Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, "Türkiye'de gazetecilik zor zanaattır" vesselam. İsterseniz, en son söyleyeceğimi, önceden peşinen söyleyeyim. Her şeyden önce, bir kere ev hanımlığı kadar zordur. Tencereye ne koysam, ne pişirsem ile yarın ne yazsam arasında pek de bir fark yoktur. Çekilen hezeyanlar birçok bakımlardan örtüşür. Tabii ki sözünü ettiğimiz gazetecilik ile 'gaztenekecilik' birbirinden farklıdır. Ne bakımlardan farklıdır? Üüüfff o kadar çok fark var ki...Peki, nedir bunlar? İsterseniz, hemen hepsini sıralamaya kalkmayalım, sadece en belirgin farkı ortaya koyalım. Bizim burada vurgulamaya çalıştığımız gazetecilik ile 'gaztenekecilik' arasındaki farktan kast-ı mahsusamız, birisinin tarafsız haber peşinde koşması ve içinin alabildiğine dolu olması, diğerinin ise boş gürültü olmasıdır. Aslında karından gelen sesleri ifade etmek için de buna gürültü de diyebilirsiniz. Hikmetinden sual edilmez, bazı böyyük böyyük gaztenekelerinin de yaptıkları işten aldıkları kocaman narsist keyiflenmelerden sonra "böyyük gaztenekecilik" diye yutturmaya çalıştıkları aldatmacaları da başka tarafa koymak gerekir. Onlar tünedikleri, hiçbir zaman bırakmaya yeltenmedikleri 'Medya Tower'larından biz ölümlülere çooook yukarılardan baktıkları malumunuzdur. Oradan bakıldığında bizleri sinek mertebesinde gördükleri de bilinir. Ama nedense, bizler hakkında yaptıkları üretileriyle zevklenmeye çalışırlar. Bu ne büyük çelişki, ne de kocaman bir ironidir. Bana göre gerçek gazeteciliğin en keyif veren yanlarından biri de bir nebze olsun, sessizliğin sesi olabilmeyi başarabilmektir. Yeni Mesaj ailesinde bunu başarabilirsem, ne mutlu bana. Öte yandan gazeteciliğin tehlikeli bir meslek olmadığını kimse iddia edemez. Bu sözünü ettiğim tehlike sadece gerçek gazeteciler için geçerlidir, kuşkusuz... Örneğin ben gerçek gazeteci değilim. Ekmeğimi gazetecilikten kazanmıyorum. Her gün yazmak zorunda olan gerçek kalemşörlere ne kadar gıpta ettiğimi inanınız, anlatamam. Onlar sürekli, 'küfürlü, hakaret içeren birileri tarafında adam edilme' iletilerini sürekli alırlar, bu terbiyeden yoksun davranışlar karşısında seslerini bile yükseltmeğe hakları yoktur. Açıkçası kendi karşı koyma refleksini bile ortaya koymağa çalışmazlar. Yazı yazarken, yazdıkları kılı kırk yarar yazılarından dolayı dövülmeye, hatta darp edilmeye, vurulmaya bile mahkûmdurlar. Birileri bunları kendilerine hak görürler. O nasıl haksa... Çünkü onlar gerçek bir Osmanlı Efendisidirler. Yazdıklarından, çizdiklerinden dolayı aylarca hatta yıllarca yargılanırlar. İçeri tıkıldıklarında yıllarca sevdiklerinden ayrı geçirirler, tek kişilik hücrelerinde bir başınalığı kaderlerini bir parçası olarak yaşarlar... Ama yine de yüksünmezler. Kuşkusuz yüksünme hakları vardır, böyle bir tercihi seçtiklerinden yaşadıklarını kader olarak görürler. Uzaktan izlediğim kadarıyla, Yeni Mesaj ailesinde gazetecilik yapmak zordur ama o derecede de zevkli bir çabayı gerektirir. Bazen saçmalama yapmayı isterler ama gerçek gazetecilerin saçmalama yapma hakkı diye bir ayrıcalıkları yoktur. Yazıp çizdikleri didik didik edilir. Ne kadar özenilse, sözcükler-çizgiler seçilirken ne kadar titizlenilse, birileri her daim cımbızla bir şeyler çıkartmayı görev beller. Herkese yaranmak ne mümkün! Gerek de yok. Ama onlar da insandır. Bloglar, facebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini bir tarafa bırakalım, bir nevi aktivistlik yapan haberleşme grupları onların yazılarını didiklemeyi görev bellemiştir. Hani adı üzerinde, ilgi alanları ortak olan, belli sayıda kişinin aralarında haberleşmeleri için kurulan sanal paylaşım siteleridir bunlar. Sevgili okurlar, bu haberleşme gruplarını takip edebiliyor musunuz, bilmiyorum? Ben takip etmeye çalışıyorum. Uzaktan bakılınca yararlı gibi göründüğü hakkında bir hüküm verebilirsiniz. Ancak içlerine şöyle bir bakılınca fecaatin büyüklüğü ortaya çıkmaktadır. Adamlar olmuş, klavyekolik, önünü arkasını düşünmeden bir gazeteciyi dillerine dolamayı da matah bir şey zannetmekteler...Hele ki yazdığı bir köşe yazısı kendileri tarafından beğenilmeyen bir köşe yazarı varsa, o yazar çarmıha gerilmeden rahat etmezler. Kılı kırk yararak o gazetecinin ürettiği köşe yazısı haber grubu üyelerine kendi yorumlarıyla derhal postalanır. Haberleşme grubu üyelerinden hemen alkışlar: "Brravvvooo! Ne güzel yazmışsın! Adama ne biçim haddini bildirmişsin! Eline kalemine sağlık!" vaveylaları... Arkasından bir anda Klu Klux Klan ölüm örgütü haline gelen haberleşme grubu üyeleri zılgıt zılgıt ince yorumları... Ekmeğini köşe yazarlığından kazanan gerçek gazete emekçisi umursamaz gibi görünür ama içi içini yer. Bunların yorum adı altında yazdıklarını okuduğunuz zaman nutkunuz tutulur. İnanın bir sövmedikleri kalır, uzun ince yorumlarda sövgülere de rastlanılmaz değil... Unutmayın, gerçek gazeteci bunu da üstlenmek zorunda... Ne yapsın, o bir kalemşör ve her gün yazmak zorunda, geçimini bundan temin ediyor; tepki de çekse okunduğu için manen de mutlu oluyor. İşte bunun için "Türkiye'de gazetecilik zor zanaattır", vesselam.
Prof. Dr. Esat Arslan / diğer yazıları
- Meclis Muhafız Taburu / 03.01.2012
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011