Çağdaş demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığına dayanır.
Devletin üç önemli işlevi vardır; yasa yapmak, yasayı uygulamak ve çıkan uyuşmazlıkları çözmek.
Çağdaş devlette, yasaları yasama organı yapar, yürütme organı uygular. Yargı ise, yasanın uygulanması sonrasında ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözer.
Bunlar devletin yasama, yürütme, yargı erkleridir. Çağdaş bir devlette ve evrensel bir demokraside bu erkler birbirinden ayrılmışlardır. Bu, "Kuvvetler Ayrılığı" rejimidir.
Yasama organınca kabul edilip yürürlüğe giren yasalar anayasa ile çelişirse ne olur?
Devreye "Anayasal yargı" girer. Anayasa Mahkemesi (AYM) uyuşmazlığı çözecek yargı yeridir.
AYM, yasaların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin (CBK) ve TBMM İçtüzüğü hükümlerinin anayasaya uygunluğunu denetler. Bu, mahkemenin inceleme görevidir.
Bu görev iki şekilde yerine getirilir; AYM'de açılacak doğrudan iptal davaları ve dolaylı iptal davaları.
Doğrudan iptal davasını herkes ya da her kurum-kuruluş açamaz. Bu davayı Cumhurbaşkanı, iktidarda bulunan siyasi partinin Meclis grup başkanlığı, 2.parti durumundaki partinin Meclis grup başkanlığı, TBMM üye tamsayısının 1/5 tutarındaki milletvekilleri. Bunların dışında Bakan da olsanız, Belediye Başkanı da olsanız, Rektör de olsanız doğrudan dava açamazsınız. Milletvekilleri de bir araya gelip120 imza toplayabilirse ancak doğrudan iptal davası açabilirler.
Dolaylı iptal davası ise herkes ve her kurum ve kuruluş tarafından açılabilir, şöyle ki:
Herhangi bir mahkemede görülmekte olan davanın tarafları uygulanan yasanın anayasaya aykırılığını öne sürebilir. Davaya bakan yargıç bu iddiayı kabul ederse, dosyayı AYM'ye gönderir. Taraflar öne sürmese bile yargıç, davaya uygulanacak yasa hükmünü anayasaya aykırı görürse dosyayı AYM'ye gönderebilir.
İşte bu noktada ülkenin gündemine oturan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile AYM arasındaki gerilimi hukuka yatıralım.
Soma'da maden işçileri alamadıkları haklarını duyurmak için demokratik protesto eylemi çerçevesinde yürüyüşe geçmişler ancak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'nda yer alan "Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez" hükmü gerekçe gösterilerek haklarında işlem yapılmış. Bu işlemin iptali için Bağımsız Maden-İş Sendikası, Manisa 1.İdare Mahkemesinde açtığı davada, kendilerine uygulanan yasa hükmünün anayasaya aykırılığı itirazında bulunmuş, Mahkeme de bunu kabul ederek dosyayı AYM'ye göndermiştir. Yapılan inceleme sonrası AYM oybirliği ile"karayollarında yürüyüş yasağı" hükmünü iptal etmiştir.
Sen misin bunu iptal eden…İçişleri Bakanı, AYM Başkanını ve mahkemeyi hedef alan ağır sözler sarf etmiş ve etmektedir.
İçişleri Bakanı Soylu'nun bu tepkisi anayasayı ihlâldir:
1-Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir ve hukukun üstünlüğü geçerli olması gerekirken bunun aksine tepki gösteren bakan Anayasa'nın 2.maddesini ihlâl etmiştir,
2-Bağımsız ve tarafsız olan yargıya siyasi müdahale, Anayasa'nın 9.maddesine aykırı davranıştır,
3-Anayasa herkesi bağlar, anayasanın üstünlüğü ilkesi geçerlidir, yasalar anayasaya aykırı olamaz. Ve bakan ortaya koyduğu bu tepkiyle Anayasa'nın 11.maddesini ihlâl etmiştir,
4-Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü, anayasal bir haktır, temel hak ve özgürlüklerdendir. Bakanın bu özgürlüğe karşı çıkışı Anayasa'nın 34.maddesine ters bir davranıştır,
5- Hiçbir organ, makam ve merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bakan Soylu'nun tepkisi, en tenzilatlı yaklaşımla telkinde bulunma olarak kabul edilebilir. Bu durum da Anayasa'nın 138.maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa ihlâlindeki tablo bu…İşin yaptırımı ne olacak, diye soracak olursanız, cevabı belli de; uygulama noktasında durduğunuz yer ya hukuk devleti olacak ya da tuzun koktuğu yere demirlemiş olacaksınız!