Olacağı buydu. Daha farklı bir şey beklememiz, kendimizi aldatmak olur.
Amerika'nın çuvallarından sonra UEFA da geçirdi çuvalı başımıza.
Bir devlet yüreğini yitirmeye dursun, bir milletin onuru örselenmeye dursun, kafası çuvaldan, başı dertten kurtulmaz.
Epeyce zamandan beri bu kaderi yaşıyoruz.
Hatırlayın... ABD eski Başkanı Clinton'un korumalarıyla birlikte TBMM Genel Kurulu'na dalışını ve vekillerimize hitap etmesini hatırlayın. Ne demişti; 20. yüzyıl Osmanlı'nın dağılmasıyla şekillendi, 21. asır da Türkiye'nin pozisyonuna kadar şekil alacaktır.
Vekillerimiz, alkış tufanı koparttılar.
Hiçbiri demedi ki, Mr. Clinton bu Meclis, Habeş Meclisi mi ki, korumalarınızla buraya dalıyorsunuz. Eğer kendinizi Meclis'imizde dahi koruyamayacağımızı düşünüyor, bu sebeple korumalarınızla geldiyseniz, lütfen kendinize daha korunaklı bir Meclis bulun... Hem ne demek istediniz bu sarf ettiğiniz "20. ve 21. asra ilişkin cümle"nizle?
Bu kadarlık bir sual... Nezaket dolu küçük bir sitem?
Nerdeee?
Bakın bakalım o zaman "Türkiye neresi imiş" öğrenmiyorlar mı?
Bu skandalları sindirdiler... Eyvallah.
Ardından Kuzey Irak'ta ABD skandalları, bir başka ifadeyle Made in USA skandalları yaşadık.
Çuval geçirmelerden kırmızı çizgilerimizin silinmesine, taahhütlere rağmen bölgeye Yahudi Peşmergelerin yerleştirilmesinden çapulcu Peşmergelerin devlet başkanlığına getirilmesi ve Ankara'da onları muhatap almak zorunda kalışımıza kadar bir dizi oyun, onurumuzu örseleyen bir dizi manevra. Tezkere üstüne tezkereden sonra "askerinize artık hâcet yok" numaraları...
Bu kadarını da nasıl sindiriyoruz ya hu, olmaz böyle şey, bu kadarı da fazla, demeye fırsat kalmadan başımıza sardılar bombaları.
Cennet vatanımızı yaptılar "terör ülkesi..."
Hala daha eyvallah nakaratıyla AB-ABD bağımlısı politikayla gidiyoruz.
Sen misin yüreğini ortaya koymayan, sen misin onurunu beş paralık hale sokan işleri sindirdikçe sindiren, hiç de ırganmayan; al sana bir UEFA çuvalı daha dediler. UEFA çuvalını da başımıza geçirdiler.
Ülkeniz artık "terör ülkesi", orada maç oynatamayız, dediler.
Daha çoook patlamalar olacak diye de sinyaller verdiler.
Beşiktaş ve Galatasaray'ın maçlarını yabancı sahaya alma kararı çıkarttılar.
İsrail de iki yıldan beri UEFA maçları oynanmıyor. Masabaşında bizi Filistine çevirdiler.
Hükümet güya Berlusconi manevraları yaptı. Devlet garantisi verdi. Vermedik garanti bırakmadık.
Adamlar dinler mi?
Bir kere dişimizi saydırdık, delikanlılığımızı beş paralık ettik.
Sonunda UEFA kararını tıpış tıpış kendimiz kabul ettik.
Şimdi de yüreksizce kendi kendimize dövünüp duruyoruz.
"Terör ülkesi" yaftasını sindirdik.
Bu iş spor işi, siyasetle alakası yok diye düşünmeyin.
Bu iş siyasetin, dış politikanın danıskası. Başbakan Tayyip Erdoğan boş yere mi, meslektaşı ve nikâhdaşı Berlusconi'nin telefonlarına sarıldı. O bile söz geçiremedi çuvalcılara...
Bu yüreksiz siyasetle ve bu iki arada bir derede dış politikayla Türkiye'nin başı ne beladan, ne çuvaldan kurtulur.
Başbakan "değişmeden önce" milli şairimiz Mehmet Akif'ten şiirler okurdu. "Değiştim" dedikten sonra sanki şairini de değiştirmiş gibi. Ben ise değişmediğim için Akif'i okumaya devam ediyorum.
Dün Safahat'ın Âsım'ından Başbakan'ın da eskiden okuduğu şu mısralar hatırıma düştü:
....
Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta, boğarım,
-Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üçbuçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
....
Nasîhatim sana: Herzeyle iştigâli bırak;
Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyen dünyada hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.
...
Başka söze hâcet yok herhalde; değil mi, Akif'imizin bu muhteşem teşhis ve nasihati üstüne.
Amerika'nın çuvallarından sonra UEFA da geçirdi çuvalı başımıza.
Bir devlet yüreğini yitirmeye dursun, bir milletin onuru örselenmeye dursun, kafası çuvaldan, başı dertten kurtulmaz.
Epeyce zamandan beri bu kaderi yaşıyoruz.
Hatırlayın... ABD eski Başkanı Clinton'un korumalarıyla birlikte TBMM Genel Kurulu'na dalışını ve vekillerimize hitap etmesini hatırlayın. Ne demişti; 20. yüzyıl Osmanlı'nın dağılmasıyla şekillendi, 21. asır da Türkiye'nin pozisyonuna kadar şekil alacaktır.
Vekillerimiz, alkış tufanı koparttılar.
Hiçbiri demedi ki, Mr. Clinton bu Meclis, Habeş Meclisi mi ki, korumalarınızla buraya dalıyorsunuz. Eğer kendinizi Meclis'imizde dahi koruyamayacağımızı düşünüyor, bu sebeple korumalarınızla geldiyseniz, lütfen kendinize daha korunaklı bir Meclis bulun... Hem ne demek istediniz bu sarf ettiğiniz "20. ve 21. asra ilişkin cümle"nizle?
Bu kadarlık bir sual... Nezaket dolu küçük bir sitem?
Nerdeee?
Bakın bakalım o zaman "Türkiye neresi imiş" öğrenmiyorlar mı?
Bu skandalları sindirdiler... Eyvallah.
Ardından Kuzey Irak'ta ABD skandalları, bir başka ifadeyle Made in USA skandalları yaşadık.
Çuval geçirmelerden kırmızı çizgilerimizin silinmesine, taahhütlere rağmen bölgeye Yahudi Peşmergelerin yerleştirilmesinden çapulcu Peşmergelerin devlet başkanlığına getirilmesi ve Ankara'da onları muhatap almak zorunda kalışımıza kadar bir dizi oyun, onurumuzu örseleyen bir dizi manevra. Tezkere üstüne tezkereden sonra "askerinize artık hâcet yok" numaraları...
Bu kadarını da nasıl sindiriyoruz ya hu, olmaz böyle şey, bu kadarı da fazla, demeye fırsat kalmadan başımıza sardılar bombaları.
Cennet vatanımızı yaptılar "terör ülkesi..."
Hala daha eyvallah nakaratıyla AB-ABD bağımlısı politikayla gidiyoruz.
Sen misin yüreğini ortaya koymayan, sen misin onurunu beş paralık hale sokan işleri sindirdikçe sindiren, hiç de ırganmayan; al sana bir UEFA çuvalı daha dediler. UEFA çuvalını da başımıza geçirdiler.
Ülkeniz artık "terör ülkesi", orada maç oynatamayız, dediler.
Daha çoook patlamalar olacak diye de sinyaller verdiler.
Beşiktaş ve Galatasaray'ın maçlarını yabancı sahaya alma kararı çıkarttılar.
İsrail de iki yıldan beri UEFA maçları oynanmıyor. Masabaşında bizi Filistine çevirdiler.
Hükümet güya Berlusconi manevraları yaptı. Devlet garantisi verdi. Vermedik garanti bırakmadık.
Adamlar dinler mi?
Bir kere dişimizi saydırdık, delikanlılığımızı beş paralık ettik.
Sonunda UEFA kararını tıpış tıpış kendimiz kabul ettik.
Şimdi de yüreksizce kendi kendimize dövünüp duruyoruz.
"Terör ülkesi" yaftasını sindirdik.
Bu iş spor işi, siyasetle alakası yok diye düşünmeyin.
Bu iş siyasetin, dış politikanın danıskası. Başbakan Tayyip Erdoğan boş yere mi, meslektaşı ve nikâhdaşı Berlusconi'nin telefonlarına sarıldı. O bile söz geçiremedi çuvalcılara...
Bu yüreksiz siyasetle ve bu iki arada bir derede dış politikayla Türkiye'nin başı ne beladan, ne çuvaldan kurtulur.
Başbakan "değişmeden önce" milli şairimiz Mehmet Akif'ten şiirler okurdu. "Değiştim" dedikten sonra sanki şairini de değiştirmiş gibi. Ben ise değişmediğim için Akif'i okumaya devam ediyorum.
Dün Safahat'ın Âsım'ından Başbakan'ın da eskiden okuduğu şu mısralar hatırıma düştü:
....
Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta, boğarım,
-Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üçbuçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
....
Nasîhatim sana: Herzeyle iştigâli bırak;
Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyen dünyada hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.
...
Başka söze hâcet yok herhalde; değil mi, Akif'imizin bu muhteşem teşhis ve nasihati üstüne.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019