Tamda halimizi anlatan bir ifade. Yok, yok! Benim ifadem değil. Bizzat Peygamberimizin (s.a.a.v) şikayeti ve ayet ile sabit bir hakikat.
Furkan suresi 30'cu ayette Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor: (Peygamber) "Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'an'ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi".
Kuran, nasıl terkedilir? Oysa Kuran, evlerimizde kitaplık varsa en üst rafta ilk sırada yoksa duvarın en üst kısmında asılıdır.
Kuran okunduğunu duyduğumuz zaman konuşuyorsak susarız, uzanıyorsak doğruluruz. Hele hele birisi Kuran'a laf atmaya, yakmaya filan kalksa dünyaya geldiğine pişman etmeye kalkarız!
İşte sorun bu! Yüz yıllardır ve özellikle bu günlerde bizler (Müslümanlar) Kuran'a saygı ile Kuran ile yaşamayı, Kuran'a göre hareket etmeyi birbirine karıştırdık.
Kuran'ı evlerimizin en üst noktasına asarak, koyarak, O'na, olan görevimizi yaptık zannettik.
Elmalılı ne diyor?
Atatürk'ün emri ile Kuran meali ve tefsir yazan Elmalılı Hamdi Yazır Efendi, Furkan Suresi 30'cu ayetinde geçen birbirinin zıddı 'ittihaz' ve 'mehcur' kelimelerine dikkat çekiyor.
İttihaz kelimesi, tutmak, sıkıca tutup bırakmamak, edinmek, elde etmek gibi anlamlara geliyor.
Mehcur kelimesi ise bırakmak, uzaklaştırmak, terk etmek, uzak durmak, bir şeyden mahrum olmak ve mahrum bırakmak ya da o şey yanında olduğu halde ona ilgi duymamak, sırtını dönmek manalarına.
"Peygamber, Ya Rab! Demekte, yani bir taraftan da Peygamber, Allah'a şöyle şikâyet etmektedir: Kavmim bu Kur'an'ı mehcur tuttular.
Mehcur tutmak iki anlama gelir, birisi terk edip uzak durmak, onunla amel etmemektir.
Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Her kim de, Kur'an'ı öğrenir de Mushaf'ını asar, ilgilenmez ve bakmazsa; kıyamet günü gelir, yakasına sarılır 'ya Rab! Bu kulun beni mehcur tuttu (beni terk edip uzak kaldı, benimle amel etmedi), benimle arasında hüküm ver' der.
Diğer anlamı ise;" hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler", demektir. Peygamberin bu şekilde şikâyetini söylemek büyük bir tehdittir. Çünkü peygamberler kavmini Allah'a şikâyet ettikleri zaman haklarında azap çabuklaştırılmış olur." (Hak Dini Kur'an Dili, Azim Dağıtım, 6'ncı cilt, s: 65).
İbn Kesir ise şöyle diyor
"Allah Teâlâ, elçisi ve peygamberi Muhammed – Allah'ın salâtı ve selâmı din gününe kadar daima onun üzerine olsun- in şöyle dediğini haber verir:
"Ey Rabbim, doğrusu kavmim bu Kur'an'ı terk edilmiş olarak bıraktı." Zira müşrikler, Kur'an'a kulak vermiyor ve onu dinlemiyorlardı.
Başka bir ayeti kerimede: "Ve küfredenler dediler ki: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın ki bastırasınız" (Fussilet, 41: 26) buyrulur ki, onlara, Kur'an okunduğu zaman gürültüyü çoğaltıyor ve başka konularda konuşuyorlardı ki Kur'an'ı işitmesinler.
İşte bu, Kur'an'ı terk etme kabilindendir. Ona imanı ve tasdiki terk etmek de, ondan ayrılmaktır.
Onu anlamayı ve üzerinde düşünmeyi terk etmek de ondan ayrılmaktır.
Onunla ameli, emirlerine sarılmayı, yasaklarından çekinmeyi terk etmek de onu bırakmaktandır. (İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, 11'nci cilt, s:6005, Çağrı yayınları, İstanbul-1986).
Biz ne yapıyoruz?
Yiyoruz, içiyoruz, geziyoruz, çalışıyoruz, alış-veriş yapıyoruz, eğleniyoruz… Kendimiz ile ilgili ailemizle, akrabalarımızla, komşularımızla, toplumla diyaloglarımız var.
Birilerini, kendimize dini, milli, siyasi öder kabul ediyoruz. Vekâlet veriyoruz. Kimilerini yererken kimilerini ise göklere çıkarıyoruz.
Kısaca hayatımızın hangi başlığında Kuran'a bakıyoruz? Ya ben böyle yapıyor, şöyle diyor, şunların peşine giderken şunları da yeriyorum… Acaba Kuran ne diyor, diye kaçımız merak ediyoruz?
Yüce Allah, Kuran için 'biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık' diyor.
Kendimizle, ailemizle, çevremizle sorunlarımız var.
Emek gasp edilmiş ve faiz her tarafı sarmış.
Müslümanlar gözlerimizin önünde katlediliyor.
Ama Kuran ne diyor, diye dönüp bakan yok veya çok az. Demek ki biz Kuran'ı hayatımızın dışına çıkarmışız. (En doğruyu Allah bilir)
Peygamberimiz (s.a.a.v), Veda Hutbesinin son bölümünde şöyle buyuruyor:
"Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz.
Onlar, Allah'ın Kitabı ve Benim ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzunun başında Bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar."
Biz neredeyiz? Bu iki emanete sahip çıksaydı faiz toplumu olur muyduk?
Siyonist-Haçlı ittifakı, Ortadoğu'da Müslüman kanı akıtabilirler miydi?
Furkan suresi 30'cu ayette Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor: (Peygamber) "Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'an'ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi".
Kuran, nasıl terkedilir? Oysa Kuran, evlerimizde kitaplık varsa en üst rafta ilk sırada yoksa duvarın en üst kısmında asılıdır.
Kuran okunduğunu duyduğumuz zaman konuşuyorsak susarız, uzanıyorsak doğruluruz. Hele hele birisi Kuran'a laf atmaya, yakmaya filan kalksa dünyaya geldiğine pişman etmeye kalkarız!
İşte sorun bu! Yüz yıllardır ve özellikle bu günlerde bizler (Müslümanlar) Kuran'a saygı ile Kuran ile yaşamayı, Kuran'a göre hareket etmeyi birbirine karıştırdık.
Kuran'ı evlerimizin en üst noktasına asarak, koyarak, O'na, olan görevimizi yaptık zannettik.
Elmalılı ne diyor?
Atatürk'ün emri ile Kuran meali ve tefsir yazan Elmalılı Hamdi Yazır Efendi, Furkan Suresi 30'cu ayetinde geçen birbirinin zıddı 'ittihaz' ve 'mehcur' kelimelerine dikkat çekiyor.
İttihaz kelimesi, tutmak, sıkıca tutup bırakmamak, edinmek, elde etmek gibi anlamlara geliyor.
Mehcur kelimesi ise bırakmak, uzaklaştırmak, terk etmek, uzak durmak, bir şeyden mahrum olmak ve mahrum bırakmak ya da o şey yanında olduğu halde ona ilgi duymamak, sırtını dönmek manalarına.
"Peygamber, Ya Rab! Demekte, yani bir taraftan da Peygamber, Allah'a şöyle şikâyet etmektedir: Kavmim bu Kur'an'ı mehcur tuttular.
Mehcur tutmak iki anlama gelir, birisi terk edip uzak durmak, onunla amel etmemektir.
Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Her kim de, Kur'an'ı öğrenir de Mushaf'ını asar, ilgilenmez ve bakmazsa; kıyamet günü gelir, yakasına sarılır 'ya Rab! Bu kulun beni mehcur tuttu (beni terk edip uzak kaldı, benimle amel etmedi), benimle arasında hüküm ver' der.
Diğer anlamı ise;" hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler", demektir. Peygamberin bu şekilde şikâyetini söylemek büyük bir tehdittir. Çünkü peygamberler kavmini Allah'a şikâyet ettikleri zaman haklarında azap çabuklaştırılmış olur." (Hak Dini Kur'an Dili, Azim Dağıtım, 6'ncı cilt, s: 65).
İbn Kesir ise şöyle diyor
"Allah Teâlâ, elçisi ve peygamberi Muhammed – Allah'ın salâtı ve selâmı din gününe kadar daima onun üzerine olsun- in şöyle dediğini haber verir:
"Ey Rabbim, doğrusu kavmim bu Kur'an'ı terk edilmiş olarak bıraktı." Zira müşrikler, Kur'an'a kulak vermiyor ve onu dinlemiyorlardı.
Başka bir ayeti kerimede: "Ve küfredenler dediler ki: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın ki bastırasınız" (Fussilet, 41: 26) buyrulur ki, onlara, Kur'an okunduğu zaman gürültüyü çoğaltıyor ve başka konularda konuşuyorlardı ki Kur'an'ı işitmesinler.
İşte bu, Kur'an'ı terk etme kabilindendir. Ona imanı ve tasdiki terk etmek de, ondan ayrılmaktır.
Onu anlamayı ve üzerinde düşünmeyi terk etmek de ondan ayrılmaktır.
Onunla ameli, emirlerine sarılmayı, yasaklarından çekinmeyi terk etmek de onu bırakmaktandır. (İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, 11'nci cilt, s:6005, Çağrı yayınları, İstanbul-1986).
Biz ne yapıyoruz?
Yiyoruz, içiyoruz, geziyoruz, çalışıyoruz, alış-veriş yapıyoruz, eğleniyoruz… Kendimiz ile ilgili ailemizle, akrabalarımızla, komşularımızla, toplumla diyaloglarımız var.
Birilerini, kendimize dini, milli, siyasi öder kabul ediyoruz. Vekâlet veriyoruz. Kimilerini yererken kimilerini ise göklere çıkarıyoruz.
Kısaca hayatımızın hangi başlığında Kuran'a bakıyoruz? Ya ben böyle yapıyor, şöyle diyor, şunların peşine giderken şunları da yeriyorum… Acaba Kuran ne diyor, diye kaçımız merak ediyoruz?
Yüce Allah, Kuran için 'biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık' diyor.
Kendimizle, ailemizle, çevremizle sorunlarımız var.
Emek gasp edilmiş ve faiz her tarafı sarmış.
Müslümanlar gözlerimizin önünde katlediliyor.
Ama Kuran ne diyor, diye dönüp bakan yok veya çok az. Demek ki biz Kuran'ı hayatımızın dışına çıkarmışız. (En doğruyu Allah bilir)
Peygamberimiz (s.a.a.v), Veda Hutbesinin son bölümünde şöyle buyuruyor:
"Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz.
Onlar, Allah'ın Kitabı ve Benim ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzunun başında Bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar."
Biz neredeyiz? Bu iki emanete sahip çıksaydı faiz toplumu olur muyduk?
Siyonist-Haçlı ittifakı, Ortadoğu'da Müslüman kanı akıtabilirler miydi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- 17 Ağustos’u hepsi unuttu / 20.08.2025
- Hünkar’ın huzurunda büyük terbiyesizlik / 19.08.2025
- Kuran’ı hayatımızdan çıkardık / 18.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomos sessizliği -2- / 17.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomeos sessizliği -1- / 16.08.2025
- Halkın iktidarı zenginlerin medarı iftiharı / 15.08.2025
- Komisyoncudan çok komisyoncu oldular / 14.08.2025
- Gazze mitingleri / 13.08.2025
- Öcalan’a ‘katil’ denilmesi doğru değil mi? / 11.08.2025
- Filistin’i tanıma oyunu ve Filistin’den Türkiye rest / 10.08.2025
- Hünkar’ın huzurunda büyük terbiyesizlik / 19.08.2025
- Kuran’ı hayatımızdan çıkardık / 18.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomos sessizliği -2- / 17.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomeos sessizliği -1- / 16.08.2025
- Halkın iktidarı zenginlerin medarı iftiharı / 15.08.2025
- Komisyoncudan çok komisyoncu oldular / 14.08.2025
- Gazze mitingleri / 13.08.2025
- Öcalan’a ‘katil’ denilmesi doğru değil mi? / 11.08.2025
- Filistin’i tanıma oyunu ve Filistin’den Türkiye rest / 10.08.2025