Her yıl 10 Kasım sabahı saat dokuzu beş geçe Türkiye'de bir sessizlik iner. O sessizlik, sadece bir yasın değil; bir muhasebenin, bir vicdan çağrısının sessizliğidir. Çünkü o dakikada yalnızca bir insanı değil, bir fikri, bir mücadeleyi, bir yeniden doğuşu hatırlarız.
Ne var ki, bugün hâlâ bazı çevreler Atatürk'ü anlamak yerine yargılamayı tercih ediyor. Ellerinde bir "imanmetre" varmış gibi, Allah adına konuşmayı kendilerine hak görüyorlar. Oysa iman, kalpte yaşanır; şekille, sloganla ölçülmez. Dinin özü adalettir, vicdandır, insana hürmettir. Bunu kaybedenler, dindarlığı iktidar aracı hâline getirenler aslında dinin kendisinden uzak düşerler.
Diyanet'in yıllarca Mustafa Kemal Atatürk'ü ihmal etmiş olması da bu anlayışın bir uzantısıdır. Oysa Atatürk, milletin inancına, maneviyatına düşman değil; aksine onu hurafelerden kurtarmaya çalışan bir önderdi. İzmir İktisat Kongresi'ni daha Cumhuriyet ilan edilmeden toplamış, "Askerî zafer ekonomik zaferle taçlandırılmazsa sonu gelmez" demişti. Kapitülasyonları kaldırmış, misyoner okullarını millî eğitime bağlamış, Anadolu'nun ruhunu yeniden inşa etmişti.
İşte bu yüzden, Atatürk düşmanlığı aslında bir milletin hafızasına, kendi varoluşuna yönelmiş bir saldırıdır. Bu topraklarda ezan da onun sayesinde okunmuştur, bayrak da onun sayesinde dalgalanmaktadır. Bugün Atatürk'ü hedef alanlar, farkında olmadan kendi varlık zeminini inkâr etmektedir.
Her 10 Kasım'da Anıtkabir'e milyonlar akın ediyor, dualar, Fatiha'lar okunuyor. Bu, kuru bir ritüel değildir. Çünkü millet, sezgisel bir sadakatle o mirasın farkındadır. Hocamız Prof. Dr. Haydar Baş da yıllar önce bu gerçeği görmüş, Hoş Geldin Atatürk adlı eserinde "Atatürk, imanlı bir Türk evladıdır" diyerek tarihî dengeyi yeniden kurmuştu.
O bize hep şunu öğretirdi:
"Harabat ehline hor bakma, zâkir defineye malik nice viraneler vardır."
Bu mısra, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nden gelir. Görünüşte harap sanılan, aslında içinde hazine barındıran gönülleri anlatır. Atatürk'ün hayatına da tam bu gözle bakmak gerekir. O, harap olmuş bir vatanın içinden bir hazine çıkarmıştır: Türkiye Cumhuriyeti.
Bugün görevimiz sadece onu anmak değil; onu anlamaktır.
Laikliği dinsizlik sananlara karşı, adaleti menfaatin önüne koymaktır.
Din adına konuşup insanı dışlayanlara karşı, "önce insan" diyebilmektir.
Ve en önemlisi, her 10 Kasım'da değil, her gün Cumhuriyet'e sahip çıkmaktır.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, sadece bir dönemin değil, bir medeniyet uyanışının adıdır.
O'nun bıraktığı emaneti korumak, artık hepimizin imtihanıdır.
- “İmanmetre” icat edenlere karşı: Din elbiseden değil, yürekten ölçülür / 08.11.2025
- Yatay söylem, dikey gerçek: Şehir sözde kaldı, takip yok / 07.11.2025
- Cumhuriyet ve Milli Ekonomi Modeli: Çuvallara sığmayan para / 06.11.2025
- Milletin gündemi, hükümetin gündemi / 05.11.2025
- Cumhuriyetin ikinci yüzyılında: Kim bu devletin sahibidir? / 03.11.2025
- Ne Batı’nın taşeronu ne Doğu’nun aparatı: Cumhuriyet’in yol haritası / 02.11.2025
- Cumhuriyetin unutulan cephesi ekonomidir / 01.11.2025
- Cumhuriyet: Tebaadan vatandaşa, tarihten geleceğe / 31.10.2025
- Makedonya’da Türk izleri; Üsküp'te ezan sesleri / 28.10.2025


















































































