Onu hep bankların üstünde otururken ve sigarasını içerken görürüm?O, dede lakaplı Abdullah Yıldız? Orta boylu, zayıf? Gözleri mavi, yüzündeki çizgiler, derin, ince, kıvrım kıvrım? Sararan bıyıkları bazen dudağını aşıp sakalına yaklaşır? Başında şapka, kimi zaman da yün takkesi var. Şahin bakışlı, ciddi tavırlı. Onun biricik mekanı çay ocağı? Sabah daha dükkan açılmadan dede gelip çay ocağının kapısına yere oturur bekler. Kapı açılınca geçip sandalyeye oturur. Kapı açıldığında ilk görünen dededir. İlk onunla göz göze gelirsiniz. Size şöyle derinlemesine bir bakar ve yüzünü çevirir. Kimseyle konuşmaz. Konuşsa da al, ver, iyi, tamam sözcüklerini duyarsınız. Dede hiç evlenmemiş. Bu yaşına kadar ona anacığı bakmış. Annesi ölünce ortada kalmış. Gelmiş şehre ve bir binanın bodrumunda kendine mekan bulmuş. Bodurumdan da mekan olur mu demeyin?Öyle ya. Şöyle geniş bir dairede, dayalı döşeli, hem de şöminesi olan bir yerde oturmalı değil mi? Dede garipler kervanına katılmıştır artık. Şehre geldiğinde bey çocukların hışmına, azarlamasına uğramış durmadan? Öyle ya. Ona çocuklar bile bağırıp çağırabilir. Onun babası yok ki. Çay ocağında sataşırlar. Şuna bak üstü başı nasıl da kokuyor. Gitsin başka yerde otursun? Bütün sözleri duyuyor. Ama o hep uzaklara dalgın dalgın bakıyor. Acaba o duyduklarına cevap mı arıyor. Nerde? O, gariplik sarayının tahtına kurulmuş, muhalif sözler onu ilgilendirmiyor?Bir gün camide kendini bey zanneden biri: Şuna bak üstü başı pislik içinde diye bağırdı. Dedenin yakasından tuttuğu gibi geri tarafa itti.O anda adama laf söylemesini beklediklerimden baktım hiç ses çıkmıyor. Ama çok üzüldüm. Milletin içinde bir şey demedim ama dışarıda yanına gittim ve: Ne yaptın adama, hiç yakıştı mı? Bana şöyle cevap verdi: Ne olacak üstü başı leş gibi ona katlanmak zorunda mıyım? Kendisine: Bu adam düşkün, hiç kimsesi yok, üstünü başını giyecek dermandan kesilmiş, bu adam düşkün ona bu şekilde davranmamalıydın dediysek de o mırıldanarak çekip gitti.Dede ile hiç konuşmamıştım. Bu olaydan sonra çok sevdiğim bir büyüğüm ile anlaşarak Abdullah dedenin evine gitmeye karar verdik. Ertesi gün dedenin evine gittik. Bizi kapıda görünce, ne oldu niye geldiniz? Dedi. Biz şefkat ve rikkatle cevap verince, bir müddet yüzümüze baktı ve buyurun dedi. İçeri girince şaşırdık. Fakir diye verilen elbiselere el sürülmemiş. Ortada bir plastik masa üstü simsiyah. Günlük yemeği ekmek yoğurt. Bazen de peynir ve meyveli gazoz.Dede, eve dikkatle baktığımızı görünce: O, en şerefli mahluk olan insan heybetinin yükseklerinden "ev biraz dağınık" dedi. Öylesine asalet ve gururunu korumaya gayret edişi bana çok tesir etti. Dede sürekli azarlanmaktan artık insanlara tatlı bir kelime ile karşılık veremez olmuş. Kendisine çamaşırlarını yıkamak istediğimizi, evini temizlemek istediğimizi söyledik. Hep olumsuz cevap veren dede bir müddet sustu? Biz, o suskunluğun memnuniyet olduğunu anladık ve elbiseleri topladık. Kedisine her zaman söylenen, bir türlü kabul etmediği bakım evinden bahsettiysek de bana: "Ben bu hayata alışmışım artık burada ayrılamamam" dedi.Evinden ayrıldık. Birkaç gün sonra elbiselerini teslim ettik. Temiz çamaşırları görün, "'Allah razı olsun" dedi. Bu sözü dededen duymak bizi çok etkiledi. Daha sonra muhtarın da devreye girmesiyle evi güzelce temizlendi. Ve üstü başının bakımını bir yiğit yürekli adam üstlendi.Aradan kısa bir zaman geçmişti. Mahallede, dede ölmüş duydunuz mu, diye bir şey duyunca, hemen sordum. Abdullah dede mi? Evet dediler. Kısa zamanlık bir yakınlaşma ile ben bu dedenin ölümüne çok üzüldüm. Bir de evine hırsız girdiğini ve parasını çalındığını, bir haftadan beri aç olduğunu ve ölüm sebebinin de açlık olduğunu duyunca üzüntüm kat kat oldu. Dedenin cenazesi cami önüne geldiğinde on kişi kadar vardı. Cenazesi arabaya konduğunda hoca ile beraber dört beş kişi kadar bir araya gelip mezarlığa götürdük. Kabri başında mezarının toprağını atacak kimsesi yoktu. Bizim de gücümüz tükenince dozer çağırıldı. Toprağı dozerle atıldı.Garipliğin ne olduğunu bilirim sanırdım. Konu ile ilgili ilahiler bilirim, şiirler, türküler duyarım? Ama şu yakın zamanda bu bolluğun ve insan kalabalıklarının içerisinde hem de gözümün önünde bir dedeyi bir garibi bu kadar yakından ilk defa görüyorum?
Mustafa Sabri / diğer yazıları
- Ramazanlaşmak / 17.07.2012
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011