa Kemal'in, 28 Aralık 1919 günü Ankaralılara hitaben yaptığı konuşmaya bakınız. Bu konuşmada bizzat kendisi, Mondros sonrası başlayan işgali ve Kuvva savunmasını uzun uzun anlatır. Ve işgale İstanbul Hükûmeti'nin sessiz kalışını özellikle vurgular. Hatta Saray'ın İngilizlerle olan temaslarını da detaylandırır.
Aynı konuşmada, Damat Ferit Paşa'nın Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından alınan kararlara mani olmak için önce yapılanları "İttihatçılıktır" diye yaydığının; bu tutmayınca "Bolşevikliktir" diyerek Kuvva hareketini halkın gözünde küçük düşürmeye çalıştığının altını çizer.
Hatta "Damat Ferit, o dönemdeki resmi telgraflarında Bolşeviklerin Karadeniz'den takım takım Samsun, Trabzon ve dahile doğru yürüdüğünü, memleketi alt üst ettiğini resmen yayar" diyerek, Mustafa Kemal, Bolşevizm veya benzeri özgürlükçü hareketlerin temelinde, esasen İngiliz himayesini isteyen Damat Ferit'in olduğunu henüz 1919'da ifşa etmektedir.
Damat Ferit'in, 30 Mart 1919 günü İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe'a giderek bizzat hazırlamış olduğu gizli bir anlaşma taslağının Fransızca çevrimini sunduğunu; içeriğinde, son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin'in "yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması için" Türkiye'nin on beş yıl süre ile İngiltere'ye sömürge olmasını teklif ettiğini de hatırlatalım.
Mustafa Kemal hakkındaki eserlerin çoğunda Fransız Devrimi'nden ya da Bolşeviklikten etkilendiği yazarken, sizce bu yazarlar araştırma yapmadan özellikle yabancı kalemlerden alıntı ifadelerle Mustafa Kemal mantığından uzak şeyleri Türk milletine ve de Türk gençliğine empoze etmiş olmuyorlar mı?
Rahmetli Attila İlhan, "İnönü'nün Atatürk'ü" demekle bunları kast etmemiş miydi?
Araştırmak, okumak, dinlemek zorundayız.
"Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır" diyoruz.
Atatürk; devletini, vatanını, milletini ve dinini satmamış; bunlar konusunda pazarlığı söz konusu bile etmemiştir.
Müslüman ve dindar bir kimliğin dinsiz gösterilmesi O'nun kurduğu devletin de dinsiz olduğu yanılgısına insanları ikna içindir.
Burada asıl sebep; kurucusu ve devleti dinsiz olan milletin de dinsiz olduğu yalanından hareketle Türk milletini de dininden kopardılar, onun tertemiz inancı ile mücadele ettiler.
İşin esasından haberi olmayanlar ise, İslam'ı savunacağız diye ciddi bir yanlışa düştüler; devleti, Atatürk'ü ve milleti inkar ettiler. Bugün gelinen sonuç budur.
Eserimiz, Gazi'nin, Mustafa Kemal olarak başlayan ve Atatürk olarak sona eren hayatını, O'nunla, mücadelenin her anında yanında hayatı paylaşmış, silah ve kader arkadaşlarının hatıratlarından yani orijinal kaynaklardan alıntılarla hazırlanmıştır.
Olayların, tarihe şahitlik edenlerin anılarından aktarılması da ayrı bir orijinalliktir.
Gazi'nin II. Meşrutiyet döneminden itibaren geçirdiği dönemleri, savaşları, özellikle O'nunla beraber o günleri görmüş arkadaşlarının kaleminden aktardık.
Düşününüz; bir tarih yazılmış, ders kitaplarında gençlere sadece kağnılarla taşınan mermiler, kınalı kuzuların kahramanlıkları, açlık içinde savaşan Mehmetçik anlatılmıştır. Oysa Mustafa Kemal'in önderliğinde Türk milleti, işgal güçleriyle olduğu kadar, içeride Saray ve Sadrazam ile de savaşmıştır.
Türk gençliği, dindar Atatürk'ü tanırken, aynı zamanda O'nun gençlik yıllarından itibaren verdiği vatan ve millet mücadelesine de gerçekleri bilerek tanık olsun istiyoruz.
Bizler, geleceğimiz olan genç nesillere, Sivas'tan ilk meclisi açmak için Ankara'ya giderken; benzin bulamayan, arabaya takacak lastiği olmayan bir Mustafa Kemal'i de anlattık.
Erzurum ve Sivas Kongresi'ni, 1. Meclis dönemini, Cumhuriyetin ilanını ve sonrasındaki gelişmeleri bilmeli geleceğimizin teminatı gençlerimiz… Zira bugün buna da muhtacız…
24 yıl O'nun yanından ayrılmadan yaverliğini yapan Cevat Abbas, Anadolu'ya geçmekteki gerçek amacını şöyle ifade eder:
"Geniş yetkilerini muhafaza edebilirse başarıya çabuk ulaşacaktı. Kendisini vakitsiz israf ederlerse yine mücadelesine devam edecekti. Ancak, neticeye varmakta biraz geç kalacaktı. Fakat, her iki halde de Atatürk'ün ana yurda ayak basar basmaz millete ilk parolası; 'ya istiklal ya ölüm' olacaktı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri önsöz)
Birincisi, Sabiha Gökçen'in anılarından elde edindiğimiz bilgilere göre, Gazi henüz hayatta iken O'na "dinsizdir" denilmeye başlanmış.
İkincisi ise, O'nu Kurtuluş Savaşı'na sevk eden özgürlük ve bağımsızlık fikrinin Fransız İhtilali'nden, Rousseau, Voltaire gibi yazarlardan etkilenmesi meselesi…
Her iki yalan da İngiliz ve Yunan ajanlarının faaliyetleri…
1930 senesinde Kurt Ziemke, "Die neu Türkei/Yeni Türkiye" adında bir kitap yayınlamıştır. Şunları kaleme alır:
"İngilizler Musul'da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye'deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken, bir yandan Kemalist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardır.
Yapılması gereken; Kemalist Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını ortaya atıp işlemektir."
Buradan "dinsiz Atatürk" yalanının 1930'larda ortaya atıldığı görülür.
Bu bilgi, Sabiha Gökçen'in hatıralarında anlattığı, "Allah" demesine şaşırdığı "dinsiz Atatürk" ile örtüşmektedir.
Üstelik Atatürk, bunu Filistin'e sahip çıktığı meclis konuşmasında da dile getirir:
"Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet'e lakayt olmakla itham edildik (suçlandık). Fakat bu ithamlara rağmen, Peygamberin son arzusunu, yani mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selahaddin'in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün Allah'ın inayeti ile kuvvetliyiz.
Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayıklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur."
Siz bugün "dindarım" diyen hangi siyasîde, Müslüman coğrafyalara bu şekilde canıyla bir sahip çıkış gördünüz?
Atatürk gerçek bir Müslümandı, hurafelere karşı savaşmıştı.
Böyle bir lidere ancak dinsiz olanlar, "dinsiz" diyebilir!
Mustafa Kemal'in, 28 Aralık 1919 günü Ankaralılara hitaben yaptığı konuşmaya bakınız. Bu konuşmada bizzat kendisi, Mondros sonrası başlayan işgali ve Kuvva savunmasını uzun uzun anlatır. Ve işgale İstanbul Hükûmeti'nin sessiz kalışını özellikle vurgular. Hatta Saray'ın İngilizlerle olan temaslarını da detaylandırır.
Aynı konuşmada, Damat Ferit Paşa'nın Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından alınan kararlara mani olmak için önce yapılanları "İttihatçılıktır" diye yaydığının; bu tutmayınca "Bolşevikliktir" diyerek Kuvva hareketini halkın gözünde küçük düşürmeye çalıştığının altını çizer.
Hatta "Damat Ferit, o dönemdeki resmi telgraflarında Bolşeviklerin Karadeniz'den takım takım Samsun, Trabzon ve dahile doğru yürüdüğünü, memleketi alt üst ettiğini resmen yayar" diyerek, Mustafa Kemal, Bolşevizm veya benzeri özgürlükçü hareketlerin temelinde, esasen İngiliz himayesini isteyen Damat Ferit'in olduğunu henüz 1919'da ifşa etmektedir.
Damat Ferit'in, 30 Mart 1919 günü İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe'a giderek bizzat hazırlamış olduğu gizli bir anlaşma taslağının Fransızca çevrimini sunduğunu; içeriğinde, son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin'in "yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması için" Türkiye'nin on beş yıl süre ile İngiltere'ye sömürge olmasını teklif ettiğini de hatırlatalım.
Mustafa Kemal hakkındaki eserlerin çoğunda Fransız Devrimi'nden ya da Bolşeviklikten etkilendiği yazarken, sizce bu yazarlar araştırma yapmadan özellikle yabancı kalemlerden alıntı ifadelerle Mustafa Kemal mantığından uzak şeyleri Türk milletine ve de Türk gençliğine empoze etmiş olmuyorlar mı?
Rahmetli Attila İlhan, "İnönü'nün Atatürk'ü" demekle bunları kast etmemiş miydi?
Araştırmak, okumak, dinlemek zorundayız.
"Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır" diyoruz.
Atatürk; devletini, vatanını, milletini ve dinini satmamış; bunlar konusunda pazarlığı söz konusu bile etmemiştir.
Müslüman ve dindar bir kimliğin dinsiz gösterilmesi O'nun kurduğu devletin de dinsiz olduğu yanılgısına insanları ikna içindir.
Burada asıl sebep; kurucusu ve devleti dinsiz olan milletin de dinsiz olduğu yalanından hareketle Türk milletini de dininden kopardılar, onun tertemiz inancı ile mücadele ettiler.
İşin esasından haberi olmayanlar ise, İslam'ı savunacağız diye ciddi bir yanlışa düştüler; devleti, Atatürk'ü ve milleti inkar ettiler. Bugün gelinen sonuç budur.
Eserimiz, Gazi'nin, Mustafa Kemal olarak başlayan ve Atatürk olarak sona eren hayatını, O'nunla, mücadelenin her anında yanında hayatı paylaşmış, silah ve kader arkadaşlarının hatıratlarından yani orijinal kaynaklardan alıntılarla hazırlanmıştır.
Olayların, tarihe şahitlik edenlerin anılarından aktarılması da ayrı bir orijinalliktir.
Gazi'nin II. Meşrutiyet döneminden itibaren geçirdiği dönemleri, savaşları, özellikle O'nunla beraber o günleri görmüş arkadaşlarının kaleminden aktardık.
Düşününüz; bir tarih yazılmış, ders kitaplarında gençlere sadece kağnılarla taşınan mermiler, kınalı kuzuların kahramanlıkları, açlık içinde savaşan Mehmetçik anlatılmıştır. Oysa Mustafa Kemal'in önderliğinde Türk milleti, işgal güçleriyle olduğu kadar, içeride Saray ve Sadrazam ile de savaşmıştır.
Türk gençliği, dindar Atatürk'ü tanırken, aynı zamanda O'nun gençlik yıllarından itibaren verdiği vatan ve millet mücadelesine de gerçekleri bilerek tanık olsun istiyoruz.
Bizler, geleceğimiz olan genç nesillere, Sivas'tan ilk meclisi açmak için Ankara'ya giderken; benzin bulamayan, arabaya takacak lastiği olmayan bir Mustafa Kemal'i de anlattık.
Erzurum ve Sivas Kongresi'ni, 1. Meclis dönemini, Cumhuriyetin ilanını ve sonrasındaki gelişmeleri bilmeli geleceğimizin teminatı gençlerimiz… Zira bugün buna da muhtacız…
24 yıl O'nun yanından ayrılmadan yaverliğini yapan Cevat Abbas, Anadolu'ya geçmekteki gerçek amacını şöyle ifade eder:
"Geniş yetkilerini muhafaza edebilirse başarıya çabuk ulaşacaktı. Kendisini vakitsiz israf ederlerse yine mücadelesine devam edecekti. Ancak, neticeye varmakta biraz geç kalacaktı. Fakat, her iki halde de Atatürk'ün ana yurda ayak basar basmaz millete ilk parolası; 'ya istiklal ya ölüm' olacaktı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri önsöz)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.