Ülkemizin yarısı olağanüstü kurak
Dünyayı derinden etkileyen ve yıkıcı etkileri her geçen gün hızla artan küresel ısınma, ülkemizde ciddi bir kuraklığı da beraberinde getirdi. Bilim insanları kuraklığı, 31 farklı doğal afet arasında en kritik afet olarak tanımıyorlar. Çünkü yavaş yavaş gelişiyor ve etkisi hayatın birçok alanında hissediliyor. Bu felakete, ayrıca, "doğanın gizli tehlikesi" diyorlar. Bu tehlike 2021 yılında dünyada ve Türkiye'de artık daha yakın bir tehdit haline geldi.
Haritalar, "kırmızı alarm" diyor
2021'in Türkiye'de kuraklık açısından pek iyi geçmeyeceğine dair ilk işaret Ocak 2021'de NASA'dan gelmişti. Kurumun yeryüzünü uydu görüntüleriyle izleyip iklim ve çevre felaketlerini rapor eden Earth Observatory iki harita yayımlamıştı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün yayımladığı haritalarda da manzara pek iç açıcı görünmüyor. Önceki ölçümlerde, Türkiye'nin doğusu, Ege'nin güneyi, Aksaray olağanüstü kurak alanlar olarak işaretlendi. Fakat son yayımlanan haritalarda ülke genelinde "olağanüstü kurak" bölgelerin çok ciddi düzeyde arttığı gözlemleniyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden dün yapılan açıklamaya göre, Türkiye bu yıl, son 50 yılın en sıcak 6. ağustos mevsimini yaşadı. Müdürlüğün Haziran-Ağustos 2021 verilerinde, Türkiye'nin yüzde 55'lik kısmında şiddetli kuraklık yaşandığı ifade edildi.
Afetlerin sayısında ve şiddetinde artış var
Uzmanlar, küresel ısınma konusunda 2030'a kadar çok yönlü önlemler alınmadığı takdirde, dünyanın geri dönülmez felaketlerle karşı karşıya kalacağına dikkat çekiyor. Türkiye'de de bu yaz, küresel ısınmanın sebep olduğu doğal afetler yaşandı. Birbiri ardınca çıkan orman yangınları, sel felaketleri, fırtınalar ve daha niceleri, sayısı ve şiddeti artırarak devam ediyor. Bu felaketlerin yol açtığı zararlar da öncekilere göre çok daha fazla…
Su kaynakları yok oluyor
Yaşanan kuraklık, göl, akarsu, yer altı suları gibi tatlı su kaynaklarımızın azalmasına ve yok olmasına neden oluyor. Ülkemizin Van Gölü gibi önemli göllerinde, Kızılırmak, Gediz Nehri akarsularında ciddi azalmalar var. Örneğin Türkiye'nin en uzun nehri olan Kızılırmak… Sivas'tan doğup Karadeniz'e dökülen Kızılırmak ile Hafik ilçesinde sulama amaçlı kullanılan Pusat-Özen Barajı ve il merkezinin su ihtiyacını karşılayan 4 Eylül Barajı'nda mevsimsel kuraklığın etkisiyle sular önemli oranda çekildi. Su seviyesinin önemli oranda düştüğü Kızılırmak'ta bazı kısımlar adeta dereyi andırıyor. Yer altı sularının kaybına en önemli örnek ise Konya Ovası… Türkiye'nin tahıl ambarı, ülke kara örtüsünün yüzde 7'sine denk gelen geniş alana sahip Konya Kapalı Havzası'nda kuraklık ve yer altı sularının kontrolsüz kullanımı nedeniyle zor günler yaşanıyor. Konya, Isparta, Niğde, Ankara, Aksaray, Nevşehir ve Karaman'ı içine alan Türkiye'nin tahıl ambarı Konya Kapalı Havzası'nda yer altı suları seviyesinde bu yıl normalin üzerinde bir düşüş yaşanıyor. Her yıl genellikle yer altı sularında 2 metre düşüş olurken, bu yıl Konya Ovası'ndaki su düşüşü bazı bölgelerde 15 metreye varıyor.
Kuraklık kıtlığa doğru gidiyor
Kuralığın en büyük tehlikesi, tarımsal üretime darbe vurması… Sulama için yeterli su bulunamadığı zaman tarımsal üretim de imkansızlaşıyor. Bilim insanları, Türkiye'de 2020-2050 yılları arasındaki sıcaklığın, 1970-2000 yılları arasındaki sıcaklığa göre iki derece artış göstereceğini ifade ediyorlar. 2019 yılı için kişi başı 1400 metreküpe tekabül eden su miktarının ise 2030 yılında 110 metreküpe kadar düşeceği ve Türkiye'nin su fakiri ülke sınıfına gireceği belirtiliyor. Kuraklık ve iklim değişikliği etkisiyle su kaynaklarındaki kıtlık, tarımsal üretimde rekolte kaybına yol açıyor. Bu da tarımsal ürünlerin fiyatlarının artmasına ve tüketicinin doğrudan etkilenmesine neden oluyor. Rekolte kaybı nedeniyle çiftçilerin maliyetlerini karşılamakta zorlanması yakın gelecekte daha büyük sorunları ortaya çıkartacak ve acil önlem alınmazsa gelecekte kıtlık yaşanma tehlikesi belirecek. Hükümetin buna önlem alıp, tarımsal üretime daha fazla destek sunması gerekirken, yok denecek kadar az destek ve sıfır gümrükle tarım ürünleri ithalatıyla çiftçilere ciddi bir darbe vuruyor.
Çiftçiler, kuraklık desteğine tepkili
Kuraklık sebebiyle ciddi rekolte kaybına uğrayan ve zarar eden çiftçilere Eylül ayı başında ne kadar destek verileceği açıklanmıştı. Buna göre; verim kaybı oranı yüzde 30-39 olan çiftçilere dönüm başına 30 TL verilecek; ürününün yarısını kaybeden çiftçiye ödenecek rakam dönüm başına 50 TL olacak; ürününün tamamını kaybeden çiftçi ise 100 TL ile yetinecek. Bu cılız desteğe ilk tepki, Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru'dan gelmişti. Doğru, "Yağışların yetersiz olması nedeniyle hububat ve baklagillerdeki verim kaybının telafisi için açıklanan bu destek üreticinin harcamış olduğu sadece taban gübresi masrafını bile karşılayamaz. Kuraklık sebebiyle ürününün tamamı kuruyan bir üreticiye dekara 100 TL ödenecek. Bu para ile yeni sezonda buğday ekmek isteyen bir üreticimiz dekara 20-25 kg kullanması gereken ve şu anda fiyatı 6.10 TL/Kg olan DAP gübresini bile alamaz" diyerek tepkisini ortaya koymuştu. Uzmanlar, kuraklıkla daha ciddi bir mücadele edilmesi, su kaynaklarının doğru kullanımının sağlanması ve kıtlığı önlemek için de doğru tarım politikalarının uygulanması gerektiğini vurguluyor.