AKP hükümeti, yeni TCK taslağında "Türk Milleti'nin uçkuruna AB standardı getireyim" derken, geleneksel Türk aile yapısının ve bu arada "ancak resmi nikâh sonrası müsaade edilen dini bir seremoni"ye dönüştürülse bile "ma'şeri vicdanda ve 'İslam ilmihâli'nde vazgeçilemez yeri olan imam nikâhı"nın çivisini söküyor.
Ne nikâha ilişkin sağlam bir ölçü var ortada, ne zinaya ilişkin... Hem "zinanın tarifi" vicdan, iz'an ve imanı tırmalıyor, hem nikâhın güncel konumu...
AKP, AB standartları çerçevesinde önce "aslında ne idüğü belirsiz zina"nın suç sayılmaması gerektiğini savunarak yeni TCK taslağını ona göre şekillendirmişti. Daha sonra bu kanaatinden çark ederek, "resmi nikahlı eşinin yanı sıra imam nikahıyla birden fazla evlilik yapanları veya tek evlilikleri olmasına rağmen sadece imam nikahı bulunan çiftleri de zina suçu işlemiş sayarak" şekillendirdiği yeni "zina suçuna 2 yıl hapis cezası" getirmek istiyor.
Türkiye'de devletin 1998 resmi rakamlarına göre, "1 milyon 330 bin 46 evli çiftin resmi nikahı yok"; imam nikahı ile evliler. AKP'nin yeni TCK'sına göre bunlar "zina suçu" işlemiş sayılacaklar... AKP'nin Bu kadar kadını ve erkeği 2 sene hapsedeceği cezaevleri var mı?
CHP ise, AKP'nin "zina"nın suç sayılmasıyla ilgili "yeni talebi"nin kabul edilebilecek bir düzenleme olmadığını, Türkiye'nin AB üyeliği için de olumsuzluk yaratacağını söylüyor. CHP şu gerekçeyi getiriyor: Bu iş, iki kişi arasında özel yaşamı ilgilendiren bir konudur. Zina fiili ile ortaya çıkan sadakatsizliğin sonucu ise, bu evliliğin sona ermesidir. Zina suçuna hapis cezası verilmesi kabul edilebilir değildir.
AKP, nikâh ile zinayı her bakımdan eline ayağına doladı...
"İmam nikahlı evliliği" zina olarak niteleyip 2 yıl hapis getiren AKP, genelevlerde işlenen "vesikalı zina"ya zina demiyor, ceza getiremiyor. Zina, Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Tüzüğü çerçevesinde "vesikalı, vergili ve SSK'lı ortamlar"da icra edilirse o zina olmuyor AKP'ye göre... Yani, "vesikalı" olunca işlem, zina olmuyor, fuhuş olmuyor; "faturalı bedel"i karşılığında sosyal ve bedensel bir ihtiyacı karşılamak oluyor.
Bir ay önce yayınlanan "Hayatsız Kadınlar Dosyası" başlıklı bir rapora göre, Türkiye'de faaliyet gösteren "56 genelevde kayıtlı yaklaşık 3 bin hayat kadını" çalışıyor. Buradaki işlemler, "zina kapsamı"na, dolayısıyla "ceza"ya girmiyor.
Rapora göre, "üç büyük ilde, yaklaşık 30 bin kadın daha genelevde çalışmak amacıyla vesika" bekliyor. Dahası var; Türkiye genelinde vesikalı ya da gizli çalışan hayat kadınlarının sayısı 100 bine yaklaşıyor. Raporda, Türkiye'nin kadın nüfusunun 35 milyon civarında olduğu hesaba katıldığında, "her 350 kadınımızdan birinin fuhuş batağının eşiğinde olduğu" belirtiliyor. Raporda, "2001 yılında ölen genelev patroniçesi Matild Manukyan'ın 1944 yılından itibaren bir çok kez vergi rekortmeni olduğunun altı çizilerek, bu sektörde dönen paranın hesabını varın siz hesap edin" deniliyor.
Bu "vahim gidişat", kimsenin tüylerini diken diken etmiyor. Bu "vergili-vesikalı zina"nı veya "kayıtdışı-vesikasız zina"nın böylece devam etmesi durumunda Türk aile yapısının durumu ne olacak, diye düşünen çıkmıyor...
Ama, "ne idüğü belirsiz zina tarifinin ve öngörülen 2 yıl hapis cezası"nın içine "imam nikahlı evlilikleri" nasıl sokarız diye AB namına "uçkur hesabı" yapılıyor.
Bu arada, Eylül 2003'te Avrupa Parlamentosu ise "Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan eşcinsel çiftlere evlenme hakkı verilmesi"ni istiyor... Ekim 2002'de Abbas Güçlü'nün programında bir öğrencinin "Eşcinsellere evlilik hakkı tanır mısınız?" sorusuna henüz Başbakanlık antrenmanı yapan AKP lideri Tayyip Erdoğan, "Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Bunu o özgürlükler çerçevesinde değerlendirmenin ideal olduğunu düşünüyorum" diyerek ta o günden "eşcinsellere evlilik hakkı için AB ışığı" yakabiliyor.
Ama iş, "dini nikah"la evli olanları "zina cezası" kapsamına sokmaya gelince, AB'ci AKP, ne AB standardına uyuyor, ne ilmihal standardına... CHP bile, AB endişesiyle bu standartları korumaya çalışıyor; hatta AKP'nin bu gidişatına akıl sır erdiremiyor.
Devlet yönetiminin, kendisinin ihdas ettiği bir prosedüre aykırılığı, tabii kurallara aykırı "zina gibi temel bir suç" nitelemesiyle cezalandırması yanlıştır. Burada suç ve cezanın eşitliliği ilkesi ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla öncelikle "zinanın tarifi" dosdoğru yapılmalıdır; o zaman "dayatılmış prosedür" sebebiyle oluşan noksanlık veya fazlalığın "fiili bir zina suçu olmayacağı" kendiliğinden ortaya çıkar. Bu manada hükümetin yapması gereken iş, toplumun temeli olan "kadın ve ailenin korunması dolayısıyla zinanın ortadan kaldırılması" bağlamında "resmi prosedürü yenilemek"tir, tabii kurallara uygun hale dönüştürmektir.
Bu bağlamda gerçekten "kadın-erkek eşitliği/kadın ve ailenin korunması" hedefleniyorsa şu yapılabilir: Kadının şikayetiyle erkeğe "zina" cezasının verilmesi hakkı tanındığı gibi; resmi nikahlı kadının "ortak talep dilekçesi"yle, erkeğin imam nikahlı diğer hanımını da "resmi nikahlı" olarak kabul etmek, aile fertlerinin ve eşlerden doğan çocukların tamamının ilgili erkeğin SSK ve veraset haklarından eşit şekilde yararlanmalarını sağlamak... İsteyen kadına böyle bir "dilekçe hakkı"nın sağlanması, hem kadın-erkek eşitliği, kadın ve ailenin korunması, hem de zinanın ortadan kaldırılması bağlamında AB standartlarının da ötesinde olur. Sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin sağlanması için, ilk hanımının "ortak talep dilekçesi"ne istinaden imam nikahlı eşi "resmi nikahlı" hale gelen erkekten, SSK-Bağ-Kur pirimi gibi vergiler, sair "tek eşli işçi veya memurlar"dan yüzde 25 daha fazla tahsil edilebilir. Böylece hem kadın-aile korunur, hem kadın-erkek eşitliği sağlanır, hem de zina ortadan kaldırılır.
Aksi halde "imam nikahlı-belediye nikahlı", "vergili zina-vergisiz zina" tartışmaları arasında yüzbinlerce kadın fuhuş batağına doğru sürüklenir; kimsenin de kılı kıpırdamaz. Olan yine kadına olur, aileye olur.
Hesapsız ceza ile "aile kurumu" ayakta durur mu Allah aşkına?
Ne nikâha ilişkin sağlam bir ölçü var ortada, ne zinaya ilişkin... Hem "zinanın tarifi" vicdan, iz'an ve imanı tırmalıyor, hem nikâhın güncel konumu...
AKP, AB standartları çerçevesinde önce "aslında ne idüğü belirsiz zina"nın suç sayılmaması gerektiğini savunarak yeni TCK taslağını ona göre şekillendirmişti. Daha sonra bu kanaatinden çark ederek, "resmi nikahlı eşinin yanı sıra imam nikahıyla birden fazla evlilik yapanları veya tek evlilikleri olmasına rağmen sadece imam nikahı bulunan çiftleri de zina suçu işlemiş sayarak" şekillendirdiği yeni "zina suçuna 2 yıl hapis cezası" getirmek istiyor.
Türkiye'de devletin 1998 resmi rakamlarına göre, "1 milyon 330 bin 46 evli çiftin resmi nikahı yok"; imam nikahı ile evliler. AKP'nin yeni TCK'sına göre bunlar "zina suçu" işlemiş sayılacaklar... AKP'nin Bu kadar kadını ve erkeği 2 sene hapsedeceği cezaevleri var mı?
CHP ise, AKP'nin "zina"nın suç sayılmasıyla ilgili "yeni talebi"nin kabul edilebilecek bir düzenleme olmadığını, Türkiye'nin AB üyeliği için de olumsuzluk yaratacağını söylüyor. CHP şu gerekçeyi getiriyor: Bu iş, iki kişi arasında özel yaşamı ilgilendiren bir konudur. Zina fiili ile ortaya çıkan sadakatsizliğin sonucu ise, bu evliliğin sona ermesidir. Zina suçuna hapis cezası verilmesi kabul edilebilir değildir.
AKP, nikâh ile zinayı her bakımdan eline ayağına doladı...
"İmam nikahlı evliliği" zina olarak niteleyip 2 yıl hapis getiren AKP, genelevlerde işlenen "vesikalı zina"ya zina demiyor, ceza getiremiyor. Zina, Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Tüzüğü çerçevesinde "vesikalı, vergili ve SSK'lı ortamlar"da icra edilirse o zina olmuyor AKP'ye göre... Yani, "vesikalı" olunca işlem, zina olmuyor, fuhuş olmuyor; "faturalı bedel"i karşılığında sosyal ve bedensel bir ihtiyacı karşılamak oluyor.
Bir ay önce yayınlanan "Hayatsız Kadınlar Dosyası" başlıklı bir rapora göre, Türkiye'de faaliyet gösteren "56 genelevde kayıtlı yaklaşık 3 bin hayat kadını" çalışıyor. Buradaki işlemler, "zina kapsamı"na, dolayısıyla "ceza"ya girmiyor.
Rapora göre, "üç büyük ilde, yaklaşık 30 bin kadın daha genelevde çalışmak amacıyla vesika" bekliyor. Dahası var; Türkiye genelinde vesikalı ya da gizli çalışan hayat kadınlarının sayısı 100 bine yaklaşıyor. Raporda, Türkiye'nin kadın nüfusunun 35 milyon civarında olduğu hesaba katıldığında, "her 350 kadınımızdan birinin fuhuş batağının eşiğinde olduğu" belirtiliyor. Raporda, "2001 yılında ölen genelev patroniçesi Matild Manukyan'ın 1944 yılından itibaren bir çok kez vergi rekortmeni olduğunun altı çizilerek, bu sektörde dönen paranın hesabını varın siz hesap edin" deniliyor.
Bu "vahim gidişat", kimsenin tüylerini diken diken etmiyor. Bu "vergili-vesikalı zina"nı veya "kayıtdışı-vesikasız zina"nın böylece devam etmesi durumunda Türk aile yapısının durumu ne olacak, diye düşünen çıkmıyor...
Ama, "ne idüğü belirsiz zina tarifinin ve öngörülen 2 yıl hapis cezası"nın içine "imam nikahlı evlilikleri" nasıl sokarız diye AB namına "uçkur hesabı" yapılıyor.
Bu arada, Eylül 2003'te Avrupa Parlamentosu ise "Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan eşcinsel çiftlere evlenme hakkı verilmesi"ni istiyor... Ekim 2002'de Abbas Güçlü'nün programında bir öğrencinin "Eşcinsellere evlilik hakkı tanır mısınız?" sorusuna henüz Başbakanlık antrenmanı yapan AKP lideri Tayyip Erdoğan, "Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Bunu o özgürlükler çerçevesinde değerlendirmenin ideal olduğunu düşünüyorum" diyerek ta o günden "eşcinsellere evlilik hakkı için AB ışığı" yakabiliyor.
Ama iş, "dini nikah"la evli olanları "zina cezası" kapsamına sokmaya gelince, AB'ci AKP, ne AB standardına uyuyor, ne ilmihal standardına... CHP bile, AB endişesiyle bu standartları korumaya çalışıyor; hatta AKP'nin bu gidişatına akıl sır erdiremiyor.
Devlet yönetiminin, kendisinin ihdas ettiği bir prosedüre aykırılığı, tabii kurallara aykırı "zina gibi temel bir suç" nitelemesiyle cezalandırması yanlıştır. Burada suç ve cezanın eşitliliği ilkesi ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla öncelikle "zinanın tarifi" dosdoğru yapılmalıdır; o zaman "dayatılmış prosedür" sebebiyle oluşan noksanlık veya fazlalığın "fiili bir zina suçu olmayacağı" kendiliğinden ortaya çıkar. Bu manada hükümetin yapması gereken iş, toplumun temeli olan "kadın ve ailenin korunması dolayısıyla zinanın ortadan kaldırılması" bağlamında "resmi prosedürü yenilemek"tir, tabii kurallara uygun hale dönüştürmektir.
Bu bağlamda gerçekten "kadın-erkek eşitliği/kadın ve ailenin korunması" hedefleniyorsa şu yapılabilir: Kadının şikayetiyle erkeğe "zina" cezasının verilmesi hakkı tanındığı gibi; resmi nikahlı kadının "ortak talep dilekçesi"yle, erkeğin imam nikahlı diğer hanımını da "resmi nikahlı" olarak kabul etmek, aile fertlerinin ve eşlerden doğan çocukların tamamının ilgili erkeğin SSK ve veraset haklarından eşit şekilde yararlanmalarını sağlamak... İsteyen kadına böyle bir "dilekçe hakkı"nın sağlanması, hem kadın-erkek eşitliği, kadın ve ailenin korunması, hem de zinanın ortadan kaldırılması bağlamında AB standartlarının da ötesinde olur. Sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin sağlanması için, ilk hanımının "ortak talep dilekçesi"ne istinaden imam nikahlı eşi "resmi nikahlı" hale gelen erkekten, SSK-Bağ-Kur pirimi gibi vergiler, sair "tek eşli işçi veya memurlar"dan yüzde 25 daha fazla tahsil edilebilir. Böylece hem kadın-aile korunur, hem kadın-erkek eşitliği sağlanır, hem de zina ortadan kaldırılır.
Aksi halde "imam nikahlı-belediye nikahlı", "vergili zina-vergisiz zina" tartışmaları arasında yüzbinlerce kadın fuhuş batağına doğru sürüklenir; kimsenin de kılı kıpırdamaz. Olan yine kadına olur, aileye olur.
Hesapsız ceza ile "aile kurumu" ayakta durur mu Allah aşkına?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019