Bu gün yaşadığımız toplumda çocuklarda, gençlerde ve gerekse yetişkinlerde sorumluluk almaktan kaçınma olduğunu görüyoruz.
Bu sebeple sorumluluk eğitimi ihmal edilmemesi gereken çok önemli bir konudur. Sorumluluk konusunda doğru olan, olumlu olan örnekleri; insanı konu alan, insanı ilgilendiren her alanda vermemiz, göstermemiz, ortaya koymamız gerekiyor.
Bir defa sorumluluk sahibi olan bir insanın erdemli bir davranış ortaya koyduğu zaman bundan haz almasını, mutlu olmasını sağlamak için öncelikle bir sorumluluk eğitimi alması gerekiyor.
Yanlış bir davranıştan ötürü de yüzünün kızarması, utanma ve suçluluk duyma gibi ahlaki duygulara sahip olması için daha fazla sorumluluk konulu eğitimlere eğilmemiz gerekiyor.
Sorumluluğun doğuştan gelmediği, sonradan kazanıldığını kabul etmeliyiz. Burada sorumluluğun öğrenilebileceğinin, öğretilebileceğinin altını çizmemiz gerekiyor.
Sorumluluk ve bağlamında sorumlu davranışlar sergileyen insanlar yetiştirmek günümüz ve geleceğimiz için çok önemlidir. Bu münasebetle sorumluluk kavramının anlaşılması ve sorumlu davranışların kazandırılması konusunda daha çok çaba harcamalıyız.
O halde sorumluluk nedir? Elbette soyut bir konuyu açıklamak, tarif etmek öyle çok kolay olmamakla birlikte, biz lügatten yardım alarak tarifini verelim: "Kişinin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi" veya "bireyin seçimler yapması ve bu seçimlerin sonucunu ve etkilerini kabullenmesi", "kişinin davranışlarının sonuçlarını ahlaki ve yasal boyutta üstlenmesi."
Başka bir tanımlamada sorumluluk disiplin kavramıyla ilişkilendirilmektedir. Malum olduğu üzere "Ağaç yaş iken eğilir." Çocuklarda kişisel disiplini sağlayacak eğitimleri verirsek birey öncelikle kendine karşı bir sorumluluk hissedecektir. Kendisine saygısı olan, kendisini kontrol edebilen biri bunu kişisel disiplinle dönüştürür. Sorumluluk duygusu gelişir. Çocuklukta itaat ile başlayan sorumluluğa ilişkin ilk göstergeler, 10'lu yaşlardan itibaren meyvelerini vermeye başlar.
Kişinin sorumluluk hissetmesi gereken yönler ise, bir insan olarak kendi seçimleri, karakteri ve potansiyelidir.
Başkalarına yönelik sorumluluk ise, kişisel sorumluluktan sonra gelişmekte ve toplumdaki diğer bireylere yönelik hizmet ve bağlılığı içermektedir.
Sorumluluk, kendisine özgü bir örüntüsü olan, duygu, düşünce ve davranış boyutlarını içeren dinamik bir yapıdır.
Bu yapıdaki akışı etkileyen ise, öncelikle kişinin herhangi bir durum ile kendisini ne kadar bağlantılı gördüğüdür.
Yine herhangi bir durumun sonucu üzerinde kendi belirleyiciliğinin ne kadar olduğuna dair inanç da aynı şekilde önemlidir.
Herhangi bir durum ile ilgili işleyiş ve kuraların ne kadar açık olduğu ve son olarak, durum ile ilgili olarak kişinin kendi kimlik algısının ne olduğu belirleyici olmaktadır.
Buna göre kişinin, örneğin, hırsızlıkla kendini ne kadar bağlantılı algıladığı, hırsızlık konusundaki düşüncelerinin ne olduğu ve son olarak hırsızlıkla kendi kimliği arasında nasıl bir bağ kurduğu belirleyici olmaktadır. Hırsızlığı kabul edilemez bulan ve kendisini hırsız kimliğiyle bir düşünemeyen bir kişinin, hırsızlık konusundaki sorumluluk algısı da ona göre olacaktır. Kendisinin hırsızlık yapıp yapmamasını kendi elinde görecek ya da daha da ötesi hırsızlığın toplumda daha az yaşanması için çaba harcayan bir bireye dönüşecektir.
Sorumlu davranmanın nedeni olarak; yapılan bir fiilden dolayı insanın suçluluk duygusuna kapılıp, kapılmaması da gösterilebilir.
Suçluluk duygusunun kaynağı ise vicdandır ve vicdan, çocukluktan itibaren içselleştirilen doğrulara aykırı davranıldığında devreye girmektedir.
Ancak vicdanın gelişebilmesi ve suçluluk duygusunun işlevsel olabilmesi için, çocukluktan itibaren kişiye, doğru ve yanlışa ilişkin doğru bilgiler, ahlaken desteklenen duygusal tepkiler ve doğru davranış örnekleri sunulmuş olmalıdır. Yani öncelikle ebeveynlerin çocuklara güzel örnek olması gerekiyor. İmam Ali Kerremallahu veçheye sordular: Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim? İmam Ali dedi ki: Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira zaten size benzeyeceklerdir... Kendinizi terbiye edin yeter...
Sorumluluk ahlaki bir değerdir ve ahlaki davranışların yerleşmesinde, ahlaki bilgi, ahlaki duygu ve ahlaki davranışlar temel kabul edilmektedir.
Ahlaki bilgi; neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ve niçin doğru ya da yanlış olduğunu bilmektir.
Ahlaki duygu ise, doğru davranışlardan sonra gurur ve hoşnutluğu, yanlış davranışlardan sonra ise, üzüntü, mahcubiyet, suçluluk duygusu gibi duyguları hissedebilmektir.
Bu sebeple eğitim hayatındaki Dini Kültür dersine, ahlakı da bilgi dersine mahkûm etmemeliyiz! Bu dersin öncelikle adının değişmesi gerekiyor. Mesela, "Uygulamalı Din ve Ahlak Eğitimi Dersi" olabilir. Bu derslerin öğrencileri sadece sınıf sıralarında oturtarak verilmesinden ziyade adeta sosyal bir etkinlik şeklinde verilmesi çok daha yararlı olur, ne dersiniz?
Yani, bu derslerin aynı zamanda pratiği olmalı, duyguyu verebilmeli, kalbe dokunabilmeli, davranışa dönüşebilmeli. Yoksa bilir ama yapmaz.
Özellikle değerler konusunda verilecek eğitimler de çocuklarımıza ve gençlerimize yaptıkları doğru davranışlarda gurur, iç huzur, mutluluk, hoşnutluk, hissini alabilecekleri, yaşayabilecekleri bir düzeye bir olgunluğa kavuşturmalıyız. Aynı zamanda da menfi, yanlış davranışlardan sonra ise vicdani bir muhasebe yaparak üzüntü, mahcubiyet, suçluluk gibi duyguları yaşaya bilmelerini ve hissede bilmelerini sağlayacak bir değerler eğitimi, sorumluluk eğitimini hayatın içinden pratikleriyle beraber vermeliyiz.
Yoksa oğlan yer oyuna gider, kız yer koyuna gider. Sorumluluktan kaçan, nemelazımcı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, yemek buldun mu giriş, iş gördün mü sıvış anlayışlarının hâkim olduğu insanlar oluruz. Bu insanlardan oluşan bir toplum da…
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025