Ucub sahibinin ameli kabul edilmez
Dördüncü semadaki melek der ki: “Durun, bu amelleri alın, sahibinin yüzüne, sırtına ve karnına vurun. Rabbimin emri şu ki, ucub sahibinin amelini kabul etmeyeyim. Bu işler benim kapımdan geçmeye! Bu şahıs yaptığı işlere ucub kattı. Bu yüzden merduttur”
09.09.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
(dünden devam.)
Muaz b. Cebel, Peygamber Efendimizden duyduğu uzun bir hadis-i şerifi şöyle anlattı:
Resûlullah (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: "Ya Muaz, sana önem taşıyan birkaç öğütte bulunacağım. Bunları hafızana alır, gereği ile amel edecek olursan, Allah katında sana faydalı olur. Aksi halde unutur, hiçe sayarsan, hiçbir tutanağın kalmaz. Kıyamet günü alacağın iyiliğe dair hiçbir senedin de olmaz.
Ya Muaz, Allah Teâlâ, yeri ve semaları yaratmadan önce, yedi melek yarattı. Sonra yarattığı her semaya bu meleklerin birini kapıcı kıldı.
Hafaza melekleri -kulun işlerini hesaba memur melekler- kulun günlük amelini alır, semaya yükselirler. Çıkardıkları amelin nuru, güneş gibi parlar. Bunu dünya semasına memur meleğe götürür, över, kabul olmasını dilerler. Fakat kabul ettiremez, hatta şu cevabı alırlar: Bunu götürünüz, sahibinin yüzüne vurunuz. Ben gaybet işlerine bakarım. Rabbimin emri şu ki, kapımdan gaybet edenin işi girmeye.'
Buradan, insanların gaybetini yapan kimsenin işi geçip, öte varamaz.
Sonra Hafaza melekleri kulun salih amelini alır, ikinci semaya bakan meleğe götürürler. Amel nurludur, pâktır. Över, büyütür ve kabulünü isterler. Ne yazık ki, buradan da alınan cevap, birinciden farksızdır: 'Bunu alın, sahibinin yüzüne vurun. Ben böbürlen me işlerine memurum. Rabbimin emri şu ki, kapımdan kibirli, kendini beğenmiş, kurulan kimselerin ameli geçmeye! Dolayısıyla, bu ameller benden geçemez. Çünkü bu amelin sahibi, insanlara karşı kurulur, meclislerinde üst başa oturur, üstünlük taslardı.' Hafaza melekleri buradan da ret cevabı aldıktan sonra, kulun amellerinden namaz, oruç, sadaka gibi güzel işlerini parlar bir halde alır, üçüncü sema meleğine giderler. Burada da alınan cevap öbürleri gibi olur: 'Durun. Bu ameli alın, sahibinin yüzüne çarpın. Ben kibir işlerine bakarım. Böyle kibre kapılan bir kimsenin yaptığı işler kapımdan öte geçemez, Rabbimin bana emri budur. O, insanlara kibirli davranırdı. Meclislerinde kendisini yüksek gösterirdi.' Hafaza melekleri, yine kulun yıldızlar gibi parlayan ak amelini alır ve tatlı sesler çıkararak dördüncü semaya yükselirler. Bu güzel amelleri tesbih, namaz, oruç, hac ve umre gibi ibadetlerdir. Bu kadar güzel ibadetlerin reddine bir sebep yokken, yine reddedilir. Alınan cevaba gelince, diğerlerinden daha serttir: 'Durun, bu amelleri alın, sahibinin yüzüne, sırtına ve karnına vurun. Ben ucub, kendini beğenmişlik haline bakarım. Rabbimin emri şu ki, ucub sahibinin amelini kabul etmeyeyim. Bu işler benim kapımdan geçmeye! Bu şahıs yaptığı işlere ucub kattı. Bu yüzden merduttur.'
(bu bahis devam edecek.)
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
(dünden devam.)
Muaz b. Cebel, Peygamber Efendimizden duyduğu uzun bir hadis-i şerifi şöyle anlattı:
Resûlullah (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: "Ya Muaz, sana önem taşıyan birkaç öğütte bulunacağım. Bunları hafızana alır, gereği ile amel edecek olursan, Allah katında sana faydalı olur. Aksi halde unutur, hiçe sayarsan, hiçbir tutanağın kalmaz. Kıyamet günü alacağın iyiliğe dair hiçbir senedin de olmaz.
Ya Muaz, Allah Teâlâ, yeri ve semaları yaratmadan önce, yedi melek yarattı. Sonra yarattığı her semaya bu meleklerin birini kapıcı kıldı.
Hafaza melekleri -kulun işlerini hesaba memur melekler- kulun günlük amelini alır, semaya yükselirler. Çıkardıkları amelin nuru, güneş gibi parlar. Bunu dünya semasına memur meleğe götürür, över, kabul olmasını dilerler. Fakat kabul ettiremez, hatta şu cevabı alırlar: Bunu götürünüz, sahibinin yüzüne vurunuz. Ben gaybet işlerine bakarım. Rabbimin emri şu ki, kapımdan gaybet edenin işi girmeye.'
Buradan, insanların gaybetini yapan kimsenin işi geçip, öte varamaz.
Sonra Hafaza melekleri kulun salih amelini alır, ikinci semaya bakan meleğe götürürler. Amel nurludur, pâktır. Över, büyütür ve kabulünü isterler. Ne yazık ki, buradan da alınan cevap, birinciden farksızdır: 'Bunu alın, sahibinin yüzüne vurun. Ben böbürlen me işlerine memurum. Rabbimin emri şu ki, kapımdan kibirli, kendini beğenmiş, kurulan kimselerin ameli geçmeye! Dolayısıyla, bu ameller benden geçemez. Çünkü bu amelin sahibi, insanlara karşı kurulur, meclislerinde üst başa oturur, üstünlük taslardı.' Hafaza melekleri buradan da ret cevabı aldıktan sonra, kulun amellerinden namaz, oruç, sadaka gibi güzel işlerini parlar bir halde alır, üçüncü sema meleğine giderler. Burada da alınan cevap öbürleri gibi olur: 'Durun. Bu ameli alın, sahibinin yüzüne çarpın. Ben kibir işlerine bakarım. Böyle kibre kapılan bir kimsenin yaptığı işler kapımdan öte geçemez, Rabbimin bana emri budur. O, insanlara kibirli davranırdı. Meclislerinde kendisini yüksek gösterirdi.' Hafaza melekleri, yine kulun yıldızlar gibi parlayan ak amelini alır ve tatlı sesler çıkararak dördüncü semaya yükselirler. Bu güzel amelleri tesbih, namaz, oruç, hac ve umre gibi ibadetlerdir. Bu kadar güzel ibadetlerin reddine bir sebep yokken, yine reddedilir. Alınan cevaba gelince, diğerlerinden daha serttir: 'Durun, bu amelleri alın, sahibinin yüzüne, sırtına ve karnına vurun. Ben ucub, kendini beğenmişlik haline bakarım. Rabbimin emri şu ki, ucub sahibinin amelini kabul etmeyeyim. Bu işler benim kapımdan geçmeye! Bu şahıs yaptığı işlere ucub kattı. Bu yüzden merduttur.'
(bu bahis devam edecek.)
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.