Ya zillet ya izzet!

Hükümetin iç ve dış politikada sapır sapır döküldüğünü her zamankinden çok daha net bir şekilde müşahede ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Bu günler doğru ile yanlışın siyahla beyaz gibi birbirinden ayrıldığı ibretlik günler.Önümüzde gerçekten çok çarpıcı örnekler var. İç politika ile başlayalım?Mesela Ergenekon ve Balyoz davaları? Bu ülkeyi yıllarca "Milli iradeye kast eden darbecilerle hesaplaşıyoruz" diyerek oyalayarak en iyi bildikleri yol olan mağduriyet edebiyatının dibine vurdular. Böylece hem halk nezdinde prim topladılar hem de kendilerinden olmayan herkesi baskı altına aldılar.Gel zaman git zaman, bu işler yapılırken büyük bir ittifak halinde oldukları ortakları kendilerine dokununca "Milli Ordu'ya kumpas kurdular" diye yaygara yapmaya başladılar. Mili iradeye kast eden darbecilerle hesaplaşıyoruz edebiyatının yerini "Milli Ordu'ya kumpas kurdular" edebiyatı aldı. 17 Aralık sürecinde taraflar arasında yaşananları biliyorsunuz, tekrara gerek görmüyoruz. Geldiğimiz nokta itibarıyla hem Ergenekon'da hem de Balyoz'da tutuklu sanık kalmadı ve kumpas tescillendi. İşte bu durum AKP hükümetinin yıllarca topluma dikte ettiği "darbecilerle hesaba başlıyoruz, askeri vesayete son veriyoruz" iddiasının içi boş bir propaganda olduğunu gösteriyor. Bu tanık olduğumuz fiyaskolardan sadece bir tanesi.* * *Bir diğer fiyasko da Avrupa Birliği konusunda yaşandı. Malumunuz olduğu üzere AKP hükümeti, iktidarlarının ilk yıllarını AB'ye adamış hatta 'Katolik nikâhına' bile niyetlenmişlerdi ama bu hayalin de üzerine sünger çekeli epey bir zaman oldu. Hâlâ hükümetimiz Avrupa Birliği sevdasında ve işin trajikomik tarafı AB başkentlerinden gelen "sizi istemiyoruz" ifadelerine rağmen içinde bulunduğumuz 2014 yılı AB yılı ilan edildi. Sadece bu iki örnek bile iç politikada nasıl bir yönetim beceriksizliği ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.* * *Bu tabloya bir de dış politikadaki fiyaskolar eklenince durum ülkemiz ve milletimiz açısından çok ama çok daha vahim bir hal alıyor. İşte dış politikadaki hayati hatalar ve bu hataların tescillendiği gelişmelerden çarpıcı bir örnek. Malumunuz olduğu üzere ABD-İsrail ikilisinin Büyük Ortadoğu Projesi'ne (BOP)  Eşbaşkanlık yapan hükümetimiz, Ortadoğu'da bu anlamda epeyce rol üstlendi.BOP'un bir uzantısı olan Arap Baharı isyanlarına kayıtsız şartsız destek verilmesi bu Eşbaşkanlık görevinin bir yansıması olarak kabul ediliyor. Bu projeye Libya'da verilen tam destek Suriye'de de devam etti.Daha önce yaşanan Irak işgaline verilen desteği saymaya gerek bile görmüyoruz.Şimdi Suriye konusuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Hükümetimiz ne yazık ki Suriye'de küresel güçlerin planlarına destek verdi ve bu kapsamda bu ülkede muhalif grupları açıktan destekledi. Yerli ve yabancı basında yer alan birçok analiz habere göre bu muhalif gruplar arasında bugün Irak'ta başımıza bela olan IŞİD terör örgütü de bulunmaktaydı. Türkiye'deki muhalefet partilerinden bir kısmının yetkililerinin de yaptığı açıklamalara göre hükümetimiz bu örgüte Suriye'deki eylemleri sırasında silah göndermiş ve hatta bu örgütün militanlarını eğitmişti.  Şimdi bu örgüt Musul'da vatandaşlarımızı rehin aldı ve hem de Kerkük başta olmak üzere bölgenin, tek bir kurşun bile atılmadan Peşmerge'nin eline geçmesine neden oldu.Bu örgüt aynı zamanda yüce dinimiz İslam'ın adını da kirletiyor...* * *Şimdi sormak istiyorum; bu nasıl bir dış politika anlayışı ki bir yerde desteklendiği iddia edilen örgüt hemen yanı başındaki başka bir yerde bizi hedef alıyor? Şimdi Davutoğlu'na yani Dışişleri Bakanı'na sormak gerekiyor; bu mudur sizin stratejik derinliğiniz? Stratejik derinlik diye diye Türkiye'yi çok büyük bir stratejik çukur içine soktuğunuzun farkında mısınız acaba? Bu çok net bir şekilde dış politika fiyaskosudur. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti böyle bir fiyaskoyu tarih boyunca yaşamamıştır.* * *Hem iç hem de dış politikada fiyasko üstüne fiyasko yaşadığımız bir noktada çok şükürler olsun ki çaremiz var!Alın size 13 Haziran 2014 devrimi.Kimileri görmese de duymasa da bunlar kör, sağır ve dilsizleri oynasa da 13 Haziran Cuma günü İstanbul'da bir devrime şahitlik ettik. Dünyanın yeni süper gücü Rusya'dan Duma heyeti İstanbul'da Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ile mutabakat zaptı imzaladı. Bu mutabakat zaptı Rusya devletinin son 10 yılına damgasını vuran ve onu ABD hegemonyasına son vererek dünyada yeni bir kutup yapan Milli Ekonomi Modeli'nin taçlandırılmasıydı.Rusya'nın İstanbul Başkonsolosunun da katıldığı törende Rus parlamenterlerin BTP liderine sadece devlet başkanlarına verilen devlet nişanı vermesi ve "Bizim Haydar hocaya ve tezine ihtiyacımız var" demeleri çözümün adresini de çok net bir şekilde ortaya koyuyordu.Şimdi sıra, Haydar hocanın da o tarihi törende kendisine sorulan bir soruya verdiği cevapta olduğu gibi Türk milletinde. Türk milletinin önünde artık 2 seçenek var, ya hükümetin fiyaskolar politikasına, stratejik çukurlarına düşecek ya da Rusya başta olmak üzere dünyanın yeni kurtuluş reçetesi olarak gördüğü Milli Ekonomi Modeli'ne sarılacaktır. Yani ya zillet ya izzet... Milletin artık bu iki yoldan birini tercih etmesi gerekiyor. Saygılar?