Yezit de babası da çürüdüler ama hala kılıçları Müslümanların başının üzerinde sallanıp duruyor.
Devlet gücünü, Müslümanlara ait olan kaynakları saltanatlarına ve zulümlerine bir basamak, bir araç olarak kullanarak öyle bir tarih yazdırmışlar ki, aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen Müslümanlar bu karanlık tarih dehlizinden bir türlü çıkamıyorlar.
Emevi saltanatı yıkıldı, onların zulümleri fiilen tükendi ama, yollara döşedikleri mayınlar, zihinlere yerleştirdikleri fitne-fesat unsurları etkilerini devam ettiriyorlar.
"İslam'ı kullanarak İslam'ı bozma, çığırından çıkarma ve Müslümanlara zulmetme" geleneğini ilk başlatan Emeviler, yaşarken yaşattıkları zulümler kendilerinden sonra da devam etsin diye ne gerekiyorsa yapmışlar.
Onların zulüm ve baskı ortamında, Yezidi ve babasını daima haklı çıkaracak eserler yazdırılmış, hiç de layık olmadıkları unvanlar ihdas ettirilmiş, onlara hiç de asla yakışmayacak sıfatlar yakıştırılmış ve koca koca eserlere yerleştirilmiş.
O günki baskı ve zulüm ortamında, can korkusuyla ilime ve tarihe ihanet sayılacak bu tür kalem oynatanları hadi bir noktaya kadar anlayalım ama, onların yalan ve yanlı eserlerini sonraki asırlar da papağan gibi tekrar edenleri ne yapalım?
"Mumyalanmış geleneği" hemen her asırda sürdürmek, ilim adına 'mumya bekçiliği' yapmak bugüne kadar kime ne kazandırmıştır?
Emevi ailesi olarak zorla gasp ettikleri devlet gücünü şahsi çıkarları ve saltanatları uğruna tepe tepe kullanıp oluşturdukları zulüm ve emsalsiz baskı ortamında, bir uçtan bir uca can korkusu salarak ya da ulufe dağıtarak yazdırdıkları kendilerini aklayıcı ve paklayıcı eserleri hala doğru kabul etmenin, hala makbul saymanın asla akli ve mantıki bir izahı olamaz.
Sünnilik adına, Ehl-i Sünnet adına bu safsatalara sahip çıkmak da aslında bu ekollere en büyük haksızlık, en büyük zulümdür.
Peygamberin vefatından hemen elli sene sonra, Peygamberin aile efradına, torunlarına ve çocuklarına Kerbela çölünde kurulan tuzağı, onlara yaşatılan dehşeti ve vahşeti bu tür eserlerden asırlar boyu okuyan, dinleyen Müslümanların kahır ekseriyeti bugün Kerbela matemine ilgisizdir, alakasızdır, "görmedim, duymadım, bilmiyorum" tavırlarını sürdürmektedirler.
Emevi devrinde başlayan ve Abbasi devrinde de iyice kökleşen, derinleşen Ehl-i Beyt düşmanlığını, dolayısıyla Peygamber ve İslam düşmanlığını, Hz. Hüseyin düşmanlığını, o günlerde kılıç zoruyla yazdırılmış olan eserlerden takip edeceksek, taş üstüne bir tane olsun taş koymayacak, koyamayacaksak kendi adımıza bilgiden, bilimden söz edebilir miyiz?
Yezit çürüdü, babası da çürüdü ve fakat çoktan çürümüş olan kılıçları İslam toplumlarının başı üzerinde dolaşıp, hatta dolaştırılıp duruyor.
Bu zilletten kurtulmak için bir adım atmak gerekmiyor mu?
Bu zilletten kurtulmak ve Müslümanları kurtarmak için dev gibi bir adım atarak Ehl-i Beyt külliyatını kaleme alan merhum Prof. Dr. Haydar Baş'a Fatihalar ve Yasinler göndermek gerekmiyor mu?
İçinde bulunduğumuz Muharrem ayından başlayarak o külliyatı tekrar tekrar okumak için diz kırmak ve dirsek çürütmek gerekmiyor mu?
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024