Ülkemizdeki kötülüklerin, adaletsizliklerin, kadına karşı şiddetin, çocuk tacizlerinin, doğayı ve çevreyi tahrip eden yapılaşmalar ile iş cinayetlerinin pek çok nedeni ve bileşeni varsa da bunun adını koyalım: Yargının iflası!
Neden iflas? Mahkemelerin kararları "Türk ulusu adına karar verilmiştir" başlığını taşımasına rağmen, verilen kararların Türk milleti adına değil, mevcut siyasal iktidarın çıkarları ve istekleri doğrultusunda verildiği algısının, toplumun büyük bir kesiminde oluştuğu da bir gerçektir. Yargının kendisini halka karşı değil, iktidara karşı sorumlu hissetmesi, aslında yargının topyekûn iflasının da gerekçesidir. Özgürlük, demokrasi ve adalet kavramları, günümüzde slogandan öteye geçemediği gibi, "yargı erki" kavramı da, bu süreçte içi boş bir kavramdan öteye geçmemiştir. Sözde yargı reformu paketinin 6'ıncısı iktidar tarafından görücüye çıkarılmış olsa da, Attilâ İlhan'dan esinlenerek şunu söyleyebiliriz; ne reformlar gördük aslında hiçbiri yoktu. Önce zihniyette reform gereklidir ve de zorunludur.
Hemen şimdi ne yapılabilir? Acil çözüm için; artık siyasal iktidarın yargıyı bir sopa olarak kullanmaktan vazgeçip, yargı işini yargıçların vicdanına bırakması; uzun süredir tutuklu olan ve adalet bekleyen kişilerle ilgili cumhuriyet savcılarının, mahkemelerin, Yargıtay'ın hatta Anayasa Mahkemesi'nin öncelikle karar vermesi; artık Cumhurbaşkanı'nın, yetkili ve etkili kişilerin, yargıçlar üzerinde baskı oluşturacak söz ve eylemlerden vazgeçmeleri; yargı mensuplarının gerçekten kararlarında yazıldığı gibi, "Türk ulusu adına" karar vermeleri ve karar verirken yasaya, delile, dosyaya ve vicdanlarına göre karar vermelerinin sağlanması.
Peki, daha sonraki aşamada yani orta vadede yapılabilecekler nedir?
Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) yapısının değiştirilmesi; mevcut siyasi sisteme göre, bir siyasi partinin genel başkanının tek başına belirlediği kurul yapısından derhal vazgeçilmesi ve tarafsız, ülkenin tüm kesimlerini kucaklayan, evrensel hukuk ilkelerini benimsemiş kişilerin atanacağı yeni bir yapının kurulması; istinaf mahkemelerinin kapatılarak, burada bulunan yetişmiş hâkim ve cumhuriyet savcılarının tekrar kürsüye gönderilmesi; liyakat sahibi, tarafsız ve bağımsız davranacak kişilerin atamalarının yapılması; Yargıtay'ın ve Danıştay'ın yeniden etkin işleyebilmesi için, gerçekten tarafsız, bağımsız ve liyakat sahibi yüksek yargıçlara yer verilebilmesi için seçimlere objektif ölçütlerin getirilmesi; cumhuriyet savcılarını ve yargıçların etkin soruşturma ve kovuşturma yapmalarının önündeki yasal, teknik ve fiziki engellerin kaldırılması.
Uzun erimli süreçte ise;
Öncelikle yasalardaki antidemokratik, hukuk devletini hiçe sayan hükümlerin ayıklanması, hukuk eğitiminde, ihtiyacımız olan hukukçu kadar hukukçu yetişmesi için gerekli değişikliklerin yapılması. Burada trajikomik bir duruma parantez açalım: Yapılan bir araştırmaya göre (2019),
yirmi hukuk fakültesinin dekanı hukuk fakültesinden mezun değil. Aralarında ilahiyat fakültesi, tıp fakültesi, kimya, İngiliz dili ve edebiyatı, ziraat ve veteriner fakültesi mezunları da var! Bu tablo bile tek başına, hukuk kurumları üzerindeki hukuk dışı yozlaşmayı göstermeye yeter.
Ülkenin ihtiyacı olan bağımsız ve tarafsız yargıyı yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bu inşaatın temeli ise güçlü ve bağımsız ekonomidir! Bağımsızlık olmayınca ne demokrasi ne de hukuk devleti olur.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023